|

Yurtiçi ve yurtdışı faiz lobisi AK Parti'yi sevmiyor

Ömer Bolat, AK Parti hükümetinin ekonomide makro ekonomik dengeleri sağladığını, enflasyonu ve faiz oranlarını tek haneye düşürdüğünü, Türk lirasına ve pasaportuna itibar sağladığını, bütçedeki faiz giderlerini ve kamu borçlanma yükünü düşürdüğünü söyledi. Bolat, 'Bu yüzden içerideki ve dışarıdaki faiz lobisi AK Parti'yi sevmiyor. Çünkü onlar eskiden üç kağıt ekonomisi denilen, faiz, döviz ve borsa üçgeninden tatlı para kazanıyorlardı' değerlendirmesi yaptı.

.
00:00 - 15/06/2013 Cumartesi
Güncelleme: 19:34 - 15/06/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Yurtiçi ve yurtdışı faiz  lobisi AK Parti'yi sevmi
Yurtiçi ve yurtdışı faiz lobisi AK Parti'yi sevmi
Bugün gelinen noktada faiz lobisi kavramının içi boş olduğu iddia ediliyor. Bu sizce doğru mu?

Faiz lobisi 28 Şubat'ın eseridir. 28 Şubat darbe sürecinde Refahyol hükümetinin yıkılmasına taşeronluk yapan sermaye, finans ve medya çevrelerinin Refahyol yıkıldıktan sonra kurulan Anasol-D ve sonra kurulan Anasol-M hükümetlerinden istediği diyetlerin bedelidir faiz lobisi. İşte kamu bankalarının içini hortumlamaları, çok özel tekniklerle birbirlerinin bankalarından para aldılar. Bir apartmanda her daireye şirketler kurarak ne kadar görevli varsa onların üzerine şirket kurarak krediler aldılar. Kendilerine emanet edinmiş, tasarruf sahiplerinin paralarını iç ettikleri bir dönemdi. Bunları geri de ödemediler. Biliyorlardı ki 'iktidara destek verdik. İktidar da o paraları geri ödeme hesabı sormayacaktı.' Türkiye, artan kamu borcu ve bütçe açıklarını karşılayamadı ve yüksek faiz yüküyle karşılaştı. Yüksek faiz olunca yüksek enflasyon oldu. Yüksek enflasyon da yüksek devalüasyonu getirdi. Türkiye o süreçte Bermuda Şeytan Üçgeni, üçkağıt ekonomisi denilen, faiz döviz borsa üçgeninde yönetiliyordu. Tam bir rantiye ekonomisi vardı.

FAALİYET DIŞI GELİRLER MUTLU ETTİ
Sanayiciler bu dönemde nasıl iş yaptı?

Reel sektör de buna alıştı. Her yıl yayımlanan İSO 500 büyük şirketleri raporu var. 1998, 1999, 2000, 2001 raporlarına bakın, şirketlerin faiz ve rant gibi faaliyet dışı gelirlerinin toplam gelirleri içindeki payının yüzde 132'ye ulaştığını gördük. Yani şirketler iş yapmıyor, faaliyet dışı gelirlerle para kazanıyorlardı. Çok kolay bir ekonomik kazanç vardı. Örneğin birinin parası var, ya da kamu veya özel bankalarından kredi alıyor. Siyasi nüfuzu var ve 28 Şubat'a destek vermiş. Yönetimine de bir emekli paşayı alarak, ellerindeki parayla gidip devletten tahvil ve bono alıyor. Biliyor ki devletin paraya ihtiyacı var. Zamanı gelince de tahvili geri verip parasını yüksek getiriyle geri alıyor. Düzenin adı buydu.

AK Parti gelince bu düzen bozuldu mu?

AK Parti 10,5 yılda şunu yaptı. Önce ekonomide makro dengeleri kurdu. Enflasyonu 2004 yılından itibaren tek haneye indirdi. Dünyanın en değersiz para birimi olarak gösterilen Zaire parasıyla birlikte anılan TL'yi güçlü bir para birimi haline getirdi. 1 Ocak 2005'te TL'den 6 sıfır atıldı. Bugün TL'yi dünyada en çok kullanılan 18 para biriminden biri haline getirdi. TL'nin dünya ticaretindeki payı yüzde 1'e çıktı. Verimsiz çalışan, zarar eden kamu işletmeleri özelleştirdi. Bunlardan elde edilen gelirlerle bütçe açığı kapatıldı. Özelleştirilen TÜPRAŞ, Erdemir, Telekom İsdemir, Petkim gibi işletmelerin hepsi bugün verimli ve kârlı çalışıyor. Başka ne yaptı AK Parti? Yüzde 91 olan kamu borç stokunun milli gelire oranını yüzde 36'ya düşürdü.

Geçen yıl bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 1,5'e indi. Maastricht kriterleri yüzde 3. Avrupa'nın bugünkü ortalaması yüzde 5-7 arasında. Hepsi kemer sıkma politikaları uyguluyor. Ama Türkiye kemer sıkma politikaları uygulamıyor. 5 yıldır Türkiye IMF'siz, kendi ekonomik politikalarını uyguluyor. Rant lobisi 10 yıl önce yüzde 25 reel faiz kazanırken, 2-3 haneli nominal faiz kazanırken, sadece devlete para verip kağıt alıp büyük kârlar elde ederken, şimdi çalışarak, projeler üreterek, rekabet ederek para kazanmaya çalışıyor. Bugün de bankalar her yıl kâr rekorları kırıyorlar. 2012'de 25 milyar liraya yakın bir kâr elde ettiler. Ama bu kârı elde ederken çalışmak, ter akıtmak zorunda kalıyorlar. Eskiden para verip kağıt alarak bu işleri yapıyorlardı.

