|
Hz. Ömer döneminden günümüze ışık tutan bir uygulama ve düşündürdükleri

Hz. Ömer denilince ilk akla gelen adalettir. Ömer, “Adalet mülkün temelidir” veciz ifadesinin ete kemiğe büründüğü örnek insandır. Asırlar geçmesine rağmen seven sevmeyen herkesin ve her kesimin ittifak ettiği zirve insan dönemindeki bir uygulamanın günümüze nasıl ışık tutacağını açıklamaya çalışacağız.

Ömer ve Ömer’in yolunda gitmek isteyenlere küçük hatırlatmalar

Adalet denilince akla gelen Hz. Ömer ne hukuk eğitimi görmüş ne de modern kamu yönetimi eğitimi almıştı. Okur yazar olmanın dışında öyle ciddi bir eğitimi de yoktu. Geçmişte çobanlık yapmış, halife olduğu zamana kadar da yöneticilik tecrübesi hiç olmamıştı. Ancak, Hz. Peygamber’in maddi ve manevi eğitiminden geçmiş, her yönden ona teslim olmuştu. İtiraz etmesi gereken zamanlarda da O’na itiraz etmekten asla tereddüt etmemişti. Nasıl ki o Hz. Peygamber’e itiraz ediyor, onun döneminde de bir kocakarı karşısına dikilerek “Sen mehir konusunda yanlış yapıyorsun” diyebilmiş, o da “Ömer yanıldı, yaşlı kadın haklı” demekten asla tereddüt etmemişti.

Ömer, akşamları bazen karanlıkta adeta devriye görevi yapar, aç torunlarını uyutmaya çalışan ihtiyar kadının halini görünce de gözyaşları içinde sırtında getirdiği yiyeceklerle çocukların doyduğunu ve uyuduğunu görmeden oradan ayrılmazdı.

Bırakın makam aracını, hizmetinde bulunan kişiyle birlikte sırayla bindiği devenin yularını tutmaktan hiç mi hiç gocunmazdı. Yani bindiği vasıtaya göre onun halife mi yoksa sıradan halk mı olduğu anlaşılamazdı. Yanlış yaptıklarında kendi çocukları olsa dahi cezalandırmaktan çekinmezdi. İşte seven sevmeyen herkesin adaletini örnek gösterdiği Ömer’in yönetim döneminden küçük bir kesit. Hak, adalet, eşitlik, şeffaflık gibi üniversitelerde ders olarak okutulan modern yönetim teknikleri onun döneminde fiilen uygulanmıştır.

Ömer, göreve başlarken halka neler vadetmişti?

Tarihçilerin bize aktardığı bilgilere göre Ömer göreve başlarken bir konuşma yaparak neler yapacağını ve neler yapmayacağını sıralamıştı.

Buna göre halife olduktan sonraki ilk konuşmasında izleyeceği yönetim usulünü şöyle anlatıyordu: “……Ben Müslümanım ve Allah’ın kullarından zayıf bir kulum. Sadece Allah’ın yardım ettiği kişi zayıf değildir. Başınıza yönetici olmam ahlakımdan hiçbir şey değiştirmeyecek “sakın biriniz şöyle demesin: Ömer Müslümanların başına geçince değişti”.

Bir kişiye zulmedersem onun hakkını kendim veririm. Huzurunuza getirir ve gerekçemi size açıklarım. Müminlerin emirine işi düşen, herhangi bir haksızlığa uğrayan ya da bir hakkı konusunda bize kızgın olan kim olursa olsun bana bildirsin. Çünkü ben de sizden biriyim. Sahip olduğum iktidar ve yetki, size karşı büyüklük taslamama, kapımı yüzünüze çarpmama ve size karşı haksızlığı karşılıksız bırakmama sebep olmasın.

Aranızda herhangi biri benden davacı olursa hakkımızda karar verme yetkisini sizden bir kişiye vereceğim ve bu kişinin de hükmüne boyun eğeceğim. Başkalarının haklarını kendi kendinize verin. Bana halini arz edecek kişiyi engellemeyin ki meselesini bana arz etsin. Çünkü insanlar arasında karar verirken adaletten ayrılıp tarafgirlik, kayırma ve keyfilik yapmam. Başkasına vermesi gereken (bir hakkı) alıkoyan ya da Müslümanların kanını, namusunu ve nefsini (izzet ve şerefini) helal sayan kişiye akrabalık hatırımı da araya koysa ceza uygularım… Ben bana verilen emanetten ve içinde bulunduğum yetkiden dolayı sorumluyum.

Bana verilen bu emaneti ehil olmayana vermedim, işin başına da getirecek değilim. Vazifeyi sadece Müslümanlara (halka) saygı gösterenlere vereceğim. Bu kişiler diğerlerinden daha fazla bu göreve layıktır. Bu dünya saltanatına gelince, bütün bunlar fani şeyler, bizler kardeşiz. Bu işte başa tayin edilen kimse hata ve fitneye düşme konusundan diğerlerinden daha öndedir. Allah korursa o başka.”

Ömer döneminde “halk günleri” uygulaması

Ömer, yukarıda belirtilen ifadelerini halifeliğinin her döneminde bizzat yaşantısı ile göstermiştir. Bir örnekle bu durumu açıklayalım.

Mısır Valisi sahabeden Amr b. As’ın oğlu yerli halktan birisi ile yaptığı deve yarışında yenilince yenilgiyi hazmedememiş ve yerliye vurarak şerefli bir Kureyşli olan kendisini yenmemesi gerektiğini söylemişti. Halkın önünde onuru kırılan yerli, bu durumu hazmedememiş ama yapacak bir şey de bulamamıştı. Yerliye bu durumu Halife Ömer’e anlatması ve hakkını araması gerektiğinin söylenmesi üzerine şaşkınlığını gizleyemeyerek, hemen yola çıkmış ve Medine’de başına gelenleri Ömer’e anlatmış, şahitlerinin olduğunu da ilave etmişti.

Ömer, her yıl hacca gider ve valileri hacda bir araya getirerek bir çeşit halk günü düzenleyerek valilerle ilgili şikayetleri masaya yatırırdı. Valiler Ömer’in huzurunda adeta ter dökerek halkın huzurunda hesap verirdi. Nitekim Ömer dahil bütün yöneticilerin halka hesap vermesi sıradan bir olaydı. Valiler de yanlışları varsa elbette hesap vereceklerdi. Yani hesap verme işi hesap gününe kalmadan bu dünyada da sonuca bağlanıyordu. Valiler sadece şeref vermezler aynı zamanda milletin huzurunda hesapta verirlerdi. Demek ki halk adına yetki ve kamu gücü kullananların bu tür hesap vermeleri mümkün olabiliyormuş.

Bu çerçevede, hac zamanı geldiğinde valileri halkla buluşturan Ömer, yerliye yapılanın hesabını sormuş, aynısını vali ve oğluna uygulayarak halkın huzurunda cezalarını kesmişti. Bunu yaparken de bunlar vali ve oğlu diye hiç düşünmemişti.

Bu uygulamayı gören hiçbir vali benzer bir muameleyi halka yapamazdı. Ömer’in uygulamalarını sert bulanlar olsa da kimse adaletten ayrıldığını iddia edememiştir. Kendi çocuklarına dahi ceza vermekte asla tereddüt etmemiş, ona yakın olmanın hiçbir ayrıcalığını hiç kimse yaşamamıştı.

Belediyeler Ömer dönemindeki “halk günleri” uygulamasını örnek almalı

Refah Partisi’ni iktidara taşıyan unsurlardan birisi de belediyelerde gösterilen performanstı. Özellikle İstanbul, Konya, Kayseri ve Sivas belediyelerinde sergilenen şeffaf ve örnek uygulamalar iktidara giden süreci hızlandırmıştı.

Refah Partili Belediye Başkanları her fırsatta halka hesap veriyor ve bu süreci adeta şenlik havasına büründürüyordu. Daha önce vatandaş, kendi seçtiklerinden sadece seçimlerde hesap sorabiliyorken şimdi ey ahali benden hesap sorman için ayağına geldim diyen belediye başkanlarını karşılarında görüyorlardı. Hiçbir zorlama olmadan gönüllü bir şekilde hesap vermek isteyen belediye başkanları ister istemez diğer belediye başkanlarını da buna zorluyordu.

Belediye başkanları adına “halk günleri” denilen belirli günlerde vatandaşın huzuruna çıkıyor hem yaptıklarını anlatıyor hem de varsa yanlışları sorgulanmasını istiyorlardı. Bu uygulamanın daha etkili, yaygın ve sistematik bir hale getirilmesi şeffaf yönetimin olmazsa olmaz kuralıdır.

Bu uygulamanın geçmişteki izlerine bakıldığında Ömer’in atadığı valilere yaptığı uygulamayı görüyoruz. Ömer, atadığı valileri özellikle Hac zamanında vatandaşın huzuruna çıkarıyor ve varsa yanlış uygulamalar hesap soruyordu. Bu uygulamayı gören hiçbir vali istese de yanlış yapamazdı. Adeta hakkı olanlar Hac zamanını iple çeker hale gelmişti. Tarihi birazda böyle okumamız gerekmez mi? Nereden nereye, şimdi hesap denilince hemen kaşlar çatılıyor değil mi?

#Hz. Ömer
#Adalet
#Hac
#Vali
3 yıl önce
Hz. Ömer döneminden günümüze ışık tutan bir uygulama ve düşündürdükleri
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler