|
Konuşmanın sonundaki nokta

Son iki ayım, yoğun bir tempoda oradan oraya koşturmak ve davet edildiğim neredeyse yirmiye yakın etkinliğe katılmakla geçti diyebilirim. Basit bir hesapla üç günde bir gibi epeyce yüksek bir orana denk geliyor. Hele benim gibi pek etkinliklerde gözükmediği düşünülen biri için...

Bu etkinliklerin kahir ekseriyetinde genellikle kendimle, yazdıklarımla, yapıp ettiğim diğer şeylerle ilgili muhtelif konuşmalar yaptım ve katılımcılar tarafından yöneltilen sorulara cevaplar verdim. Bu aslında bir tür konuşmaya veda turuydu benim için. Kafamda bir takvim yaptım ve iki ay boyunca gelen hiçbir daveti geri çevirmedim. Şimdi, dünya yeni bir yılın ilk günlerini yaşarken bendeniz de o takvimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Sözünü daha önceden verdiğim ve henüz gerçekleşmemiş bir iki etkinlik dışında, bu yazının yayınlanma tarihinden itibaren artık içinde konuşma olan herhangi bir etkinliğe katılamayacağımı ve bunun nihai kararım olduğunu buradan beyan ediyorum. Buna kürsüden, sahneden, ekranlardan, mikrofonlardan yapılan bütün konuşma türleri ve dergi, gazete ve yayınlardan sözlü ya da yazılı biçimde gelen söyleşi talepleri de dahil... Bunun sebebini defalarca uzun uzun izah etmeye çalışmak beni hem üzüyor hem de yoruyor, bu sebeple bu tür taleplerin bana hiç getirilmemesini bütün dostlardan rica ediyorum. Her gün çok sayıda etkinlik yapılıyor ve bu etkinliklerde konuşan yeterli sayıda insanımız var, inanın bana, bir kişi eksik olması kesinlikle bir şey değiştirmeyecek.

Bu cümlelerimin çok üst perdeden söylenmiş, kendini aşırı ciddiye alan birinin sözleri gibi anlaşılmasını istemem. Tam aksine, bu sözleri topluluk önünde konuşmakta sıkıntıları olan, esasen meramını anlatmayı denemek üzere daha en baştan yazmayı seçmiş ve herhangi bir konuda yazarak yapmaya çalıştığından daha fazlasını konuşarak yapamayacağına inanan biri olarak sizlerle paylaşıyor ve anlayışla karşılanmayı ümit ediyorum.

Katıldığım etkinliklerde de ifade edildiği gibi şu son iki ay dikkate alınmazsa bu tür ortamlarda zaten çok fazla bulunan ve konuşan biri olmadım hiçbir zaman. Yazarların çok fazla kamuoyu önünde olmamaları, okurlarını yazdıklarıyla baş başa bırakmaları gerektiğine inanıyorum. Yazarlar, bin bir vesile ve araçla ikide bir yazdıklarıyla okurlar arasına girdiklerinde, bence yazının imkanlarını daraltıyor. Bunu yaparak ayrıca yazının iç dünyalarında teşekkül etmesine imkan veren tenhalığı da kaybediyor, kendilerini kalabalıkların yıpratıcı ve dönüştürücü etkilerine açık hale getiriyorlar. Her imkanı fırsat bilerek sürekli kendilerini başkalarına anlatanlar, nihayetinde kendileriyle konuşacak yeterli vakti de bulamaz hale geliyor. En azından benim kişisel tecrübem ve başkalarını bağlamayabilecek kanaatim böyle.

Gerçekleştirilen her etkinlik, tabiatı icabı bir kurgulama gerektiriyor. Yazara bu kurgu içinde kaçınılmaz olarak bir rol biçiliyor. Bu role soyunduğunuzda otomatik olarak o kurgunun götürdüğü yere gidiyor, kendi önceliklerinizden feragat ediyor, söze dökmeye çok da gönüllü olmadığımız meselelerle ilgili tedirgin ve lüzumu tartışılır cümleler kurmak zorunda kalıyorsunuz. Ben kendi adıma hayatımda buna gerek olmadığını düşünüyorum. Gözlemim o ki, yazarların bu atak gayretleri okurlarını asıl bakmaları gereken yerden, yani metinlerden uzaklaştırıyor, metinler her gün biraz daha görülmez, fark edilmez, değerlendirilmez hale geliyor.

Bütün bu ifadelerimin iki ay boyunca katıldığım etkinliklerde (davet eden ya da davetli olarak) bir araya geldiğim her yaş grubundan dostlarımla elbette bir ilgisi yok. Aksine Ankara’da, İnegöl ve Bursa’da, Karabük’te, İstanbul’da nereye gittiysem çok güzel ağırlandım ve birçok güzel insanla tanışma imkânı buldum. Kendilerine müteşekkirim. Samimiyetle ifade edeyim ki, bundan böyle de arada sahneler, kürsüler, mikrofon ve ekranlar olmadan, hayatın tabii seyri içinde siz değerli dostlarımla her türlü yüz yüze muhabbete açık olacağım.

Bu kararımın çok boyutlu sebepleri var, burada yer darlığı nedeniyle sadece bir kısmını kayda geçirebildim. Katıldığım etkinliklerde bu kararımdan söz etmiş, biraz daha fazlasını izaha gayret etmiştim. Burada daha fazla uzatıp kimseyi kendi özel meselelerimle meşgul etmek istemiyorum ve esasen bu kadarı için bile sizlere bir özür borçluyum. İnşallah bundan böyle olması gerektiğine inandığım gibi, sadece yazılar aracılığıyla beraberliğimizi sürdürürüz, elimden gelen bu... Yazarak meramımı ne kadar ifade edebildiğim elbette tartışılır ama konuşarak daha fazlasını yapamadığım, yapamayacağım kesin...

...

Bu vesileyle bendenizi ‘Yılın Edebiyat Ödülü’ne layık gören Önder Vakfı’nın saygıdeğer yönetimine ve sevgili jüri üyelerine teşekkürlerimi sunuyorum.

#Yılın Edebiyat Ödülü
#Önder Vakfı
#Etkinlik
٪d سنوات قبل
Konuşmanın sonundaki nokta
Habeşistan neresi, hatırlayan var mı..
21. yüzyıla biz de girecek miyiz?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından