|

Koronavirüs tedavisi gören MÜSİAD Genel Başkanvekili Ali Gür hastane odasından yazdı: Koronayı yaşarken anlamak

"Belki bu son titreyişiniz. İnsanlığınızdan kaldıysa bir mikrop kendinize getirir sizi. Halbuki hayvan gibi değil insan gibi yaşamasını becerebilseydiniz bu dünya hepimize fazlasıyla yeterdi. Üstelik hiç bir can acımadan."

17:11 - 30/03/2020 Pazartesi
Güncelleme: 17:48 - 30/03/2020 Pazartesi
Yeni Şafak
Ali Gür, bir süredir Çapa'da koronavirüs tedavisi görüyor.
Ali Gür, bir süredir Çapa'da koronavirüs tedavisi görüyor.

Farklı bir dünyadasınız artık! İçinizde bir kıpırdama ve endişe var ama etrafa açılması, anlatılması zor. Farklı endişeler dolaşıyor beyninizde her saniyede...

Hayrola!

Azrail her salise yok muydu yanımızda?

Yeni olan ne öyleyse?

Sahi Münker ve Nekir her anı kayıt yapmıyor muydu?

Bir saniye ileri, bir saniye geri kalmayacağı da açıktı.

Peki ne bu telaş, neydi bu defa farklı olan?

Evet bu farklı bir şey, sanki anlatılanların ötesinde, gözle görülür olmasıydı.

Ayrıca biz inanmıştık ya, bize en yakın olan "O " değil miydi? Şah damarından da yakın! İnsanoğlu ne acizmişsin!

Süslü renkli kâğıtları ve anlaşmaları imzalayıp ortaya savuran güç bezirgânları, ‘imzaladık’, ‘yaptık’, ‘ilan ettik’, ‘birlikte çok iyi işler çıkardık’ diyen kibir abideleri! Küçük dağları yaratan büyük fareler, sahi ne oldu size? Kişisel olarak kendinizi korumaktan aciz koskoca bir dev balonlarmışsınız meğer. Ne oldu size?

Firavunu, bir sinekti helâk eden, şimdi altın parlayan saçlarınız içinde bile göstermiyor size koronayı. Siz; ‘bizi kimse durduramaz’ diyen yeni yolların, yeni kuşakların, yenidünyanın kanını emmek için ortaya koyduğunuz yeni projelerin yol sahipleri… Simülasyondaki ufak bir sapma ile allak bullak oldu sistem. Sen binlerce masum insanına akıllara sığmayan işkence ve ahlaksızlıkları reva gören, ailelerinden, bebeklerinden, çocuklarından, inançlarından ayırıp kamplara toplayan, ‘yat’ deyince yatıran ama öyle bir ‘yat’ emri gelince topyekûn yatan yenilmez dev! Ayakta duracak gücün kalmadı, hadi bir 19’dan sonra ‘29’ çıksa bu defa belki bir daha ayağa kalkamayacaksın?

Sahi gücünüzü ölçmeye güçlerin yetmediği güçler, şimdi neye teslim oldunuz? Bir tarafta ‘barış’ derken bir yanda katillere en güçlü desteği veren, kendini bölgenin hatta dünyanın sahibi zannedenler, bir yanda masum Müslümanları katledenler, diğer yandan yine Müslüman kimlikli maşalarına katlettirerek ağızlarından ‘Allahu Ekber’ sesi çıkan katiller ordusu! Ne oldu sizlere?

Geçit törenlerindeki tanklar, füzeler, bilmem S kaçlar, Patriotlar, F-35’ler tek başına bir şey mi yapar zannettiniz? Elinizi sürmekten aciz duruma geldiniz.

Basit bir solunum cihazına, bir plastik başlığa dünyayı feda eder duruma geldiniz. Gücün sadece, ‘Allahu Ekber’ diyerek Müslüman katletmek olmadığını anlayabildiniz mı acaba? Siz Müslümanların kendi içinden çıkan katiller. İmanın ‘Allahu Ekber’ demekle değil aynı zamanda onun ruhunu anlamakla, adaletli olmak ve mazlumun yanında durmak olduğunu gözle göremeyeceğiniz bir mikrop öğretti mi size?

Peş peşe sahillere vuran Aylan bebekler, sizi "Allah'a şikâyet edeceğim" diyen dünyanın en onurlu en korkusuz çocuğu, devlere kafa tutan delikanlı, inançlı kalbini en yüksek yerde taşıyan kendi küçük ama inancı büyük kahraman… "Cennette ekmek var mıdır" diye sorup, ekmek tanesini kumların arasından seçen aslan yürekli kahraman... "Ey insanlık neredesin” diyerek, elinde sarılacağı tek dayanağı kalmış olan öldürülmüş annesinin ve kardeşinin elbiseleri ile çölde tek başına kimsesi kalmadan yürüyen çağımızın koca Ömer Muhtar’ı, sen ne müthiş bir çivi çakıyorsun beyinlere. Bu halinle ve o müthiş imanınla, inançla, kalpten elini açmışsın semaya ki, herkes taş kesilmiş korkudan. Sen ise artık korkuları öldürmüş korkusuz kahraman. Bak şimdi gelen sana dokunmuyor bile. Keşke işe en zaliminden seçerek başlayabilseydi... Bir de sözde ‘kardeşiz’ diyebilecek kalleş uşaklar, alçaklar, dünyadaki açlığa bir gecelik israflarıyla son verecek, gözü aç, görmemiş sözde özgür dört ayaklı yaratıklar. Evet belki şu an için saklandınız saraylarının en güvenilir köşelerinde, yoksunuz piyasada. Yalnız koca saraylarınızda Azrail’in gireceği deliği ne yazık ki açık bırakmışsınız. Hem de hiç yakışmamış o güzelim (!) saraylarınıza, bu kadar basiretsizlik olur mu? Kaçmayın! Kaçmayın! Kaçsanız da gideceğiniz yer evren, bu işte. İşte o da bunu biliyor ve de sizi özellikle de sizleri takip ediyor. Belki bu son titreyişiniz. İnsanlığınızdan kaldıysa bir mikrop kendinize getirir sizi. Hâlbuki hayvan gibi değil insan gibi yaşamasını becerebilseydiniz bu dünya hepimize fazlasıyla yeterdi. Üstelik hiç bir can acımadan. Ülkemde demokrasiyi ve insan haklarını nedense benden fazla düşünen içerdeki ve dışardaki ikiyüzlü demokrasi havarileri, salyalarınız akıyor, hanı mülteci hakkı vardı, iltica etme vardı, hani zulümden, antidemokratik uygulamalardan, savaşlardan kaçanlara yardım etmek sahip çıkmak vardı, kaçanlara kapılarınız açıktı. Hayır, hayır sizin kapılarınız, tasması elinizde olan dört ayaklılara açık, yoksa bir zerre kıpırdardı damarlarınızda eğer adı kan olan hayat kaynağı varsa hala. Var olsaydı bir damlacık gerçek yaşam verecek kanınız ve insanlığınız. Belki biran için hatırlardınız ama fırsat yok kendi derdinize düşmüşsünüz.

