Lale bu coğrafyanın çiçeğidir

Osmanlı çiçek kültürüyle ilgili metinleri özgün dilleriyle yayınlayan Dr. Seyit Ali Kahraman bu çalışmalar sonunda 5 bin 289 adet çiçek ismi tespit ettiğini belirtiyor.

Halil Solak Yeni Şafak
Dr. Seyit Ali Kahraman

Şükûfenâme: Osmanlı Dönemi Çiçek Kitapları adlı eseriyle çiçek ve bahçe kültürümüzün önemli metinlerini yayınlayan Dr. Seyit Ali Kahraman ile konuştuk.

“Şükûfenâme: Osmanlı Dönemi Çiçek Kitapları” adlı önemli bir çalışma yaptınız. Bu konuyla ilgilenmeye nasıl ve ne zaman başladınız?

Çiçek sevgisi insanlarda doğuştan gelen bir özelliktir, yani Tanrı vergisi. Çocukluğum köyde geçti. Çocukken kırlara çıkar, özellikle bahar çiçeklerini, o tabiatta yetişen nadir güzellikteki çiçekleri severdik. Hele baharın gelmesiyle önce kar çiçekleri, ardından da çiğdemler açardı bizim kırlarda ve dağlarda. Ardından da mor süsenler boy gösterirdi. Çiğdem mevsiminde öğretmenimizden izin alır çiğdem toplamaya giderdik. Çiğdemin bizim kültürümüzdeki yeri bambaşkadır. Adını bile bilmediğimiz ne çiçekler vardı, şimdi onları görmeyiancak hayal edebiliyorum. Yine baharın ortasında dağlarımızda laleler açardı. Bunları doğal ortamlarda gören şanslı insanlardandım. Lalenin Orta Asya’dan geldiği efsanesi vardır. Ben buna katılmıyorum. Lale bu coğrafyanın çiçeğidir. Kitapta da anlatıldığı üzere Ebussuud Efendi’ye Bolu’dan lale soğanı getirilmiş ve İstanbul lale ile böylece tanışmıştır. Bolu’da, Manisa’da, Kayseri’de, Muş’ta ve pek çok şehrimizin dağlarında, kırlarında lale kendiliğinden yetişir. Hele daha doğuya gittiğimizde Azerî türküde söylendiği gibi Gence çöllerinde, tâ Deşt-i Kıpçak’a kadar Türk coğrafyasının her yerinde yetişir. İstanbul’da bir kültür çiçeği hâline gelen lale, daha sonra da Avrupa’ya göçmüştür. Çocukluktan gelen bu sevgiyle gençlik yıllarımda hep bahçeleri gezer, çiçeklere bakardım. Kayseri ikliminde yetişen çiçeklerden fide ve tohum alır, kendi bahçemizde yetiştirirdim. Çiçek dendiğinde çoğu zaman lale akla gelmektedir. Halbuki nergis, sümbül, karanfil, müşkürüm ve süsenler de Türk çiçek kültürünün önemli unsurlarıdır. İstanbul’a geldikten sonra, o tarihleri yaşayanlar iyi bilir, 70’li yıllarda Nisan ayında Emirgan Bahçesi’ne lale görmeye giderdik. Şimdi bütün çiçekler her park ve bahçeye yayılmış durumdadır.

Yeniden çiçeklerin gündeminize girmesi nasıl oldu?

Aradan yıllar geçtikten sonra Türk kültür kaynaklarını günümüze aktarırken, özellikle Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi’ni hazırlarken pek çok çiçek ismiyle karşılaştım. Tekrar o çocukluk duygularım depreşti ve ilgim arttı. Çiçek yazmalarıyla bu çiçekleri ararken tanıştım. 2000’li yıllarda Harvard Üniversitesi’nin “Middle East Garden” adlı bir çalışmasına katılmıştım. Orada bu çiçek yazmalarından yararlanmak için çevirmeye başlamıştım, devamı da geldi. Aslında ilk çalışmam “Osmanlı Çiçekçileri ve Çiçekleri” adlı eserdir. 9 çiçek yazmasını günümüz Türkçesine çevirmiş ve 2014 yılında yayınlamıştım. Daha sonra bunların özgün dilleriyle yayınını ve birkaç yazma daha katarak Şükûfenâme’yi yayınladım. Bu çalışmalar sonunda 5.289 adet çiçek ismi tespit ettim.

ÇİÇEK YETİŞTİRMENİN İNCELİKLERİ

Osmanlılarda çiçek konusunda gelişen literatürden kısaca bahseder misiniz?

Kütüphanelerimizde ve özel koleksiyonlarda bir hayli çiçek yazması mevcuttur. Bunların belli başlıları Ali Efendi Şükûfenâmesi olup en eski olanıdır. Osmanlı dönemi çiçekçiliğiyle ilgili her yazıda resimleri kullanılan bir yazma daha vardır: Revnak-ı Bostan Bildiğim kadarıyla benden önce ciddi ve toplu bir şükûfenâme yayını yoktu. Toplu olarak yayınlanması bize nasip olmuştur.

Osmanlı dönemindeki ünlü çiçek yetiştiricileri kimlerdir? Şükûfenâmelerde kimlerden bahsediliyor?

1689 yılında Ubeydullah Efendi tarafından yazılan “Tezkire-i Şükûfeciyân-Netâyicü’l-ezhâr” adlı kitap 202 çiçek yetiştiricisinden söz eder. Bunlardan 97’si kitabın yazıldığı tarihten önce vefat etmiş, 105’i ise yazarın çağdaşıdır. Bu kitap dışında genelde yazmalarda çiçeklerden ve yetiştiricilerin isimlerinden bahsedilir. Çiçek yetiştirmenin, yani tarımının incelikleri, hangi tohum hangi çiçekten türemiştir, yani kroslama, bunlar anlatılır. Tabip Mehmed Aşkî’nin “Takvîmü’l-Kibâr” adlı kitap en yaygın ve çok kopyası çıkarılmış kitaptır. 19. yüzyılın başında vefat etmiş bu zat zincirin son büyük halkasıdır. Birinci kitabı “Takvim” 850 çiçek isminden bunları yetiştiren şükûfeciden söz eder. İkinci kitabı ise “Karanfilnâme”dir. Bunda da karanfil yetiştiricileri ve yetiştirdikleri karanfillerden bahseder.