|
ABD Ortadoğu’da mezhep motivinden kavmiyetçiliğe döndü

Takip edebildiğim kadarıyla şu anda Arap medyasında müthiş bir İslamcı, kavmiyetçi çatışması yaşanıyor. İslamcılar, ya da İslam’ı kavmiyetten önde tutanlar Türkiye’yi ve Erdoğan’ı göklere çıkarırken, Arap kavmiyetçileri de ağızlarına geleni söylüyorlar. Erdoğan’ı Arapları parçalamakla suçluyorlar. Meseleyi bir kavimler savaşı haline getirmek isteyen görev verilmişlerin olduğu belli. Sünni-Şii tahrikinin semeresinin tatminkâr olmadığı anlaşılıyor. Devreye kavmiyetçilik geçti.


Sosyal medyadan yazıştığımız ve Erdoğan bizi parçalamak istiyor, diyen bir Arap kavmiyetçisine, ‘peki, siz şu anda yirmiden fazla Arap devletisiniz, sizi Erdoğan mı parçaladı, diye sordum. Açıkça belli oluyor ki, bu Arap kavmiyetçilerinin en büyük düşmanları, İhvan, Hasan el-Benna, Seyyid Kutup ve şimdi de Erdoğan. Sonra da bizim Türk-Kürt ırkçılarımızı, ulusalcılarımızı düşündüm, aralarında pek fark olmadığını gördüm. Bizimkiler de Abdülhamid’e, Mustafa Sabri Efendi’ye, Atıf Hocaya ve tabii ki, Erdoğan’a düşmanlar.

O halde meselenin özü şudur: Irkçılık parçalar, İslam birleştirir.
Tarihte Cezayir’den Hindistan’a, Sudan’dan Balkanlara kadar yetmiş iki milleti birleştiren ne idiyse şimdi de yine ancak o birleştirebilir. Irkçılık ise sürekli ufalar ve her zaman olduğu gibi günümüzde de kullanılmaya en müsait damardır. Varsayalım ki, safkan bir Türk devleti, ya da safkan bir Kürt devleti, Arap devleti kurulmuş olsun, bu defa da aralarında farklı kabile ve akrabaların kavgası başlar ve devlet sürekli küçülmeye devam eder ve bir gün yok olur. Kavmiyetçilik esası üzerine kurulacak bir devlet, Cumhuriyet kurulurken yapıldığı gibi, kafataslarını ölçmeye kadar gider.

Resulüllah’ın Medine’ye geldiğinde oradaki iki Arap kabile, Evs ve Hazreç aynı ırktan olmalarına rağmen kendilerini kardeş görmüyorlardı, aksine birbirlerine kanlı bıçaklı düşman idiler. Ama İslam’ı kucaklamakla kardeş oluverdiler. Hatta orada Yahudiler ve Hıristiyanlar da vardı. Onların çoğu müslüman olmadı, ama meşhur Medine vesikası ile Resulüllah onları da bütünün birer parçası yaptı. İşte farklı olanları birleştirebilme, medeniyetin ilk adımıdır.

İnsanların bir aidiyet ihtiyacı vardır, bir düşünceye, bir ideolojiye, bir dine sığınmak, hatta bir futbol takımı olsun, birinden yana olmak zorundadırlar. Aksi takdirde rüzgârın önündeki yaprak gibi savrulmuşluk hissederler. İdeolojilerin dönemi bitti. Birleştiremedikleri, insanlar için güvenli bir sığınak olamadıkları görüldü. Kavmiyetçiliğin de bitmesi gerekir.

Kavmiyetçiliğin sürekli parçaladığını, sürekli yeni düşmanlar ürettiğini nohut kadar beyni olan herkes anlar. Osmanlıyı ancak kavmiyetçiliği körüklemekle yıktıklarını anlamayacak kadar tarih bilmezler var mıdır? Bugün de iri devletler İslam ülkelerinde, hatta sömürmek istedikleri bütün dünya ülkelerinde bu kartı oynamıyorlar mı? Ama kendi hesabına Amerika’nın en korktuğu tehlike de kendi içinde kavmiyetçiliğin yükselmesidir. Biliyorlar ki, günün birinde orada bir ırkçılık rüzgârı esmeye başlarsa yapacak hiçbir şeyleri kalmaz. Bunun için nüfusu sürekli yeni vatandaş alımlarıyla dengeliyorlar ve her türlü ayırımcılığı acımasızca cezalandırıyorlar. Ya da zahiren öyle görünüyor.

Devletler için maddeten ve manen büyüme, ancak ırklar üstü bir ideale sahip olmakla mümkün olabilir. Amerika bunu bugün zenginliğe dayalı Amerikancılıkla sürdürmeye çalışıyor. Dünyayı sömürüp kendi vatandaşını kuş sütüyle besliyor. Bu standardın orta ölçekli bir Asya ülkesi standardına inmesi halinde başına gelecekleri çok iyi biliyor. Bu sebeple de standardı düşürmemek için sömürü alanlarını sürekli genişletiyor. Ama bunun ilanihaye gitmeyeceği de belli. Yer altı zenginliklerinin kaynağı olan Ortadoğu ülkelerini sürekli güçsüzleştirme ve parçalama politikaları izliyor. Şii Sünni çatışması oluşturuyor. Olmadı, Arap Türk, İran sürtüşmesi çıkarmaya çalışıyor. Arapların kendi içlerinde de Müslümanların kardeşliği esası üzerine yürüyen İhvan ile Selefiliği, ya da başka dinamikleri karşı karşıya getiriyor. Ve bütün bunlar çok açık bir tiyatro gibi gözümüzün önünde oynanıp duruyor da Müslümanlar akıllarını başlarına alamıyorlar.

Bu durumda bizim de bu körüklenen ırkçılığa pirim vermemiz ve İslam milletlerinin kardeşliği, ümmetin birliği gücünden başka bir güç aramamız, millet olarak da ümmet olarak da sonumuzun gelmesi demektir.

İslam, kavimleri inkâr etmez, yok olmalarını istemez, aksine bir üst güçte birleşmelerini, bilgileşmelerini, tanışmalarını, kavimlerine rağmen kardeşleşmelerini ister. Ancak Müslümanlığı kabul eden kavimler kavim olmalarını sürdürebilmişlerdir. Türkler, Kürtler, Araplar İslam sayesinde kavim olarak da vardır. Bu kavimlerin müslüman olmayanlarının ise şimdi esamisi bile okunmuyor.

Medeniyet denen bir şey varsa o da ancak böyle kurulabilir. Kavimler medeniyet kuramazlar, medeniyeti ancak kavimler üstü ittifaklar kurabilir. Bizim için bu ittifak ancak İslam’la mümkündür. Tarihte biz bunu başardık ve en uzun ve en büyük medeniyeti kurduk. Yine başarmalıyız.

#ABD
#Politika
#Milliyetçilik
6 yıl önce
ABD Ortadoğu’da mezhep motivinden kavmiyetçiliğe döndü
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi