Onurlu bir  yaşam için çağa karşı durmak

Karşı duruş söylendiği gibi kolayca gerçekleştirilebilecek bir eylem değildir. Buna ciddi bir biçimde hazırlanmak gerekir. Hayatımızı bu karşı duruşa göre tanzim etmekle ve bu karşı duruşa engel teşkil edecek herşeyi hayatmızdan çıkarmakla işe başlanabilir ancak. Bu zor bir iştir. Nuri Pakdil buna “demir çiğnemek” der.

Haber Merkezi Yeni Şafak
“Onun bütün kitapları dikkatle okunduğunda çıkış yolunun ne olduğu bilinçsel bir dönüşümle birlikte hemen farkedilecektir”

ARİF AY
Demir Çiğneyerek Yürüyenlere

Mukavemet atlası tüm renklerde örüldü

Tam dört mevsim siperde bir gerilla görüldü(*)

İnsan onurunu hiçe sayan, tüm değerleri ve uygulamalarıyla adeta bir işkence, zulüm ve kıyım aygıtına dönüşen bu çağa, bir karşı duruş gerekli değil mi? Eğer insanca bir yaşamı, onurlu bir yaşamı istiyorsak, bu karşı duruşu ortaya koymaya mecburuz. Çünkü, Nuri Pakdil’in dediği gibi “Hayat bize çok kapsamlı bir bağıştır.” (Kalem Kalesi. s.65)

Elbette bu karşı duruş söylendiği gibi kolayca gerçekleştirilebilecek bir eylem değildir. Buna ciddi bir biçimde hazırlanmak gerekir. Hayatımızı bu karşı duruşa göre tanzim etmekle ve bu karşı duruşa engel teşkil edecek herşeyi hayatmızdan çıkarmakla işe başlanabilir ancak. Bu zor bir iştir. Nuri Pakdil buna “demir çiğnemek” der. İnsan, ancak bu zor işi başardığı ölçüde mukavemet kazanır; hem fiziki, hem de ruhî olarak dayanıklı hâle gelebilir. Bunun için zamana ve bilinçlenme etütlerine ihtiyaç vardır. Bu etütlerin özünü vahiy ve Yüce Peygamberin uygulamaları doldurur. Çelik gibi bir irade ve azim gücüne sahip olmadan yürümeye kalkmak mümkün değildir. Söz konusu hasletlere sahip insan, Frédéric Gros’un dediği gibi: “Bir kez ayakları üstünde dikildi mi, olduğu yerde kalamaz.” artık. (Yürümenin Felsefesi, s.10)

Bunu söyleyen yazar, bizdeki tasavvufî anlayışı da çağrıştıran şu tespiti yapar: “Özgürlük bir lokma ekmek, bir yudum su, uçsuz bucaksız kırlardır o halde. () Ne ki bu özgürlük bir düşün farkına varmamızı sağlar: çürümüş, kirlenmiş, yabancılaştıran, içler acısı bir medeniyeti reddetmenin ifadesi olarak yürümek.” (Yürümenin Felsefesi, s.12-14)

Davit Breton ise “Yürüyüş yaşama sıkıntısı ya da acısına karşı bir ilaçtır.” der, “Yürümeye Övgü” adlı kitabında. Yazarın bu konudaki şu düşüncelerini de zikretmekte yarar var: “Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeçtir. () Yürüyüş dünyaya açılmadır. İnsanı mutlu yaşam duyguları içinde yeniden oluşturur.” (Yürümeye Övgü, s.11)

EN BÜYÜK YÜRÜYÜŞ

Yürüyüş deyip geçmemeli. Tarihin akışını değiştiren büyük yürüyüşler var geçmişte. Sözgelimi, Mahatma Gandi’nin Hindistan’nın bağımsızlığı için İngiliz emperyalizmine karşı başlattığı yürüyüş gibi.

Hiç kuşkusuz en büyük yürüyüş Peygamber Efendimizin yürüyüşüdür. Nuri Pakdil, bu kutlu yürüyüşü, aşınmaya karşı şifa olarak görür ve şunu der: “Aşınma’ya karşı şifa: gece yarısı başlamış olan o tarihsel yürüyüşü, tüm insanların, özgür bir zihinle algılayabilmelerindedir.” (Bir Yazarın Notlar III, s.88)

“Mukavemet atlası” hem tüm yeryüzü hem de karşı duruş yürüyüşünü gerçekleştirecek olan insanlardır. Bu atlası her ırktan, her renkten insanlardan oluşur. Çünkü Nuri Pakdil, aşkınlığını koyar ortaya ve “Hem, bütün ırklarla barışığım.” der. (Arap Saati, s.84) “Hangi ülkede, ne durumda olursak olalım, bir cephe oluşturmalıyız: puta karşı.” Diyen Nuri Pakdil, cepheyi öyle geniş tutar ki “Aslında, her insanın yüzü, atlas mı atlastır.” Vurgusunu yapar. (Edebiyat Kulesi, s.37) Çünkü onun atlası “Çelik ipeğinin ipliğiyle” dokunan dûadır. “Yürüyorum ben : doğa katılıyor bana; ayrı ayrı gidilir mi uzun yola? : omuz omuza durmalıyız; oturunca ya da ayakta; bir savunma hattındayız sürekli diyor insan.” (Bir Yazarın Notları IV, s.95)

İNSAN ÇOK KAYBETTİ

“Demir çiğneyerek” yürüyenlerin oluşturduğu mukavemet atlasında siper asla boş kalmaz. Dört mevsim gerilla nöbettedir. Çünkü, insan çok kaybetti; hep sömürüldü, hep yenik düştü. Bu yüzyıl daha da acıtıyor canını insanın. Dünya bir kaç haydutun elinde. İnsanlık geleceğini kaybetme korkusuyla sersemlemiş vaziyette. “İçler acısı Batı medeniyeti” insanlığın ufkunu karartmış durumda. İnsanlık, cellatlardan insaf dilenir hâle gelmiştir.

Bu durumdan çıkışın, bu durumdan kurtuluşun yolunu gösteren yazar, düşünür sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. Nuri Pakdil bunlardan biridir. Onun bütün kitapları dikkatle okunduğunda çıkış yolunun ne olduğu bilinçsel bir dönüşümle birlikte hemen farkedilecektir. Çünkü o, insanlığa girmenin öncelikli koşulunun zulme başkaldırmak olduğunu sürekli vurgulayan bir yazardır: “İNSANI ANCAK KULLUK İNANCI YAKLAŞTIRIR TANRI’YA : başkaldırının bilincine de böyle varılıyor ya : aydınlıkla karanlığı insana ancak Tanrı göstermiştir.” (Bir Yazarın Notları III, s.84) Ve bir kez daha uyarır: “Bak Bayım, çağ seni yüzüstü bırkır mı bırakır –herkes örnek- direnmezsen onurla bir ‘şey’de : çağ, usta gerçekten, yüzüstü komada insanı : koma hâli o.” () “Sürekli yürümek gerekiyor Bayım. Yoruldun mu? Tut bir arkadaşının elinden. Ayaklar yorulunca ellerle yürünür.” (Bir Yazarın Notları IV, s.47-83)

Ne mutlu “Demir çiğneyerek yürüyenlere”!

(*) Osmanlı Simitçiler Kasidesi 33