Evet, bir gün biter bu devran, ama aşı ama bağışıklık ama başka bir şey... Fakat bitmeyecek bir acı ve travma kalacak insanlık üzerinde ve içinizde yaşayacak o kâbus. Teknelerde, soğuk sularda, okyanuslarda, nehirlerde, gaz bombaları altında, mermilere hedef olup ailesini kaybedenler… Bu şartlarda da olsa her gece uyuyup uyanan, bazen da uyanamayan o genç dimağların yaşadıklarını yaşayacaksınız hep. Artık beyninize kazınmış olacaktır bunlar, hadi biraz da siz yaşayın.

İşin bir de aile yönü var;

Size dokunmak isteyip yanınıza gelemeyen evladınız, sarılmak istediğiniz aileniz, sevdikleriniz göremiyorlar sizi bile. Belki en son görüşleri, ya evden ayrıldığınız o telaşlı anınızdı. Ya da son görüntülü görüşmeniz olacak. Elbiselerinize sarılıp kokladıkları ve "sana sarılmayı çok özledik, pijamalarında kokunu hissediyorum" diyen can evlatlarımız, sevdikleriniz… Ve belki son resimleriniz. İşte bu farklı bir durum, anlatılmaz, anlaşılmaz yaşanır. İfade edilmez hissedilir. Ama unutma evladım, o resme bile sarılamayan milyonlar can verdi son bir kaç yılda. Sen daha şanslısın yavrum, kim bilir belki yarın belki yarından da yakın koklarsın babanı ya da cennet bahçesinde güller içinde koklaşırsınız. Ya diğer yavrular ve bebekler?

Evet, azim olan Allah onları da kavuşturacak. Bu süreç belirsiz ve duygu yüklü. Belki en üzücüsü de cenazeniz dostlarınızdan yoksun, helallik nidası yankılanmadan Sultan Fatih’in huzurunda olmak zorunda kalabilirsiniz. Kader böyle yazılmışsa bize ‘hoş geldin’ demek düşer. Hayali zor olsa da.

Hadi o zaman gelin yeni bir dünya kuralım. Gözyaşının ve özlemin olmadığı sahte ve alçak, yapmacık bilimselliklerin, ifadelerin olmadığı, herkesin gerçeği yaşadığı. Yoksa çok zamanınız yok, bir saniye, bir dakika, bir saat, bir gün ama belki bir ay, sonrasında ise adım atamayacak duruma gelirsiniz, en sevdiklerinizden bile uzak kalırsınız… Yaşasanız bile yaşayan ölüler olmadan. Bırakın inançlarımızın, manevi güçlerimizin en güçlü sedaları ezanlar ve dualar haykırsın minarelerimizden. Yeniden ayağa kalkışı duyalım. Evet, Endülüs senden duydu son ezanı; Türkiye’mde, Almanya’da, Avrupa’da, Amerika’da, Doğu Türkistan’da… Siz iflah olmaz alçaklar hala duaya tahammülünüz yoksa olmayan ülkeleri seçin bir dakika zaman kaybetmeden. ‘Yeter ki bu ülkede siyasi iktidar gitsin de ülkenin yarısı yok olsun’ düşüncesine razı olacak vatan hainleri, haini olamayacağınız, tasmasız dolaşamayacağınız yerlere göçün de millet kendine gelsin. Allah devletimize zeval vermesi. Sayın Cumhurbaşkanımıza ve ülkesi için çalışan herkese güç kuvvet versin. Özellikle vefakâr sağlık personelimize.

Eğer bu kutlu geliş ümmetin yeniden ayağa kalkışı olacaksa, Rabbim de bizi öncülerden seçmişse, bu ne güzel bir haber bu ne güzel bir yoldur. Bizim için şereftir, Hoş sefa gelmiştir. Özlesek de can yavrularımızı kavuşacağımız gün mutlaktır;

“kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.”

Aradaki zaman mı? Ümmetin ayağa kalkışına feda olsun.


Dr. Ali Gür
MÜSİAD Genel Başkanvekili
30 Mart 2020 Çapa Tıp Fakültesi Pandemi İzleme ve Tedavi Bölümü
#Pandemi
#Koronavirüs
#MÜSİAD
4 yıl önce