|
Üçer beşer onar

Yıllar önce bir İslami cemaat, bir televizyon kanalı açmak için çeşitli altyapı çalışmaları yapıyordu. Bir yandan teknik olarak nasıl yayıncılık yapılacağını araştırıyorlar, bir yandan da sektörden isimlerden çeşitli içerik raporları talep ediyorlardı. Sağ olsunlar, benden de bir rapor talepleri oldu. Raporuma "bir televizyon kanalı açmak zorunda değilsiniz" cümlesiyle başlamış ve şöyle devam etmiştim: "Ama ille de açacaksanız biliniz ki İslami televizyon diye bir şey olmaz. Televizyon, yapısı gereği İslami bir araç değildir. Yapılabilecek en iyi ve makul şey Müslüman bireylerin yönettiği ve İslam"ı merkeze alan bir yayıncılığın peşine düşmektir. Bu yayıncılık, verili televizyon estetiğini reddedip kendi estetiğimizi geliştirme iddiası da taşırsa tadından yenmez."

Bu, burada bir dursun.

Hafta sonu Bursa seyahatinden dönerken arabanın müzik çalarında bir radyo istasyonuna tesadüf ettik. Gayet ağlak sesli bir amca "ahiret bankasına yatırım yapan" bir adamın kıssasını anlatıyordu. Sesini bazen çok alçaltıyor, bazen de bağırma, hatta -affınıza sığınarak- böğürme moduna geçiyor ve dinleyende kesinkes bir yabancılaştırma efekti oluşturarak bir şey pazarlamaya çalışıyordu. Neydi pazarlamaya çalıştığı şey biliyor musunuz? Kur"an!

"Üçer beşer onar" diyordu durmadan. Yani ya üç, ya beş, ya on Kur"an alın. Ne yapılacakmış bu Kur"an"lar? Hafızlara hediye edilecekmiş. Kur"an kurslarında Kur"an"ları olmayan öğrenciler, biz iyiliksever insanların üçer, beşer, onar aldığı Kur"an"lar sayesinde ilim tahsil edeceklermiş. Sanırsın İsmet İnönü döneminin baskı ortamındayız da, Kur"an kurslarındaki öğrencilerimiz Mushaf bulamıyorlar. Sanırsın o kursları açan Diyanet İşleri Başkanlığı, vakıflar ya da cemaatler Kur"an kursu talebelerinin Mushaf ihtiyacını karşılayamadıklarından çocukların eğitim hayatı tehlikede.

Ağlıyor, bağırıyor, böğürüyor radyodaki adam. "Ahiret bankası" diyor, çeşitli sahabe ve evliya isimleri sıralıyor. "Kur"an alan herkese hatim hediye ediyoruz" diyor. Dümdüz şekilde madrabazlık yaparak Allah"ın dinini üç kuruşa pazarlıyor. Kusura bakmayın ama aklıma, Ankara oyun havaları çalan radyolarda yayınlanan cep telefonu reklamları falan geliyor adamı dinledikçe. Aynı süfli numaralar. Ardından da dinlemeye tahammül etmekte zorlandığınız bir zikirli ilahi koyuyor yayına bizim ağlak. Arka koltuktan hanım itiraz ediyor artık: "Şu rezilliği kapatır mısın lütfen!"

"Gene de" diye düşünüyorum kendi kendime, "gene de bu amatör madrabazın idare edilebilir bir tarafı var. Hiç olmazsa amatörlüğünü saklayabilecek kabiliyete sahip değil. Allah"ın dinini üç kuruşa pazarladığını inkar edemiyor. Ya bugünün dünyasında gayet profesyonel şekilde bize Allah"ın dinini pazarlamaya çalışan profesyonel madrabazları ne yapacağız?"

Düşünsenize. Bir ticarethane kurmuşsunuz. Mesela bir okul açmışsınız. Bu okula gelen öğrencilerin hepsinden üçer, beşer, onar bin dolar okul ücreti alıyorsunuz. Üstelik bu okulda öğretmenlik yapanlara da maaşını "500 dolar + Allah rızası" anlaşmasıyla ödüyorsunuz. Kapitalizmin diliyle söyleyelim. Allah"ı kullanarak kârınızı maksimize etmenin yolunu bulmuşsunuz. Üstelik bu okullarda Allah"ın dinini öğretmek için pek az şey yapıyor, hatta Allah"ın dininin emirlerini çeşitli gerekçelerle öğretmenlerinize bile yasaklıyorsunuz. Burslu talebe oranınız herhangi bir okuldaki burslu talebe oranından daha fazla değil. Buna rağmen mesela Kayseri"deki, mesela Konya"daki bir işadamından zekâtını bu okula vermesini talep ediyorsunuz.

Asıl madrabazlık bu değilse nedir?

Açık konuşmak gerekirse biz bunu hak ediyoruz. Zira radyodaki ya da okuldaki bu madrabazı "olsun olsun, onlar da bizim adamımız" diyerek idare etme yoluna gittik hep. Siyasetçimiz bunları oy deposu ya da insan kaynağı olarak değerlendirdi. Entelektüelimiz "aman, şimdi bunlarla uğraşıp da başımıza iş mi alacağız" dedi. Âlimimiz "yahu ben kendi hizmetime bakayım. Bu adamlara bulaşılmaz" fikri yürüttü.

Hiç olmazsa bu saatten sonra bir şeyler yapmak lazım. Bizi Allah"la aldatmalarından bıktık usandık çünkü.

Ne diyordu Tolstoy: "Kur"an alınca hatim hediye ediyorlarmış. On tane de bana yazın bari!"

10 yıl önce
Üçer beşer onar
İstiklâl Savaşı ve sakallılar
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…