AK Parti döneminde geçtiğimiz mayıs ayında devlet tahvilinin gösterge faiz oranı yüzde 4,90'a düştü, enflasyon yüzde 6,20. Türkiye eksi yüzde 1,3 gibi reel faizi göndü. AK Parti döneminde çiftçiye verilen sübvansiyon desteği 15 kat artırıldı. Eğitime ve sağlığa en büyük harcama kalemi ayrılıyor. Sağlık harcaması 10 kat artırıldı. Üniversite sayısı 70'ten 170'lere, üniversiteli gençlerin sayısı 4 milyona çıktı. Türkiye'nin her tarafına yeni duble yollar, havalimanları, hızlı tren hatları, büyükşehirlere metro ağları yapıldı. Hastaneler, okullar yenileniyor. 10,5 milyon emekliye, 9 milyon engelli kardeşleri mize yönelik hizmetler yapılıyor.

Bu tablo hem Türkiye'deki rantiye lobisini, hem de Londra, New York ve Paris merkezli Türkiye'den çok büyük faiz geliri elde eden rantiye lobisini kızdırdı, çıldırttı. Bunun üzerine Taksim'deki 12 ağacın yer değiştirmesi gibi masumane gerekçe bahane edilerek Türkiye son 15 günde gerçekten eylemlere katılanların da çoğunun pişmanlık duyacağı, 'biz nasıl bu işe alet edildik' diyeceği hükümet devirme operasyonuyla karşı karşıya kalındı. Allah'ın izniyle bu sivil darbe teşebbüsü püskürtüldü. İşte Rantiye lobisinin, faiz lobisinin AK Parti hükümetini sevmemesinin en büyük sebeplerinden birisi bu

iktisadi gerekçelerdir.

TÜRKİYE'NİN ELİTLERİ KISKANÇLIK VE KİBİR İÇİNDE
Türkiye'nin elitleri bu durumdan rahatsız mı?

Kendilerini bu ülkenin elitleri seçkinleri, mavi kanlıları, beyaz Türkleri gibi gören çevreler AK Partinin 10 yılda milli geliri 3,5 katı, ihracatı 4,5 katı artırmasına rağmen, refah seviyesini, kamu hizmetlerinin seviyesini gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarmış olmasına rağmen, 'siz bizden değilsiniz, biz sizden bıktık, sizi istemiyoruz' kıskançlığı ve kibri nedeniyle AK Parti'ye hala öfkeleri vardı. Bu öfkeler farklı öfkelerle birleştirilerek Taksim'deki büyük kalkışma meydana getirildi.

LOBİLERİ ÇILDIRTAN İKİ RAKAM
Faiz lobisi neden bu kadar gözü kara?

Faiz lobisini çıldırtan iki tane rakam var. Biri şu, Türkiye'nin 2001-2002'deki vergi gelirlerinin tamamı faiz ödemelerine yetmiyordu. Faiz ödemeleri o dönem 54-55 milyar liraydı. Bugünkü Türkiye'de vergi gelirlerinin toplamı 330 milyar TL. Bunun tamamı faize gitmiş olsaydı, 330 milyar lira bütçemizde faiz ödemesi yapmamız gerekecekti. Bu yıl faize gidecek rakam ise 50 milyar TL. Yani bakiye 280 milyar TL halka gidince rantiye lobisinin ağzının suyu akıyor. Onları kızdırıyor çıldırtıyor. Bir başka rakam da şu. Avrupa'nın kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 90-100 arası. Türkiye'nin 2001'deki kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 90-91'dı. Bugünkü Türkiye'nin kamu borç stokunun milli gelire oranı yüzde 36. Milli gelirimiz 2012 sonu itibariyle 1 trilyon 400 milyar TL. Eğer eski Türkiye düzeni olsaydı. 1,4 trilyon liralık milli gelirimizin yüzde 90'ı tahvil bono stokundan ibaret olsaydı, iç borçlanma senetlerinden ibaret olsaydı aşağı yukarı 1 trilyon 250 milyar liralık tahvil faiz bono stoku olacaktı. İç borç stokumuz olacaktı. Bizim iç ve dış borç stokumuz bugün ne kadar? 525 milyar TL civarında. Böylece aşağı yukarı 700 milyar TL civarında kamu borçlanması yapılmamış demektir 10 yıldır. Yapılmış olsaydı, yıllık 700 milyar lira bono tahvil kağıdı rantiyenin elinde olacaktı. Böyle bir Türkiye olsaydı yüzde 5 faiz olabilir miydi, aksine yüzde 100'lere ulaşan faizler olacaktı. Yaklaşık 9 yıldır tek haneli enflasyon olabilir miydi? İtibarlı bir TL olabilir miydi? İtibarlı bir Türkiye Cumhuriyeti pasaportu olabilir miydi? Halka bu eğitim, sağlık, adalet, ulaştırma hizmetleri gidebilir miydi? Mümkün değil.


11 yıl önce