|

Bin turna kuşu İstanbul’da

İki farklı ülkenin iki önemli ebru sanatçısı Hikmet Barutçugil ve Miki Oshita Yeditepe Bienali kapsamında Bin Turna Kuşu isimli ortak bir esere imza attı. Darphane-i Amire’de sanatseverleri bekleyen sergide turnalar ebrulu. Japon inanışına göre turna kuşlarından bin tane yaparsan dileğin gerçek olurmuş.

Yeni Şafak ve
04:00 - 15/04/2018 Pazar
Güncelleme: 07:10 - 14/04/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ

Hikmet Barutçugil, 1973 yılında ebru sanatıyla tanışıp onunla hasbihal olmaya başladı. 1987 yılında ebruya yepyeni bir soluk getirdi, Barut ebruyu keşfetti. 38 tane kitaba imza attı. Çok sevildi, çok eleştirildi. Ebruda bir ekol kabul edilen Barutçugil, 45 yıldır bu sanatı yaptığını ancak hala ebrunun öğrencisi olduğunu söyleyecek kadar mütevazı bir sanatçı. Yeni sanatçılar yetiştirecek kadar usta. Yeditepe Bienali kapsamında Japon ebru sanatçısı Miki Oshita ile beraber Kuş Misali bölümünde sergilenmek üzere Darphane-i Amire’de hazırlanan Bin Turna Kuşu isimli bir çalışmaya imza atan Barutçugil’i Ebristan’da ziyaret ettik. Hem Miki Oshita’nın Japonya’dan Türkiye’ye hicretini hem de birlikte yaptıkları turna kuşlarının hikayesini dinledik.

DÜNYA HUZURU DİLEDİK

Her şeyden önce Bin Turna Kuşu’nun nasıl ortaya çıktığını anlatmak lazım geliyor. Bir Japon inanışına göre bir kişi bin turna katlarsa bir dilek dileme hakkı olurmuş. Sadako Sasaki henüz 2 yaşındayken 1945 yılında Hiroşima’ya atom bombası atıldı. Yıllar sonra 1954’te Sasaki’ye maruz kaldığı radyasyondan dolayı lösemi teşhisi kondu. Sasaki, bin tane turna kuşu katlarsa iyileşmeyi dileyeceğine inandı. Ancak 25 Ekim 1955’te 644. kuşunu da katladıktan sonra henüz 13 yaşındayken hayata veda etti. Sasaki’nin tamamlayamadığı 356 turnayı sınıf arkadaşları onun için katladı. Bugün origami turna, dünya barışının ve huzurun en önemli simgelerinden biri. Barutçugil ve Oshita da bu eserlerinde, dünya huzuru dileğiyle orijinal ebrulu kağıtlar kullanarak bin turna kuşu katladı.

  • KENDİ SANATIMI SONRADAN ÖĞRENDİM
  • Oshita, Japonya’dan kalkıp Türkiye’ye ebru öğrenmek için gelmiş. Türk bir arkadaşının evinin duvarında ebruyla karşılaştığını ve bir anda kendisinde merak uyandırdığını söyleyen Oshita, “Hemen bir kurs bulup öğrenmeye başladım. Daha da merak saldım. Arkadaşlarım detaylarını öğrenmek istiyorsam bir ustanın yanına gitmemi söylediler, buraya geldim. Sonra ebruya benzeyen kendi sanatım simunagaşiye merak saldım. Daha sonra ikisini de birleştirdim” diyor.

BU SADECE BİR YÖNTEM

Ebru denilince bazı kesimlerin bunu sadece bir boyalı kağıt ya da bir lale figürü olarak kabul etmesini eleştiren Barutçugil, “Ama biz o açıdan o pencereden bakmıyoruz. Ebru resim, heykel, musiki, mimari gibi bir ana sanat dalının adı. Bir yöntemin adı aslında. Ayrıca ebru başka sanat dallarıyla da birleşebilen bir yöntem. Bırakın bu doğal haliyle gelişsin. Bazı istismarlar olmuyor değil. İki üç ay kursa giden ebru sanatçısı diye katvizit bastırıyor. Bu böyle olmaz. Ben 45 senedir bu işi yapıyorum hala öğrenemedim” diyor.


Japonya’da sizdeki kadar yaygın değil

Japonya’da da geleneksel sanatları yaşatmak için Türkiye’dekine benzer çabaların olduğunu kaydeden Miki Oshita, “Yeni okullar kurulmaya başlıyor bu sanatı korumak için. Türkler bu konuda daha atılgan. Türkiye’deki insanlar arasında nasıl merak oldu nasıl bu kadar yaygınlaştı merak ediyorum. Japonya’da buradaki kadar yaygın değil. Çok az usta var geleneksel sanatları devam ettiren. Sadece okullarda deneme olarak yapılıyor simunagaşi. Türkiye’de de okulda ebru yapmıştım diyen pek çok kişiye rastladım. Japonya’da da galiba sizin izlediğiniz yolu izlememiz gerekiyor” diyor.

Muhafaza edilse bugüne gelemezdi

‘Ebru gibi klasik ve geleneksel sanatlarımızı bugüne getiren onları muhafaza etmek olmadı mı yani?’ der gibi oluyoruz. Barutçugil, sözlerine şöyle devam ediyor: “Çok muhafaza edilseydi bugün sadece bir iki kişinin inhisarında kalmış bir sanattı. Bunu tarihimize bakarak söylüyorum. Her yüzyılda bir ya da iki ustanın ismi var bugüne gelen. Hatip Mehmet Efendi’nin vefatı 1773, ondan sonra Buhara’dan gelen Özbekler Tekkesi Şeyhi Sadık Efendi. 1800’lü yılarda onun oğlu İbrahim Ethem Efendi, 1904’te vefat ediyor. Ömrünün son altı ta da sekiz ayında Necmettin Okyay ondan ebruyla ilgili temel bilgiler almış. Ama Necmettin Okyay’ı gerçek usta yapan hocası değil komşusu Hoca Ali Rıza. Yaptıklarını ona gösterirmiş. Kendi ifadesiyle çok güzel, özene bezene yaptığı şeyleri hiç beğenmezmiş. Ebru boyalarını ayarlamak için yaptığı denenemeleri çok beğenirmiş. Eğer şöyle yaparsan yaprak olur, çiçek olur diye onu yönlendirmiş. Bugün çiçekli ebruların adı Necmettin Ebruları diye tarihe geçti.”


Sanatta tekamül olmalı

“Sanat da bilim gibi tekamül etmek zorunda. Zaten tekamülün yaşamın sırrı olduğu kanattindeyim. İyi ki de öyle. Eğer öyle olmasaydı insanlık Cilalı Taş Devri’ne bile gelemezdi. Hala kayalara resim yapacaktık.Hadis-i şerifte ‘iki günü eşit olan ziyandadadır’ diyor. Hz. Mevlana ‘Söylenen söylendi cancazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım’ diyor. Sanat tarihi diye bir dilim dalı var. Demek ki sanat değişmiş. Kendi içinde evreler, dönemler, devirler, ekoller olmuş. Ebruda da bu niye olmasın?” diyen Barutçugil, uluslararası olmanın yolunun ulusal olmaktan geçtiğini şu sözlerle açıklıyor: “Biz yakın tarihimizde başkalarının sanatlarına özendirildik. Onları taklit ettik. Ben inanıyorum ki ebrunun da başkenti İstanbul.”

#Bin Turna Kuşu
#Hikmet Barutçugil
6 yıl önce