|
Nar hikâyesi

Güzel uyandı / Cama dayandı

Cam kırıldı / Kana boyandı

Bu bir bilmecedir. Halk muhayyilesinin şiirle yoğurup ürettiği nadir örneklerden. Cevabı: Nar.

Ağaçları umumi olarak severim, aralarında hususi muhabbet duyduğum çoktur; bunlardan birkaçı: çınar, ıhlamur, meşe, erguvan, mor salkım, Trabzon hurması.

Nar da öyle. O ne zarif ağaçtır. İncecik dallar, dalın-gövdenin inceliği ile orantılı parlak yapraklar. Ve tabi olgunlaşan meyvenin yeşilden sarıya, oradan kırmızıya yaptığı yolculuk. Ağırlaştıkça meyveler, o her teki yarım okka çeken mübarekler; dalları hafif kavislerle aşağı doğru indirir. Efendim bizde kişinin kendinden, yapıp ettiklerinden ben-ben diye bahsetmesi terk-i edep sayılır. Lakin ben burada (güya fıkıhtaki zaruret hali imiş gibi) yazdığım kitaptan birkaç satır söz açacağım.

Beyhude Ömrüm, Türkiye’deki göç olgusundan, köylerin boşalmasından, sosyal bir vakadan bahsediyor. Saniyen o bir “tutku” hikâyesidir. Kahramanı kuş uçmaz, kervan geçmez, ot bitmez dağlar başında bir “bahçe” kurmak için çırpınır.

Her tür meyveyi yetiştirmek ister ama ille de nar. Öteki meyveleri yetiştirir iyi kötü, lakin narı tutturamaz.

İçinde bir ukde olarak kalır.

Bu bahçe eserin sonunda her fâni varlık gibi nisyana garkolur ki; bu da kitabın en alt katmanında duran “yalan dünya” gerçeğine işarettir.

Bursa’da Setbaşı Polikliniği sahibi kadim dostumuz Dr. Sefer Özdemir kitabı okumuş. Bu “nar” meselesi kendine pek dokunmuş. Çünkü onun da böyle bir “bahçe” macerası var ama başarıyla neticeleniyor. Kendisi esasen İskenderun tarafından. Tâ oralardan getirip Mudanya yolu üzerindeki bahçesine nar dikiyor.

Netice muhteşem.

Geçen hafta Dr. Sefer’den bir iri koli geldi. Açıp baktık, her biri birer okka çeken koca narlarla dolu. Kendi yetiştirdiği ağaçların meyvesi. Ne kadar duygulandım bilemezsiniz. Hemen oracıkta Dergâh Yayınları çalışanları ve misafirleri ile bölüşüverdik.

Hani “Bir kitap okudum hayatım değişti” gibi bir şey. Beyhude Ömrüm’ün kahramanı partiyi kaybetmiş, lakin Sefer kardeşimiz emeğinin meyvesini devşirmişti.

Şair “Ayva sarı, nar kırmızı sonbahar” demiş. Bu sonbahar sararıp düşen her yaprak yıkılan bir aile, dükkanı kapatan bir esnaf, açlıktan kaldırıma yığılan bir işsiz gibi üzerimize çöktü. Bir dostun sizi bu zamanda uzaklardan böyle hatırlaması ne güzel.

Kendinize sorun hele; en son kime bir mektup yazdınız, hangi hastanın hatırını sordunuz, hangi muhtaca el uzattınız? Bir yetim başı okşamadan, birine dolu dolu bir “merhaba” demeden, komşuya bir tas çorba götüremeden geçiyor günler. Üç ayların bereketi, yaklaşan Ramazan’ın rahmeti nar tanelerinin toplanıp bir meyvede birleşmesi gibi umarım bizi-bize yaklaştırır.

Nar deyince aklıma kesretten vahdete giden iki yanı ağaçlı, gölgeli bir yol geliyor.

(31.10.2001)

#Nar
#Beyhude Ömrüm
#Dr. Sefer Özdemir
1 yıl önce
Nar hikâyesi
AK Parti’nin aslı ve kökü
Târihin doğru yerinde durmak
Adaletin bu mu BM?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek