|
Simülasyona tutunmak

“O an, hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti” diye anlatıyordu kanepedeki adam. “Hangi kanaldaydı bu!” diye sordu birden koltuktaki.

Son yüzyılın getirdiği yeni imkanlar insanı doğal sınırlarının ötesinde birtakım imkanlarla donattı. Bugün dünyanın bize fersah fersah uzağındaki herhangi bir köşesinde olup biten bir şeyi görüp işitme imkanına sahibiz. Bu doğal çevremizin, insanlığın başka hiçbir çağında olmadığı kadar genişlemiş olması anlamına geliyor. Kendi hayatının doğal sınırları içinde yaşayan, o kadarını bilen, o kadarına şahit olan, o kadarını algılayan ve nihayetinde o kadarını düşünüp hisseden bir insandan, yeryüzü genişliğinde bir geniş açıdan olup bitmiş hemen her şeye şahitlik eden bir insana geçtik. Bu yeniliği ideolojik bir kalıba dökerek kutsayan anlayışlar yeni çağın zihinsel lokomotifliğini yaptı. Geniş kitleleri ölçek alırsak, kutsamalarını çok tartışmaya açan da olmadı. Tartışılması gereken çok şey vardı oysa bu değişimde. İnsan, fiilen içinde yaşamadığı, doğrudan temasta olmadığı, öncesinin bilgisine ve duygusuna sahip olmadığı birtakım afaki durumların spontan bir parçası haline geldi. Hazırlıksız, idraksiz hazırlık bir zihin ve duygularla, muhtemel ki doğal kapasitesinin çok üstündeki bir yeni suni çevrenin içinde buldu kendini. Eşzamanlı olarak kendi doğal çevresinden, kendi doğal seyri içindeki hayatın, tanıdığı insanlarla sınırlı bir doğal habitattan da büyük ölçüde kopmak zorunda kaldı.

“İnsanlar ne yaptıklarının bilincinde olmadıkları sürece, kör toplumsal güçlerin nesnesi olurlar. Bu güçler insanların eseri olduğu halde” diyor ‘Sosyoloji Yazıları’nda Max Weber.

Yeni insan, içinde bizzat ve fiilen yaşamadığı uçsuz bucaksız bir dünyanın vatandaşı oldu. Soyut bir dünyaydı bu, dokunulabilir bir yaşantı vaat etmiyordu. Dolayısıyla, hemen herkes elinde kalan imajlar ve soyut illüzyonlarla yaşamaya mahkum hale geldi kısa zamanda. Aslında birer görüntüden ibaret olan şeyler, insanın da zaman içinde derinliksiz bir imaja, bir görüntüye dönüşmesine sebep oldu. Bu insan için sürdürülebilir bir yaşama biçimi değildi, çünkü doğal değildi. Bu hep birlikte gördüğümüz ve bir türlü uyanarak sona erdiremediğimiz baştan çıkarıcı bir kabustu. Böylece, içinde olduğumuzu varsaydığımız ve istemeden ya da gönüllü olarak gerçeğin yerine koyduğumuz bir simülasyona dönüştü hayatlarımız!

Zygmunt Bauman’ın ‘Yaşam Sanatı’ kitabından hepimize düşünme ödevi yerine geçmesini umut ettiğim birkaç cümle: “Belirsizlik insan yaşamının doğal habitatıdır -belirsizlikten kaçma umuduysa insan yaşamındaki arayışların motorudur. Belirsizlikten kaçmak, yalnızca zımnen varsayılsa bile, her türlü karma mutluluk hayalinin en önemli bileşenidir. ‘Gerçek, muntazam ve eksiksiz’ mutluluğun, her zaman belli bir uzaklıktaymış gibi görünmesinin nedeni de işte budur: Malum ufuk gibi, ne zaman yakınlaşmaya çalışsanız uzaklaşır”

Bahar geliyor ufaktan... Etrafta, çiçeğe duran ilk badem ağacının hangisi olduğunun farkında bile olmayanlar, ellerindeki ekranlardan çok tıklanmış bahar şiirleri okumakla meşgul olacaklar yine.

Bir de şunu düşünün; kendi hayatına bakmak aklına geldiğinde nereye tıklayacağını bilemeyen biri ne hisseder?

“Hey gidi!” diye hayıflandı kendi kendine beyaz saçlı adam, “meğer biriktire biriktire azalmak da bize kısmet olacakmış!”

#Simülasyon
#Çevre
#Sınır
#İdeoloji
#Yenilik
#Sosyoloji
#Max Weber
#Zygmunt Bauman
#Yaşam Sanatı
3 yıl önce
Simülasyona tutunmak
Okuma notları
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…