Ak Parti'nin bu üçlü kombinasyonu, toplum içerisinde doğal şekilde oluşurken aynı şekilde 2000'ler sonrasının ruhunu da şekillendirdi. Bu şekilleniş "Ak Parti ruhu" olarak tanımlandı.
Ak Parti; Gezi, 17/25 Aralık, 15 Temmuz gibi darbe girişimleri ile etkisiz hale getirme çalışmaları bir yana, kapatma davası, sürekli iftira kampanyaları, sürekli saldırı altında tutulma gibi psikolojik taarruzlar ile de "radikal" bir noktaya itilmeye çalışıldı. Diğer yandan, devletin damarlarına sızmış terör örgütü FETÖ mensupları, terör ile heder olmak üzere olan PKK, Ak Parti ve onun nezdinde Türkiye'yi aciz ve güçsüz göstermek istedi. Yara alınsa da, başarıyla püskürtülen bu "yıpratma" süreci, aynı zamanda Ak Parti'nin gücünü ve onu destekleyenlerin basiretini ortaya koydu.
Elbet bu yol yürünürken, siyasi bir hareket olan Ak Parti, yer yer yanlışlar yaptı, pragmatist davrandı ki zaten bu, onun "doğal" oluşunun da göstergesiydi. Ak Parti'nin muhaliflerinin hatası, hiçbir surette bu başarının nedenlerini irdelememek ve halk destekli bu başarıyı yalnızca tahkir etmek, kutuplaştırmanın fitilini yakmak oldu.
Yeni tartışma konumuz: Sekülerleşme
Geçtiğimiz günlerde Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu, Hürriyet'e bir röportaj verdi, röportajın bir bölümündeki ifade şu: "Bölgede gelecek seküler demokraside" normal şartlarda üzerine konuşulması gerekmeyecek ve normal kabul edilebilecek ifadeler. Ancak Türkiye şartlarında, özellikle şu süreçte dikkati celp eden açıklamalar, zira;
1. Türkiye'de "sekülerleşme" (dünyevileşme, ilâhi olanla bağlarını koparma) ve modernleşme süreci yine bu kavramlarla bağlantılı olan "laiklik" zorunlu ve inananlara zulmedilerek yaşandı. Halkın hafızasından bu acı anıları silmek, meseleye objektif yaklaşmak mümkün olabilir mi?
2. FETÖ ile birlikte, dini istismarın boyutlarının nerelere varacağını gördük. FETÖ'nün terör icraatlarının büyük bir yekûnunu da bizim toplumumuzun mühim realitelerinden biri olan "cemaatlere" vurulan büyük darbe oluşturuyor. Devlete sızan FETÖ, bir kesime "Yaşasın laiklik, bakın bu 'dindarlar' böyle" dedirtti. Oysa ki, FETÖ İslâm temelli dini bir oluşum değil, tam olarak Müslümanlara 'içeriden' darbe vuran tam anlamıyla münafıklığın vücut bulduğu bir yapıydı. “Aman efendim, bir FETÖ'ye hep karşıydık” diyenler de, onun Müslüman dindar bir yapı olduğunu zannettikleri için ona karşıydılar. Bugün FETÖ'nün Müslüman dindar bir yapı olmadığı ortaya çıkınca, hemen peşine takıldılar. Buradan bakınca, "sekülerizm" tartışmaları, FETÖ'nün amacına kısmen de hizmet etmiş olmak olarak okunamaz mı?
3. Ak Parti'nin tarihsel arka kodları Müslüman dindar kesimin bağrından çıkmadı mı, bu kesim "sekülerizm" konusunda tavrını ortaya koymuş bir kesim, bu kesime "sekülerizm" hedefi göstermek, mevcudu doğru okuyamamak değil midir?
4. "Muhafazakâr ve demokrat" olduğunu defalarca ifade eden Ak Parti, FETÖ ve dış bağlantıları eliyle "Siyasal İslâmcı" olmakla itham edilerek, marjinalleştirilmek istendi. Sekülerleşme tartışmaları, bu ithamların önünü kesmek için mi? Bu tartışmalardan bir fayda çıkması mümkün mü?
Bir köşe yazarı ve bir vatandaş olarak, bu "sekülerizm" tartışmalarının Ak Parti'nin, Türkiye'deki sosyolojiyi ve siyaseti doğru okumasından kaynaklı olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Bir kesimin, "Ak Parti 2002 ruhuna geri dönüyor" gibi indirgemeci ve eksik okumasından uzak durmanın gereğine inanıyorum. Zira "Ak Parti 2002 ruhuna dönüyor"cuların, Ak Parti'yi figüran, kendilerini "elit" kesim olarak aktör mevkiinde gördüklerini düşünüyorum.
Toplumda ve hatta toplumlarda, birçok şeyin en etkili "ideolojik aygıt" olan "medya" ile gerçekleştiği malum. Medyanın, siyasete ve topluma etkisini hiç kimse yok sayamaz, sayarsa kaybeder. Buna bağlı olarak, Türkiye'deki "kartel medyanın" son zamanlarda "teröre verdiği destek" üzerinden fabrika ayarlarına döndüğünü görüyoruz.
Kartel medyanın, medyanın %60'ını işgal ettiği Türkiye medyasında, bana göre %40'lık belki %30'luk kısmı da hükumete destek veren medya oluşturuyor. Bu medya ise tek bir yapı değil, aynı şeyleri söyleyen ve aynı şeyleri düşünen tek bir yapı değil. Bahsettiğim medya, bir kısmı seküler kesime, bir kısmı da Müslüman dindar kesime hitap eden iki kanaldan oluşuyor. Buraya kadar bahsettiklerimde bana göre Türkiye gerçeği olan şeyler var ancak bundan sonrası sıkıntılı...