Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara devrimin ikinci ayında Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kucaklaştılar. İki lider el ele, göz göze, söz söze konuştular. Fotoğraflar verdiler. En son kürsüden indikleri an bir başkaydı. İşte o kareye çok iyi bakmak, hafızalara kazımak gerek. Çünkü bu fotoğrafta iki liderden çok ötesi var. Bu fotoğraf coğrafyamızın geleceğidir. Bu fotoğraf Anadolu’dur, Bilad-i Şam’dır, Lübnan’dır, Mısır’dır, Filistin’dir, Gazze’dir, Mescidi-i Aksa’dır ve o kaya parçasıdır.
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara devrimin ikinci ayında Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile kucaklaştılar. İki lider el ele, göz göze, söz söze konuştular. Fotoğraflar verdiler. En son kürsüden indikleri an bir başkaydı. İşte o kareye çok iyi bakmak, hafızalara kazımak gerek. Çünkü bu fotoğrafta iki liderden çok ötesi var. Bu
fotoğraf coğrafyamızın geleceğidir. Bu fotoğraf Anadolu’dur, Bilad-i Şam’dır, Lübnan’dır, Mısır’dır, Filistin’dir, Gazze’dir, Mescidi-i Aksa’dır ve o kaya parçasıdır.
Ahmed Şara, Recep Tayyip Erdoğan.
İzah edeceğim.
Önce şu soruya yanıt verelim: Suriye neresidir?
Sevgili Taha Kılınç,
Âlem-i İslam derslerinin
“Bilad-i Şam” bahsinde bu coğrafya içinde özel bir bölgeye dikkat çeker. Şam beldeleri: Bugünkü Suriye, Lübnan, Anadolu’nun bir kısmı, Irak ve Ürdün’ü içine alan coğrafya. Doğu Akdeniz havzasının içerisinde Filistin, onun içerisinde Kudüs, onun içerisinde tarihi sur içi, ‘kadim Kudüs, onun içerisinde Mescid-i Aksa 144 dönümlük özel bir alanda, onun içerisinde Kubbet’üs Sahre ve onun içerisinde de bir kaya. Taha Kılınç işte o kaya parçası için şöyle bir yorum yapar: “
Dünyada gördüğümüz bütün problemler, uluslararası ilişkilerin problemleri, aklınıza gelen bütün devasa olayları düşünün ve hepsini sadeleştirerek getirin ve nihayet; bütün problem şu karşıda gördüğünüz Kubbet’üs Sahre’nin örttüğü kayanın kimin elinde olacağı meselesinde düğümlenir.”
“Binanın üzerinde bulunduğu kutsal kaya rivayete göre Hz. Mûsâ’nın kıblesidir ve Resûl-i Ekrem’in kıble değişikliğiyle ilgili ayetler gelinceye kadar namaz kılarken yöneldiği Kudüs’ten maksadın da o olduğu söylenir. Kitab-ı Mukaddes’te ve Kur’an’da doğrudan doğruya sahreden söz edilmez; ancak Talmud ve mişnalarda geçen ‘even şetiyya’nın, bir görüşe göre de Eski Ahid’de geçen ‘dünyanın temelindeki köşe taşı’nın bu kaya olduğu sanılmaktadır. (
Suriye ise Bilad-i Şam’ın merkezidir. Batılı kaynaklar bu coğrafyaya “Büyük Suriye toprakları” derler ve Osmanlı yönetiminin son döneminde bugünkü; Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün, Filistin ile Türkiye ve Irak'ın bazı kısımlarını içerir. Mesela Gaziantep ve Kilis şehirleri, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Halep’e bağlı sancaklardı.
Sonrası malum.
Suriye, Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti’nden koparıldı. Bölge İngilizler tarafından işgal edildi. Ardından da coğrafyamızdaki sınırları gizlice belirleyen Sykes-Picot anlaşmasına uygun olarak bugünkü Suriye toprakları 1920'de Fransızların kontrolüne verildi.
Lakin bunun bir öncesi var. Kendisi de bir Yahudi olan lakin antisiyonist duruşuyla dünyanın vicdanlarına nam salan tarihçi İlan Pappe,
Siyonizmi Pazarlamak
isimli kitabında Filistin topraklarında bir Yahudi devleti inşa edilmeden çok önce, Londra’daki kurulan Kitab-ı Mukaddes Cemiyeti’nde ele alınan meselelere değinir. Osmanlı İmparatorluğu’nun ortasında bir İngiliz ve Yahudi devleti kurma fikrini 1838’de ortaya atmakla kalmayıp, bu imkansız gibi görünen jeostratejik rüya için İngiltere’de ve Batı dünyasında Siyonizmin ilk lobiciliğini de üstlenen Shaftesbury Kontu Anthony Ashley Cooper’in ana hedefi Büyük Suriye topraklarıdır. Filistin topraklarını işgal çalışmalarına, Siyonizm bir Yahudi projesi haline gelmeden önce başlayan Shaftesbury Kontu, Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Kudüs’e İngiliz konsolosluğunu açtıran isimdir. İngiliz hükümetini, Filistin’in Britanya için ne denli stratejik öneme sahip olduğuna ikna eder. Çünkü ona göre Osmanlı’nın günleri sayılıdır:
“Filistin, Mısır, Suriye vilayetleri ve gelecekte Irak’ı kapsayan Bereketli Hilal ile Filistin, Londra ve doğudaki koloniler arasında önemli bir bağlantı olacaktı.” (
Shaftesbury Kontu Cooper’ın henüz 1800’lü yılların ortalarında günlüğüne düştüğü düşünceler; emperyalistlerin Anadolu’yu tümüyle işgal edemeseler de coğrafyamızı Suriye merkezli bir parçalamaya sürüklediklerini ve bunda başarılı olduklarını gösteriyor. Shaftesbury, bütünüyle Büyük Suriye’nin (Bilad-i Şam), gelecekteki Yahudi devleti (İsrail) tarafından yutulmayı hak ettiğini şöyle not emiştir:
“Bu geniş ve verimli bölgeler yakında hükümdarsız, egemenlik iddiasında bulunacak bilindik ve tanınmış bir güçten yoksun kalacaktır. Topraklar birine ta da bir başkasına tahsis edilmelidir.” (s.26)
Ben de kitabı okurken şu notu almıştım:
Filistin topraklarında Yahudi devleti kurmak kadar çevresini de istikrarsız ve İsrail için güvenlik sorunu olmayacak, gelecekte hizmet yerine geçecek bir istikrarsızlığa mahkum etmeyi fiili işgalden 80 yıl önce düşünmüşler. Tam bir İngiliz aklı.
Planlar asırlık.
Hülasa… Suriye’nin Anadolu’dan koparılması, Bilad-i Şam’ın dağılışına, beraberinde Filistin’in işgaline neticesinde İsrail terör devletinin kurulmasına kapılar araladı. İngiliz aklı coğrafyamızın sınırlarını çizerken, Türkiye ile Suriye devletlerini ve halklarını bir araya getirmemek üzere yönetim zafiyetleri de inşa etmişti. İngilizlerin peşi sıra Fransız mandası, 1946’dan sonra seri darbeler süreci ve ardından Baas Rejimi… Bugün bakılınca görülüyor ki Batı için coğrafyanın gizli kilidi Suriye’ymiş adeta. Arap Baharı, bölgedeki devletlerin yönetimlerini domino taşları gibi yıkarken bu rüzgar bir tek diktatör Esed’e dokunmadı. Bu arada Suriye’yi terör örgütü üretme laboratuvarına çevirdiler. Anladık ki Anadolu’yu işgal planlarının karargahı yapacaklardı. Başaramadılar. Çünkü Recep Tayyip Erdoğan’ı deviremediler. Denediler, bir kez daha, bir kez daha denediler ancak ne Erdoğan ne de halk buna mahal vermedi.
Daha da uzatmayayım, bir kez daha fotoğrafa geleyim. Bu kare Bilad-i Şam kucaklaşmasıdır. Bu kare 200 yıllık hasretin vuslatıdır. Bu kare Suriye’nin toprak bütünlüğü, Anadolu’nun teminatı, Türkiye’nin selametidir. Bu kare Filistin’in geleceğidir. Kubbet’üs Sahre’nin içerisindeki o kayanın murabıtlar kaydıdır. Bu kare İslam dünyasının eldeki, avuçtaki tek çözüm anahtarıdır.