|

Müzekki’n-Nüfûs geniş halk toplulukları tarafından okunmuştur

Yazıldığı devirden itibaren geniş halk toplulukları tarafından okunan tasavvuf klasiklerinden Müzekki’n-Nüfûs’u yayına hazırlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman’a göre eserin sadece İstanbul kütüphanelerinde 100’den fazla yazma nüshasının bulunması, ne kadar ilgi gördüğünün bir kanıtıdır.

04:00 - 15/08/2021 Pazar
Güncelleme: 22:57 - 14/08/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Abdullah Uçman
Prof. Dr. Abdullah Uçman
ÂLİM KAHRAMAN

Eşrefiyye tarikatının kurucusu Eşrefoğlu Rûmî’nin İstanbul’un fethinden beş yıl kadar önce, 1448’de kaleme aldığı “nefisleri arıtıcı” anlamına gelen Müzekki’n-Nüfûs’u yayına hazırlayan Prof. Dr. Abdullah Uçman ile eserin Türk toplumunun din ve ahlâk anlayışına tesirlerini konuştuk. Eşrefoğlu Rumi Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynayan isimlerden biridir. Yazdığı eserler ise geçmişte olduğu gibi bugün de büyük ilgi görmektedir. Uçman bu ilginin sebebini ve neden her devirde isminin öne çıktığını anlatıyor.

Eşrefoğlu Rûmî kimdir? Onun adını bugünlere kadar ulaştıran özelliklerinden bahseder misiniz?

Eşrefoğlu Rûmî esas itibariyle Kadiriyye tarîkatının bir kolu olan Eşrefiyye tarîkatının kurucusu bir mutasavvıf-şairdir. 14. yüzyılın sonlarında İznik’te doğan ve 1469 yılında yine orada vefat eden Eşrefoğlu’nun, Suriye’nin Hama beldesinde Abdülkadir-i Geylânî’nin dördüncü göbekten torunu Hüseyn-i Hamavî’den inâbe aldıktan sonra tesis ettiği tarîkat, kısa sürede İznik ve Bursa ve çevresinde süratle yayılır. Kadiriyye müntesipleri arasında tarîkatın “Pîr-i sâni”si kabul edilen Eşrefoğlu’ndan, Evliya Çelebi, biraz mübalâğa ile, “yetmiş bin mürîde mâlik bir pişivâ-yı âşıkan idi” şeklinde söz eder.

ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİNDE ESERLERİ ÖNEMLİ YER TUTAR


Malazgirt Zaferi’nden sonra başta Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektaş Velî, Hacı Bayram Velî ve Şeyh Şaban Velî olmak üzere Emir Sultan, İbrahim Gülşenî, Dede Ömer Rûşenî, Akşemseddin ve Eşrefoğlu Rûmî’nin de gerek tesis ettiği tarîkat, gerekse kaleme aldığı eserlerle Anadolu’nun Türkleştirilip İslâmlaştırılmasında önemli rolleri söz konusudur. Eşrefoğlu’nun, Anadolu topraklarındaki ilk tarîkatlardan biri olan Eşrefiye’nin kurucusu olması dolayısıyla, Türk tasavvuf ve düşünce tarihinde ayrı bir yeri vardır. Tasavvufun temel konularıyla tarîkat terbiyesinin esaslarını sade ve başarılı bir üslûpla anlattığı Müzekki’n-Nüfûs, yazıldığı devirden itibaren Muhammediye ve Envârü’l-Âşıkîn gibi geniş halk toplulukları tarafından okunmuş ve daha sonraki devirlerde kaleme alınan bu tür eserlere örnek teşkil etmiştir.

TASAVVUFUN YANINDA EDEBİ KİMLİĞİ DE ÖNE ÇIKAR

Eserleri ve edebî değerleri üzerine neler söylersiniz? Müzekki’n-Nüfûs nasıl bir eserdir? Bu eserin halk arasında bu kadar yayılmasının sebepleri nelerdir?

Eşrefoğlu Rûmî’nin tasavvufî şahsiyetinin yanında bir diğer özelliği de, onun edebî hüviyetidir. Ancak onun edebî şahsiyeti tasavvufî anlayışı doğrultusunda şekillenmiştir. Şiirlerinde büyük ölçüde Yunus Emre tesiri hâkim olmakla beraber kendine özgü söyleyişlerin bulunduğu şiirlerinin sayısı da az değildir. Heceyi ve aruzu başarıyla kullanmış, lirik şiirler yanında daha çok didaktik mahiyette şiirler yazmıştır. Şiirlerinde özellikle tasavvufî remizlere yer vermiş ve yeni mazmunlar oluşturmuştur. Eşrefoğlu’nun ilâhî aşkı terennüm ettiği şiirlerinin önemli bir kısmı bestelenmiş olup meselâ onun “Cem’ olmuş dervişleri pîrim Abdülkadir’in/Yolunda sâdıkları pîrim Abdülkadir’in” ilâhisi Kâdirî tekkelerinde icrâ edilen âyin-i şerîflerde mutlaka okunmaktadır.

Eşrefoğlu’nun divanında, kelâm âlimlerinin karşı çıktığı ve epeyce tenkit edilen, “Tecellî şevk-i dîdârın beni mest eyledi hayrân/ Ene’l-hak sırrını cândan anınçün kılmazan pinhân” beyti ile başlayan bir şathiyye ile; “Sanırsan Eşrefoğluyam ne Rûmîyem ne İznikî/ Benem ol dâim ü bâkî göründüm sûretâ insan” gibi devriyye örnekleri de vardır.

Anadolu sahasında Türkçe olarak kaleme alınan dinî-tasavvufî ve ahlâkî muhtevalı eserlerin ilk örneklerinden biri olan Müzekki’n-Nüfûs, devrin insanlarını doğru yola sevk etmek amacıyla ve geniş halk kitleleri tarafından okunup anlaşılması için özellikle Türkçe olarak kaleme alınmıştır. 1448 yılında, yani İstanbul’un fethinden beş yıl önce telif edilen eser, sade Türkçe ve zengin halk deyimleri ile orta seviyedeki fikir muhitlerinde büyük bir tesir meydana getirmiş, tasavvufî ahlâkın halk arasında benimsenmesinde önemli bir rol oynamıştır. 1853 (1269) yılından başlayarak eski ve yeni harflerle defalarca basılan Müzekki’n-Nüfûs’un sadece İstanbul kütüphanelerinde 100’den fazla yazma nüshasının bulunması, onun ne kadar ilgi gördüğünü gösterir.


TANPINAR TARTIŞMASINDAN SONRA EŞREFOĞLU RUMİ DİKKATİMİ ÇEKTİ

Sizin Eşrefoğlu çalışmalarınız nasıl başladı ve gelişti?

Benim Eşrefoğlu’nu tanımam şöyle oldu: Tanpınar’ın 70’li yıllara kadar Sahaflar Çarşısı’nda yerlerde sürünen Huzur romanı 1972 yılında Tercüman 1001 Temel Eser serisinde ikinci defa basılınca, o yılların tanınmış felsefecilerinden Selâhattin Hilâv Yeni Ortam gazetesinde “Tanpınar Üzerine Notlar” başlığıyla bir dizi makale yayımladı. Hilâv bu makalelerinde Tanpınar’ın dünya görüşünü “iş-emek-değer” teorisi bağlamında Marksist bir yaklaşımla ele alıyordu. Onun bu değerlendirmelerine karşılık Hilmi Yavuz, çeşitli argümanlarla Tanpınar’a böyle bir yaklaşımın yanlış olduğunu ortaya koydu; Tanpınar’ın daha geniş bir okuyucu kitlesi tarafından tanınmasına yol açan bu tartışma birkaç ay sürdü. Hilmi Yavuz’un yazılarında zikrettiği kaynaklardan biri de, Sabri F. Ülgener’in 1951 yılında basılan ama o yıllarda pek de ilgi çekmeyen İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri adlı kitabı idi. Hilmi Yavuz’un ilgi çekici iktibaslar yaptığı bu kitabı bir arkadaşımdan alıp dikkatle okudum. Sabri hoca bu çok önemli kitabında, Eşrefoğlu Rûmî, Bağdatlı Rûhî, Nâbî, Sümbülzâde Vehbi, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi daha çok eski Türk edebiyatı kadrosuna dahil şair ve nâsirlerden aldığı örnekler üzerinden, devrin ahlâk ve zihniyet anlayışını ortaya koyuyordu. Ülgener’in iktibas ettiği metinler arasında Eşrefoğlu’nun Müzekki’n-Nüfûs’u da vardı. Bunun üzerine Müzekki’n-Nüfûs’u temin edip dikkatle okudum. Arkasından bir arkadaşımla birlikte, Eşrefoğlu’nun biyografisi için yegâne kaynak olan yazma hâlindeki Menâkıb-ı Eşrefzâde’yi hazırladık. Bu arada rahmetli M. Necati Sepetçioğlu bana 1001 Temel Eser için Müzekki’n-Nüfûs’u hazırlamamı teklif etti. Bu oldukça zor ve bir o kadar da sorumluluk isteyen teklifi biraz da hem Osmanlıcamı geliştirmek hem de tasavvufî konuları öğrenmek amacıyla kabul ettim. XV. yüzyıl eski Anadolu Türkçesiyle kaleme alınan eser hem oldukça hacimli, hem de içinde sık sık Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler ve hadislerle birlikte Arapça ve Farsça kelâm-ı kibar örnekleri zikredilen bir kitaptı. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi’ndeki oldukça okunaklı bir nesih hatla yazılmış 6300 numaralı nüshanın mikrofilmi üzerinden Müzekki’n-Nüfûs’u hazırlamaya başladım. Arapça parçalar için ilâhiyatçı arkadaşlarım, Farsça parçalar için de rahmetli Ali Alparslan hoca yardım ettiler ve iki üç yıl içinde kitap hazırlandı. Ancak bu arada Necati Sepetçioğlu 1001 Temel Eser işinden ayrılınca elimde kalan kitap, 1977 yılında Divan Yayınları arasında basıldı. Daha sonra 2004 yılından başlayarak İnsan Yayınları tarafından yedi defa, son olarak da gözden geçirilmiş yeni baskısı Haziran ayında Büyüyenay Yayınları tarafından yayımlandı. Bu arada Menâkıb-ı Eşrefzâde de 2020’de eski harfli metinle birlikte Büyüyenay Yayınları tarafından yeniden yayımlandı.

“GELİN İMDİ BU YARAMAZ HUYLARI BİR KENARA KOYUN”

Müzekki’n-nüfûs’tan birkaç cümleyi bizimle paylaşmanızı istesek hangilerini seçersiniz?

Eşrefoğlu eserin başında bu kitabı niçin kaleme aldığını şu cümlelerle açıklar: “Pes bize dahi bu zamanda uzlet lâzımdır. Öyle olsa bu fakir dahi nazar ettim, gördüm ki bizim mürîdlerimizin ve karındaşlarımızın halleri bir türlü dahi oldu ve dünya muhabbeti üzerlerine galib oldu ve nefs-i emmârenin çirkin huyların huylanmağa başladılar. Gelin imdi işbu yaramaz huyları koyun ve Allah’tan korkun ve Resûl’den utanın ve meşâyihin sırrını hazır görün deyicek, mihnet eder oldular. Çün gördüm ki bu kavmin halleri buraya erişti, ben dahi bunların arasından uzlet edip çıktım ve kendimi gurbete bıraktım ve bu gurbet içinde nice nice nükteler avam dilinden işittim ve nice nice tas tas ağular nâdân elinden nûş ettim ve nice kereler şefkat gözü ile bu halleri tutan karındaşlara nazar eyledim. Bunların necatlarına sebep ola deyip bu kitabı sırf Türkî dilince cem’eyledim ki ol kitabın fâidesi âm ola...”

#Eşrefoğlu
#Abdullah Uçman
#Büyüyenay Yayınları
3 yıl önce