|
Bir de utanmadan “demokrasi” demiyorlar mı?
Türkiye’nin seçimleri sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor, sonuçlarından dünyanın birçok merkezi etkileniyor olacak. Dolayısıyla bu merkezlerin de Türkiye’nin seçimleriyle ilgileniyor olması beklenmeyen bir şey değil. ABD, Fransa, Almanya veya İngiltere’de cereyan eden seçimlerde bizim de bazı temennilerimiz olabiliyor ve Türkiye’ye daha dost veya daha az düşman tarafların kazanmasını isteyebiliyoruz biz de.
Ama bu bizim o ülkenin seçimlerine, seçimlerin adaletini bozacak bir müdahale hakkı vermiyor bize.
Dünyanın neresinde olursa olsun bu tür durumlar açıkça “müdahale” sayılıyor.
Türkiye’nin seçimlerinin etki sahasının çok fazla olması, neresinden baksanız, Türkiye’nin artan etkisinin, gücünün de bir göstergesi.
Erdoğan’ın siyaseti Türkiye ile ilgili farklı ve Türkiye’nin aslında aleyhine olan beklentileri olanları hiç mutlu etmiyor, bilakis rahatsız ediyor. Bunu hiç de gizlemiyorlar. Türkiye’nin terörle mücadelesi niyeyse onları rahatsız ediyor mesela. Suriye’de katledilen yüzbinlerce insan, Yemen’de, Mısır’da, Somali’de ve birçok ülkede insanların mezbahada kesilir gibi kıtır kırı kesilmeleri onları hiç ilgilendirmiyor.
Ama Türkiye’de terörle mücadele edilirken yapılan bazı uygulamalar konusunda müthiş insan hakları duyarlılıkları kabarıyor.
Türkiye’de seçimlere yabancı müdahalesini aslında önceki seçimlerde de açıkça görüyorduk. Ama
bu sefer Millet ittifakının 8. Ortağı gibi, hatta aslında ittifakın asıl oyun kurucu, akıldanesi bir ortak gibi pervasızca sahaya girmiş durumda.
Ondan önce isterseniz ittifakın 7. Ortağı HDP’nin ortaklık tarzına bakalım.
Aşk-ı memnu
olarak,
hiçbir şey talep etmiyor gibi görünerek
, gözyaşartıcı bir fedakarlıkla
varlığını memnu aşkına adamış
olarak kendini belli etmekten geri duramıyor bu ortak. Partinin asıl yöneticileri Kandil’den bütün HDP unsurlarına Millet İttifakının hizmetine koşmaya çağırıyorlar.
Bu nasıl bir aşk? Bu nasıl bir heyecan?
Bir de ağızlarını her açtıklarında “daha demokratik bir Türkiye için” gibi afilli laflar etmiyorlar mı? Onların ağzından dökülen demokrasi lafları
Yasin Börü’yü, Aybüke öğretmeni, çukurları, öz-yönetim
adı altında sahneye konulan ilkel faşizm uygulamalarından başka bir şey çağrıştırmıyor halbuki.
Kuzey Suriye’de onbinin üstünde tır dolusu silahı kendilerine yükleyen ABD’nin verdiği maaş kadar demokrasileri var.

ABD’nin maşası olmaktan başka bir varlıkları olmayanların bu ülkenin ne demokrasisine ne de herhangi bir hayrına zerre katkıları olabileceğine inanan varsa bunun utancı da hepimize yeter.

Seçim sath-ı mailinde bu ortağını ne yapsa gizleyemiyor artık Millet İttifakı. Tek söyleyebildiği, insanların aklıyla dalga geçer gibi
“onlar bize karşılıksız destek veriyorlar”.
Anladık, görünürde bir “karşılıksız destek” var, ama bu “karşılıksız destek” ne karşılığında veya kimin zoruyla veriliyor?
Aslında onun da cevabını tam seçime on gün kala İngiliz ve Fransız medyasındaki bazı yayın organlarında çıkan manşetler veriyor. Önce
The Economist
, hiçbir analiz değeri olmayan, bir seçim propagandası havasındaki sayısını, seçim afişi kapağıyla yayınlıyor. Utanmadan Türkiye için “
demokrasiyi korumak
”tan ve bunun için Erdoğan’ın gitmesi gereğinden bahsederek insanları oy kullanmaya teşvik eden bir bant koymuş. Yetmemiş, bu mesajlarını sosyal medyadaki arayüzlerinde de sabitlemiş.
Gözünü Erdoğan nefreti öyle bir bürümüş ki, demokrasi karşıtı saydığı Erdoğan’ın gitmesi için yine Erdoğan yönetiminde kurulmuş olan demokrasi sandığını gösteriyor.
Erdoğan’ın gitmesini demokrasiye kazandırmak için değil, bilakis başlarına her zaman istemedikleri işleri açan “
Türkiye demokrasisinden kurtulmak
” için arzuluyor olduklarını o kadar belli ediyorlar ki.
Aslında Fransız medyasından
L’Express
ile
Le Monde
’un da benzer manşetlerle çıktığını gördüğümüzde, hele tam da bugünlerde bu cıvık cıvık ikiyüzlülük iyice sırıtıyor. Çünkü, bırakınız Fransa’nın bütün Afrika ülkelerindeki insan ve demokrasi katliamlarıyla ilgili kapkaranlık sicilini,
tam da bu günlerde bizzat Fransa’nın yönlendirmesi ve tahrikleriyle Tunus’ta şu anda gerçekleşen bir demokrasi katliamı var ve Fransa medyasından buna dair bir tek söz duymuyoruz.
Kendi eyaletleri gibi gördükleri Tunus’u önemsemediklerinden mi?
Tunus’ta seçilmiş Cumhurbaşkanı Kays Said seçilmiş parlamentoyu feshederek yakın zamanda gittiği seçimlerde yüzde onu geçmeyen katılımla kurduğu parlamentoyla adeta
kendi diktatörlüğünü tam da Fransa’nın teşvik, akıl ve tevcihleriyle tesis etti.
En son seçilmiş, İslam dünyasının bilge siyasetçilerinden 81 yaşındaki
Raşid Gannuşi
’yi sudan bahanelerle tutuklattı. Hiçbir şiddet eylemi veya meyli olmayan Nahda hareketinin eski bakanlarını ve yöneticilerini de aynı şekilde tutuklatarak adım adım
Arap Baharıyla birlikte tesis edilmeye yüz tutmuş demokrasiyi katletti.
Buna dair Fransa’nın ne hükümetinden ne de şu demokrasi aşığı basınından en ufak bir söz duymadık.
Arap demokratik devrimlerinin her birinden sonra işbaşına gelen, ülke tarihlerinin ilk seçilmiş demokratik hükümetlerini, daha bir yıllarını tamamlamadan diktatörlükle suçlamaya başladılar insafsızca.
Bu suçlamaları bahane edip yapılan kanlı darbelere ise kör ve sağır kaldılar. O darbelerin katlettiği binlerce insan, zindanlara attığı yüzbinlerce insanın akıbeti kendilerinde hiçbir demokratik hassasiyet uyandırmadı bile.

Şimdi Erdoğan’dan kurtulmayı Türkiye’de demokrasi adına, bizim için çok istiyor olduklarına inanmamız bekleniyor, öyle mi?

Bu yayınlarda dile ettirilen “demokrasi” kavramını çok iyi biliyoruz. Bunun bizim bildiğimiz ve elbette çok ihtiyacımız olan demokrasi ile hiçbir ilgisi yok. İslam dünyasında emperyalist müdahalelerin, işgallerin kod adı olarak kullanılır bu kavram.

İslam dünyasındaki her türlü gerçek demokratik hareketi kendine tehdit olarak görüp boğmaya çalışır.

Erdoğan’dan kurtulmak aslında tam da Türkiye’de demokrasiden kurtulmak anlamına geliyor.
Çünkü demokrasi Türkiye’de halkın bağımsızlık iradesini, dünya egemenlerinin haksız paylaşımlarına ve siyasetlerine itirazı da getiriyor ve bu da neresinden bakarsanız onları çok rahatsız ediyor.
Şimdi Türkiye’de gayr-ı meşru yedinci ortağını utana sıkıla ortaya çıkaran altılı masanın bu ortağa neler vaad ettiğini, onlarla ne iş tuttuğunu sorgulamayalım mı?

Bu da mı demokrasiye müdahale ve darbe teşebbüsü değil?

#Siyaset
#Politika
#Recep Tayyip Erdoğan
#Raşid el-Gannuşi
#Yasin Aktay
7 ay önce
default-profile-img
Bir de utanmadan “demokrasi” demiyorlar mı?
Aramızda ne çok Ahmet Nihat varmış!
Pislik her tarafa bulaştı
Fatih Terim Fonu’ndaki “Kadın Kastelli” yahut “Böyle enseye, böyle tokat!”
Küresel vicdan Batı’yı yola getirdi: İsrail yalnızlaşıyor
Sezai Karakoç’u anmak