Siyahım, çünkü bütün renklerimi kaybettim

Kübra&Büşra
00:0022/03/2009, Pazar
G: 21/03/2009, Cumartesi
Yeni Şafak
Siyahım, çünkü bütün renklerimi kaybettim
Siyahım, çünkü bütün renklerimi kaybettim

Gülten Kaya 9 yıl içinde eşi Ahmet Kaya ardından büyük abisi, annesi ve enson abisi Yusuf Hayaloğlunu kaybetti. 'Ahmet beyaz, Yusuf mavi ama ben siyahım. Çünkü renklerim gitti. Benim renklerimi onlar oluşturuyordu diyen Kaya;

Ahmet Kaya, Gülten Kaya, Yusuf Hayaloğlu. 'Davamız' dedikleri sanat hayatında hep birlikte olan üç isim. Bu grubun üye sayısı Ahmet Kaya'nın ölümüyle ikiye, 9 yıl aradan sonra Yusuf Hayaloğlu'nun ölümüyle de bire indi. Geriye sadece Gülten Kaya kaldı. Gülten Hanım güçlü bir kadın. Bizimle Yusuf Hayaloğlu'nu, Ahmet Kaya'lı günlerini, ölümü, yaşadıklarını paylaştı. Ahmet Kaya ile Yusuf Hayaloğlu'nun tanışmasınıın, birlikte ortak çalışma yapmalarının temelinde hep Gülten Kaya vardı. O aslında hala yaşamaya devam eden bu grubun gizli kahramanı, dengesi. Gülten Kaya ile konuştuklarımız arasında TRT Şeş de vardı, Ahmet Kaya seven İslamcılar da...
Kübra

Ölüm; dönüşü olmayan ayrılık…Ne kadar koparabilir sevdiklerimizden. Ölüm kimileri için sadece somut tarafı yitirmek anlamına geliyor. İşte böyle Gülten Kaya'nın hayatı. 15 yıl, 24 saatini birikte geçirdiği ilk ve son aşkı Ahmet Kaya'nın ani ölümünün ardından, yakın zamanda abisi şair Yusuf Hayaloğlu'nu kaybedişi. Renklerini birer birer toprağa gömerken hayat nasıl akıyor? Yeri dolmayan o boşluklarda neye tutunarak yürünüyor? Bütün idolojilere, etnik kökenlere, ve kimliklere bakmaksızın sadece ilk olduğumuz halimizle 'insan' olma gerçeğimizle ölüm herkese uğruyor. Ve Gülten Kaya, gidenin ardındaki ölümü tarif ediyor…
Büşra


Eşiniz Ahmet Kaya 9 yıl önce, abiniz geçen haftalarda vefaat etti. Ama siz hiç dağılmamışsınız. Bu gücü nereden alıyorsunuz?

O dışarıdan görünen kısmı. Ama ben de geriye dönüp 49 yıla göz attığımda ve hayatın bana sunduklarının karşısındaki duruşuma baktığımda kendimi güçlü görebiliyorum. Böyle bir ülkede inandıklarınız yüzünden size yaşatılacak olan herşeye hazırlıklı olmalısınız. İnandığınız gibi yaşamanın bedellerini ödemek güç gibi algılanabiliyor. Mesela; çok ciddi hayal kırıklıkları yaşamıyorsunuz o zaman.

Ölümü içinize sindirebildiniz mi?

Yok. Çünkü sindirebilmek zamana ait birşey. Asla onun bittiği bir nokta veya şu kadar zaman çok koyu, sonra rengi açılıyor diye birşey yok. Çünkü gidenin yerine koyabileceğimiz hiç birşey yok. Hem seçeneğinizin, hem de yapacak birşeyinizin olmayışını size kabul ettiriyor. Acı çok tek kişilik yaşanan bir duygu. Paylaşılmayacağına inanıyorum. Onun için de soylu buluyorum.

Ahmet Kaya tehdit alıyor muydu?

Evet. Burada kalsaydı sevgili kardeşimiz Hrant Dink gibi olacaktı. Her an herşey olabilir. Merkez medyanın bilinçli bir biçimde ürettiği, sokağın bilinç altına yaydığı sipariş algı çok yordu onu.

Yaşadıklarınız sadece 'kürt' kimliğinizle ilgili mi?

Öyle düşünmüyorum. Çünkü o etnik kimlik. Bizim politik kimliklerimiz de var. Muhalifiz ve sosyalistiz.

Basının algıladığı ile Ahmet Kaya'nın yaptığı arasında ne kadar mesafe var?

Ahmet Kaya'yı vatan haini ve bölücü olmak ile suçladılar. Bunun Ahmet Kaya'nın yola çıkışıyla hiç bir alakası yok. Özgürlüğünüzü talep ettiğiniz andan itibaren sizi zaten kuşatıyor. Ama o algı sağlıklı değil.

Peki Ahmet Bey'in amacı sadece sanat yapmak mıydı? Hiç mi politik protestolar yoktu?

Bir sanat ürününe ne kadar siyaset yükleyebilirsiniz? Yükleyemezsiniz. Düşünce ve fikir yükleyebilirsiniz elbette. Bunun içinde siyasette olabilir. Onların geliştirdiği korkulara getireceği birşey olmaz o. Bütün bir kitabı siyasi olarak yazsanız dahi, sonuçta onu edebi ürün olarak algılamanız lazım. Bölmek, parçalamak vatana ihanet etmek bunlar çok ağır kavramlar. O çünkü fiili bir durumdur. Örgütlenirsiniz Ergenekon gibi.

Kültür Bakanı ile yaptığınız görüşmeler oldu, ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Sadece bir kez, telefonda görüştük. Sayın Bakan'a da söyledim; Bu sanatçılar, bu ülkenin güzel değerleri ile ilgili yapılacak çok şey var. Mezar taşımanın son derece sembolik olduğunu düşünüyorum.

Radikal Gazetesi'nde Memduh Özdemir'in kaleme aldığı bir yazı var. 'İslamcılar Ahmet Kaya'da ne buldu?'.

Biz hiç kimseyi ayrıştırmadık. Bu ülkenin içinde hangi hakikatler varsa, bizim düşünce dünyamız ve duruşumuzda da vardı. İslamcılar ya da başkaları. Onlar bizim nasıl düşündüğümüzü biliyorlardı, biz de onların biliyorduk. Biz özgürlükleri savunurken düşünceden, başörtüsüne baktık ve öyle savunduk. Ahmet Kaya'nın başörtüsü konusundaki fikirleri de bu ülkede istismar edilmiştir.

İslamcı diyenler de oldu…

Halbuki onu doğru bir yerden kavramaya niyetli değillerdi. Niye dövülsün başörtüsü taktığı için bir kız? Bir kesim İslamcı olduğunu da yazdı. Öyle algılansa ne olur? Bizim hassas noktalarımız 'vatan haini' gibi söylemler. Onun dışında Müslüman bir toplumda seçsenizde seçmesenizde aidiyetiniz bu. Ahmet Kaya canı yakılan incitilen herkesin yanında oldu.


AJDA PEKKAN'IN SAMİMİYETİNİ SORGULAMAYA GEREK YOK
Güldünya konserinde sanatçı Aynur'un Ajda Pekkan ile yaptığı düet çok konuşuldu. Kürtçe trend haline mi geldi?

Ajda Pekkan üzerinden yola çıkarak söylemiyorum ama evet böyle bir trend var. Tarihin trendle yazılmayacağını düşünüyorum. Toplumcu gerçekçi olduğunu ifade eden insanlar üzerinden konuşuyor olsaydık samimiyeti sorgulardık. Ama Ajda Pekkan üzerinden bunu sorgulamayı doğru bulmuyorum. Sadece şarkılarını söyleyen bir insan. Bana göre, Ajda Pekkan'ın içinden gelmiştir ve söylemiştir.

Ahmet Kaya'nın yuhalandığı davette Ajda Pekkan da Onuncu Yıl Marşını ayakta söylüyormuş…

Ajda Pekkan'ın politik bir duruşu yok, bir düşünce insanı değil. Evet o davette ben de vardım ve Ajda Pekkan da vardı. Eşim sahnedeyken okuduğu şarkıya eşlik ediyordu. Ama sonrasında Onuncu Yıl Marşını da okudu. Yani biz ondan ne beklemeliyiz bilmiyorum.

'Hepimiz kardeşiz' olgusuna ne kadar inanıyorsunuz?

Ahmet'in söylediği benim de çok sevdiğim bir cümle var. Bu ülke aydınları bin yıldır kendilerine düşman ettikleri Yunanistan'la barışmak için dostluk köprüleri kuruyorlar. Ama kardeşiz dedikleri Kürt halkının dilinden hiç bir şarkı okudu mu? Bolca Rumca, İngilizce okudular ama. Türk olup da Kürtçe şarkı okuyan yoktu şu zamana kadar. O tarafa ait kültür, sanat, edebiyat karşı o kadar kapadılar ki kendilerini.

Siz TRT Şeşi de eleştirdiniz…

Benim açımdan hayatın içerisindeki bütün gelişmeler kendi iç dinamiği ile olmalı. Olgunlaşma evresini tamamlayıp kendi kendini var etmeli. Bunun itici gücü dinamikleri elbette vardır, devlette bunlardan biridir. Ama ben medya, sanat gibi alanlarda iktidarın, disipline edici olmaması gerektiğini düşünüyorum. İktidar sadece destekleyici olmadır.

Yani zayıf kalıyor…

Diyelim başörütüsü yasağı kaldırıldı. Eğer bu yasal düzenlemeye gidilmezse başka bir meclis bileşeni de tekrar yasak koyabilir. İktidar desteklesin, ben TRT Şeşi de bir adım olarak görüyorum. Şu sıralarda yayın hayatına başlayacak olan Kurd 1 de benim için heyecan verici. Bazı süreçler kendi iç dinamikleri içersinde gelişmeli ve olgunlaşmalıdır. Sağlıklı olan budur.

Reha Muhtar konuğuna Kürtçe şarkı söyletiyor…

Ama on yıl öncesinin Reha Muhtar'ı Kürtçe şarkı söylemeyi bölücülük gibi algılayabiliyordu. Bunu kendi iradeleriyle yapmıyorlar. Konjonktüre uyuyorlar.


Dertleşeceğim kimse kalmadı

Bu kadar ölüm geçti başınızdan hiç dibe vurduğunuz, hayattan vazgeçtiğiniz anlar oldu mu?

Olmaz mı? Kendi acılarımla başbaşa kalıp bunu dibine kadar yaşıyorum. Hem de sürekli. Ama bunu kimseyle paylaşmıyorum. İnsanlarla paylaşmam gereken tek şey üretimin devamlılığı. Yoksa çözülmeler oluyor. Çünkü hayatımda bir kişiye aşık oldum onu da kaybettim.

Rüyanızda görüyor musunuz?

Çok görüyorum. Kızım da bende. İki üç sabahımızdan biri öyledir.

Yıllar sonra o yokluk zamanında sevgiye ne oluyor? Hala devam ediyor mu?

Ben çok dolu ve yoğun yaşadım sevgiyi. Ortak üretim olduğu için 24 saat birlikteydik. 15 yıl evli kaldık ama bana otuz yılmış gibi geliyor. Bundan sonrasına kadar yetecek sevgi almışım ki hala bununla tatmin olabiliyorum.

Yeniden evlenmek aklınızdan hiç geçti mi?

Hayır. Bende ki büyük sevgiyi hiçbirşey dolduramaz. Hayat çok adil. Kızımın varlığını böyle yorumluyorum.

Kızlarınız ne hissediyor peki?

Ahmet çocuklarıma bütün hayatlarına yetecek kadar sevgi verdi. Çok acayip. Bir ay önce kızım bir yazı yazdı. Bazı internet sitelerinde babasına yapılan hakaretleri okumuş ve bu hakaretleri yazan kişinin rumuzu: “Sizin hiç babanız öldü mü.” O da buna cevap olsun diye benim babam bir kere öldü demiş. Diyorki; asıl acıklı olan şu; “12 yıllık bir baba kız ilişkisinde ben ondan o kadar çok sevgi aldım ve güzel şeyler öğrendim ki siz belki atmış yıl yaşayacaksınız babanızla benim ki kadar şanslı olmayacaksınız.”

Kızınızın bu bakış açısını neye bağlıyorsunuz?

Biz hep sevgi çocuklarının sağlıklı olduğuna inandık. Doğru dürüst insan olurlar. Sapıtmadılar, bunalıma girmediler. İkisi de dünyayı doğru yorumlayan insanlar. Şanslıyım.

Ölüm size nasıl görünüyor? Daha mı uzaklaştınız ya da yaklaştınız?

Hiç uzaklaşmadım aksine çok yaklaştım. Bu bana iyi gelmiyor. Çok yakın insanları ardarda kaybetmek. Tabii o arada büyük abim ve annemi de kaybettim. Yaklaştıkça tevekkülü çok daha iyi bir yerden algılıyorsunuz. İnsanların bu kadar didişmeleri boş geliyor. Ölümü bu kadar sık düşünmüyordum, artık daha sık düşünüyorum.

Peki bu üçlü grup içinde tek kalma yalnızlığını hissediyor musunuz?

Tabii. Ağabeyimin ölümünden sonra oldu. Ortak anılarımızı abimle konuşurdum. Sadece üçümüzün yaşadığı o kadar çok şey var ki. O dönem onunla bitti ve ben tek tanık kaldım. Artık paylaşacak kimse kalmadı. Benim hatırlamadığım çok şeyi o hatırlardı. Ahmet'i konuşup çok gülerdik. Şimdi birşey düşünüyorum. Onu ağabeyimle konuşsaymışız keşke diyorum.

Şarkılar insanları anımsatır. Onun şarkılarını duyduğunuzda acı çekiyor musunuz?

İki yönlü. Biri; sadece onlar üretilirken yapmak zorunda olduğunuz işler var. Ama diğer taraftan yaşadığınız bireysel duygularınız var. Onunla birden yüzyüze geldiğim zamanlar oluyor. Evet o zaman çok acıtıyor. Ama profesyonel tarafımda bunu çok benimsemiş olmalıyım ki öyle birşey hissetmiyorum. Çok üzüntülü olduğumda arabada bana yazdığı bir şarkı çıkıyor, orada çok sarsılıyorum.

Yusuf Bey kendisini iyi kalpli, vicdanlı, samimi, şakacı, zeki, yetenekli, öfkeli, boyun eğmez olarak tanımlıyordu. Siz ne eklersiniz bu tanımlara?

Altını çizmek istediğim şeyler var. Zekası altını çok kalın çizeceğim bir özelliği. Espri yeteneği. Ama bütün olarak baktığınızda dervişan tarafı var. Dünyevi herşeyin dışına çıkıp kendi dünyasını kurup o dünyanın içinde yaşayan ve onunla tatmin olan birisiydi. O dünyanın içine bir saatliğine girdiğinizde çok beslenirsiniz. İyi bir entellektüeldi.

'Ahmet hiçbir zaman pembe olamadı' demişsiniz. Size göre hangi renktir Ahmet Kaya?

Ahmet beyaz olurdu. Çünkü beyaz üzerine düşen herşeyi gösterir. Riyası yoktur, saklayamaz. Beyazın üzerine beyaz koyamazsınız ama tüm renkleri koyabilirsiniz.

Ağabeyiniz?

Mavi. Mavilik ağabeyimi çok ifade eden bir renk. Çünkü ondan çok renk üretebilirsiniz. Resim sanatında öyledir. Mavi rengin içine başka renkler kattığınızda başka renkler elde edebilirisiniz.

Siz?

Ben siyahım. Benim renklerim gitti. Üretim insanlar dostlarım ailem bütün bunlar zaten diğer renklerim. Böyle hissediyorum. Bütün renkler bana çok şey işleyebilirler. Siyah bir zemin olsam mavi beyaz. Benim bütünümü zaten onlar oluşturuyor.


Bu grupta ben sadece Gülten'im

Ağabeyiniz bir söyleşisinde 'Aile de benim gibi şiir yazan da vardır bilemem' demiş. Sizin şiire, müziğe hiç eğiliminiz olmadı mı?

Olmaz olur mu? Şiiri de müziği de içimde hissedenlerdenim. Üç kişilik üretim sürecinde oradaki iş sadece söz yazarı, besteci ile bitmiyor.

Sizin rölünüz neydi?

Valla her işi yaptım. (gülüşmeler) Ben o mutfağın çok önemli bir parçasıydım en başından beri. Benim yoğunlukta tek başıma yol yürüme şansım olmadı. Çünkü gözümü açtığımdan beri bu üretimin içindeydim. Orada yolumu ayırıp ben de kitabımı yazayım gibi bir düşüncem olmadı. Benim de birkaç tane var yazdığım şarkı sözleri. Ama kendi profesyonel alanım gibi yapmadım.

