Bakan, çok kısa fakat bana sorarsanız tarihî bir giriş konuşması yaptı. Dedi ki:
“İktidarlarımız döneminde teknoloji ve ekonomi alanında millî bağımsızlık için çok ciddi adımlar atılmıştır. Aynı şeyi, geçmişte pek çok olumlu girişimde bulunulmuş olmasına rağmen millî kültür alanı için söylemek zor. Oysa bilindiği üzere kültür alanında millî bağımsızlığınızı koruyamazsanız, diğer alanlardaki kazanımlarınızı da koruyamazsınız!”
Bakan, tam dört saat boyunca katılımcıları sırayla dinledi. Herkesin ne kadar söyleyeceği söz varmış meğer…
Söylenenleri aşağıda özetlemeye çalışacağım. Önce katılımcılar kimlerdi, onu yazalım; sonunda da bu konuyu neden bu kadar önemsediğimize değinelim.
4 saatten benim aklımda kalanlar şunlardı:
* Mevcut durumda milli kültürümüz emperyal kültürlerin istilası altında can çekişmektedir.
* Devlet, önceliklerini yaptığı bütçede neye ne kadar kaynak ayırdığı ile ifade eder. Tabii ki jeopolitik konum nedeniyle Silahlı Kuvvetler’e ayrılan bütçe hayli yüksek olacaktır. Ya da sağlığa, millî eğitime vb… Ancak Kültür ve Turizm’e %0.5 (binde beş) pay ayırırsanız ve de bunun %60’dan fazlasını memur maaşlarına verirseniz, arta kalan ile pek bir şey yapamazsınız… Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın III. Millî Kültür Şurası’nda altını çizdiği gibi, kültür alanı ülkenin öncelikli meselesi haline gelecekse; bu ancak bütçenin artırılması için tüm baskı gruplarının harekete geçirilmesiyle gündeme gelebilir.
* Türkiye’nin içeride ve dışarıdaki algılanmasının yönetimine şu sıra birbirinden kopuk 5’ten fazla bakanlık ve kurum ilgilenmektedir. Bu insan, para ve zaman israfıdır. O nedenle bu çalışmaların mutlaka koordinatör bir bakanlıkça belli bir strateji çerçevesinde yönetilmesi şarttır.
* Şura sonrasında oluşturulmuş uygulama ve eylem planları mutlaka şura katılımcıları ve kamu oyu ile paylaşılmalıdır.
* İslam karşıtlığı meselesine karşı mücadele de bir kültürel üretim meselesidir. Tüm aydınların bu konuya sahip çıkmaları gerekir.
* Google’da Roma Bizans’ını neredeyse yeniden inşa edecek bilgi bulmak mümkünken, Osmanlı dönemi İstanbul’u hakkında hiçbir şey yoktur.
* Kültür ve Turizm Bakanlığı birbirlerinden ayrılmalıdır.
* Yabancı kelimelerin kültürümüzün en önemli ögesi olan dilimize ‘pasaportsuz’ olarak girmeleri engellenmelidir.
* Sanatçılara yeşil pasaport verilmesi, bakanların yurt dışı seyahatlerde yanlarına bir iki sanatçı almaları, Vikipedi’nin bizimle ilgili %90’ı yanlış ve eksik olan bilgilerinin düzeltilmesi, siyasilerin sıklıkla kültürel ve sanatsal etkinliklere katılımlarının sağlanması yerinde olur.
* İstanbul’un tarihî yarımadasının mutlaka bir tarihî değer olarak korunması gerekir.
Bütün bu söylenenler ve fazlası not alındı. Bakan’ın kapanış konuşması da son derece ümit vericiydi. Bakan bey, ihtiyaca cevap verecek düzeyde var olan devlet kurumlarına ruh ve kültürün yerleştirilmesi, bürokratik oligarşinin hâlâ etkisini sürdürmesi, çağın değişimini ihmal etmeyen bir devlet yapılanma sisteminin yenilenmesi gibi can alıcı konulara değindi.
Peki, biz neden bu kadar önem veriyoruz bu millî ve bağımsız kültür meselesine... Kısaca şundan dolayı:
Tarih, medeniyetlerin iki yönlü yok oluşuna tanıktır: Ya kültürün koruyucusu olan devlet batmıştır, o nedenle o kültür yok olmuştur. Ya da devleti ayakta tutan kültür zaafa uğramış ve yozlaşmıştır, o nedenle devlet ve medeniyet batmıştır…
Kadim Osmanlı – Selçuklu ve İslam medeniyeti ile Türkiye Cumhuriyeti için bugün her iki tehdit de mevcuttur. İşte o nedenle kültür meselelerini önemseriz…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.