Neler yaptınız?

Her işi. Kapak tasarımı, basın ilişkisi, repertuar, konser rezervasyonuna kadar herşeyinde vardım. Bu üretim beni çok tatmin ediyordu. Bir eve iki deli yeterliydi bana gerek yoktu. (Gülüşmeler)

Ağabeyinizin en sevdiği şiiri 'Asi Bir Küheylan' mış. Sizin onun en çok hangi şiirini severdiniz?

'Ayrılığın Hediyesi' çok hüzünlendirir beni. İçinden cımbızla seçerek söyleyeceğim beni sarsan şeyler var onun dizelerinde. 'Bir ihtilal kadar yalnız' diyor mesela. Bu bana müthiş geliyor. Bu sözün üzerinden bir kitap bile yazılabilir. 'Bazı vefalar yanlıştır, ah vefanız kadar yanlış' diyor…

Şarkı?

Ahmet ile ilk beraberlik yıllarımıza denk geldiği için bir iki kenara özel ayırdığım şarkılar var. Suskun, Acılara Tutunmak gibi.

Yusuf Bey'in hayatı nasıldı? Sonuçta telifi en yüksek şiirler ona aitti. Para konusunda sıkıntı çekti mi?

“Benim şiirim pahalıdır” diyordu. Ama kitabından aldığı bir kuruş telif yok. Mütevazı, sıradan ve içe dönük yaşayan bir insandı. Aylarca sokağa çıkmadan evde otururdu. Üç öğün kahvaltı eder ve onunla yetinirdi. Küçük bir apartman dairesine sahip olabildi tüm hayatı boyunca. Ailesi hala kiralık bir evde oturur. Şiir kitabı 35 baskı yapıyor. Ama o münzevi bir hayat yaşadı.

Peki abi-kardeş ilişkiniz nasıldı?

Ben ailenin en küçüğüyüm, aramızda 7 yaş var. O ilkokulu bitirdiğinde biz bir taşra kasabasındaydık. İyi bir dereceyle Haydarpaşa Lisesi'ne geldi. Sadece yaz tatillerini hatırlıyorum o yüzden. Biz birbirimize çok düşkün bir aileyiz. Ama abimin geriye dönük aklımda kalmış en belirgin fotoğrafı, evimizdeki ilk kitaplık onundu. Benim kitapla ilk tanışmam abim üzerindendir. Bizim aileye aydınlanmayı da taşıyan odur.

Şimdi o gözünüzde nasıl canlanıyor?

Uzun saçları, elektro gitarı ve bol paçalı pantolonlarıyla hatırlıyorum. Hep o görüntüsüyle ayrıksı dururdu o taşra kentlerinde. Annemin komşuları perde arkasından abime bakarlardı. Ama biraz daha geriye gittiğimde şehir kütüphanesinden kitaplar kiralayan bir adam canlanıyor gözümde. Dünya klasiklerini eve getirirdi. Benden karşılığında mutlaka birşey isterdi. Ağabeğim çok iyi bir heykeltraştır aynı zamanda. Yıllarca grafikerlik, resimler yaptı. Biz onu iteledik şarkı sözü yazmaya. Uzun yıllar bunu çok benimsemeden yaptı aslında.

Ahmet Kaya da şarkı yazması için baskı yaptı mı?

'Ağabeyimin çok iyi şiirleri var. Onu zorlayalım şarkı yazsın' dedim. İkimiz ona baskı yaptık.

Ağabeyiniz şair, eşiniz sanatçı. Bu üçlü grupta sizin sıfatınız neydi?

Sadece Gülten. Resim bölümü menzunuyum. Eşim bana boyalar ve tualler alırdı. Beni sürekli kitap yazmaya motive ederdi. Ama ben zaten yanıbaşımda olan ve içine katkıda sunduğum bir üretimden o kadar memnundum ki kendim birey olayım gibi bir derdim olmadı.

Peki siz olmasaydınız bu iki ayak çökermiydi?

Çökmezdi. Dışarıdan profesyonellerle bu işler yürürdü. Ama benim baktığım yerden bakamazdı. Montajı bitmiş bir albüme olmamış diyebilen bir insandım. İkisi açısından da ben bu üretimde olmalıydım. Camın arkasında Ahmet şarkı okuyorken karşısında değilsem geçerli saymazdı şarkıyı.