|

İbrahim Karagül: Yeni Şafak Türkiye’nin son yirmi beş yılının siyasi tarihidir

Yeni Şafak yayın grubu, din, vatan, millet ve devlet gibi hassas konularda hiçbir zaman savrulmamayı ana ilke edinmiştir. Türkiye’nin “ana omurgası”nın tarihî yolculuğunda Yeni Şafak, beraberindeki yayın organlarıyla hep öncü olmaya, yol açmaya, Türkiye’nin birikimlerini davet edip yol göstermeye, en önde yürümeye devam edecektir.

İbrahim Karagül
11:38 - 3/05/2019 Cuma
Güncelleme: 11:45 - 3/05/2019 Cuma
Yeni Şafak
Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül
Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül

Yeni Şafak, yayına başladığı ilk günden bu yana, tam yirmi beş yıldır, Büyük Türkiye projesinin öncüsü, sözcüsü oldu. Türkiye’nin değişmesi, normalleşmesi, güçlenmesi, kendisi ve tarihi ile barışması, kaynaşması amacıyla büyük mücadeleler verdi, ağır bedeller ödedi. Ülkemiz yüz yıllık vesayetten kurtulmalı, özgürleşmeli, bir cephe ülkesi olmaktan kurtarılmalı, kendi coğrafyası ile yakınlaşmalı, Osmanlı sonrası yükseliş dönemini başlatmalı, iç bütünlüğünü güçlendirmeli, bu arada refah seviyesini alabildiğine yükseltmeliydi.

Daha o yıllar, bugün “ana omurga” dediğimiz o tarih yapıcı toplumsal taban yeni yeni gözlerini açıyor, dünyaya bakıyor, tabii bu arada kendine ve ülkesine yönelik her şeyin farkına varıyordu. Yeni Şafak, kendini bu ana omurga ile özdeşleştirdi. Bu yoldan hiç sapmadı. O omurganın siyasi hareketlerine alabildiğine destek verdi. Ekonomik çırpınışlarına destek verdi. Bir yeni toplumsal dinamik yükseliyordu ve Yeni Şafak bu dinamiğin entelektüel alanını dolduruyor, ona öncülük ediyordu.

Yeni Şafak o ana omurganın sesidir

İşte o dinamik şimdi Türkiye’yi yönetiyor. Siyasi ve ekonomik iktidar alanını zirveye taşıyor. Yirmi beş yıl önceki Türkiye ile bugünü kıyaslamak neredeyse imkânsız hale geldi. O zamanlar bütün bunların olacağını söyleyenlere kimse inanamazdı. Ama Yeni Şafak o zamandan bu yana ısrarla bu söylemi güçlü tuttu. Tabii bu arada darbeler atlatıldı, iç savaş senaryoları devreye alındı, o ana omurgaya ağır bedeller ödetildi. 28 Şubat’tan Gezi terörüne, 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz müdahalesine, içeriden ve dışarıdan gelen bütün saldırılara karşı Yeni Şafak hep en ön cephede direndi.

Bunu yapanlar Türkiye’ye ödettikleri gibi, Yeni Şafak’a da bedeller ödetti. Gazetemiz basıldı, sahipleri hapse atıldı, işkenceden geçirildi. Birileri yükselen o güçlü sesi susturmak istiyor, o müthiş toplumsal uyanışı tarihe gömmek istiyordu. Başaramayacaklardı, bugün başaramadıklarını hep birlikte gördük. Biz, başaramayacaklarını yirmi beş yıldır söylüyorduk.

Yeni Şafak bu çetin yolda en cesur yayınları yaptı, en büyük direnişi sergiledi. Çünkü o, Büyük Türkiye’nin sadece bir proje olmadığına, tarihsel bir eğilim olduğuna ve gerçekleşeceğine inanıyordu.

En sert direnişi Yeni Şafak yaptı

Son yirmi beş yılda, hiçbir yayın organı Yeni Şafak’ın verdiği mücadeleyi vermedi, o riskleri almadı, bu kadar başarılı olamadı. Mücadeleyi veren siyasi hareketler ve siyasi öncüler Yeni Şafak’ın Türkiye genelinden davet ettiği güçlü kalemlerin desteğini hep yanlarında hissetti, en zor zamanlarda onların cesaretiyle cesaretlendi.

Gezi isyanıyla mezhep savaşı çıkarmaya çalışanlar, 17 Aralık’la Türkiye’yi yeniden vesayet altına almaya teşebbüs edenler, terör üzerinden ülkemizi parçalama senaryosunu devreye sokanlar, Tayyip Erdoğan ve ekibini tasfiye edip o tarihî normalleşmeyi akamete uğratmak isteyenler, ülkemizde yeniden darağaçları kurmak isteyenler en keskin, sert reaksiyonu Yeni Şafak’tan gördü.

Burası çekim merkezidir

“Türkiye’nin birikimi” sloganını boşuna seçmedik. Gerçekten de çok geniş alanda entelektüel birikimi, hem de en bunalımlı dönemlerde sayfalarımıza çağırdık. Bu konuda hep cesur olduk, olmaya da devam edeceğiz. Büyük Türkiye mücadelesinin topyekûn bir mücadele olduğunun, küresel ölçekte bir hesaplaşmanın parçası olduğunun bilincindeyiz çünkü.

Bu yüzden de düşünce ve ifade özgürlüğü alanının mümkün olduğunca geniş tutulması gerektiğine, imkânı olan herkesin bu mücadeleye katkısının talep edilmesi gerektiğine inandık. Bu anlamda hep bir çekim merkezi olduk böyle olmaya da devam edeceğiz.

Çünkü Türkiye yeni bir kuruluşun temellerini atıyor. Anadolu’da yüzyıllara dayanan siyasi genetiğini harekete geçirip, bir kez daha tarih yükselişi başlatıyor. Dünyanın güç haritasının dağıldığı, merkez ülkelerin gerilediği, yeni yıldız ülkelerin öne çıktığı bir küresel konjonktürde büyük tezlerle, büyük iddialarla öne çıkıyor.

Bugünleri; Selçuklunun büyümesi nasılsa öyle görmeliyiz. Osmanlı’nın yükselişi nasılsa öyle görmeliyiz. Bir tarih geçişi olduğu kadar bir devletler sürekliliği, olgunlaşması, büyümesi olarak algılamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük yükseliş tarihinin bugünlerde yazıldığını not etmeliyiz.

Bu yüzden bugünkü nesil bir kurucu nesildir, bu tarih yükselişini başlatan kuşaktır, kendimizi öyle görmeliyiz. Biz görmesek de, içinde bulunduğumuz bölgesel karmaşa içinde algılayamasak da yarının tarihçileri bunu böyle yazacak, bilmeliyiz.

Anadolu’nun ötesi: Bu coğrafya kimliğini neden inşa ediyoruz!

Siyaset, kendi liderliği ile, kadrolarıyla, bir büyük millet ve devletler geleneği ile güçlü adımlar atıyor, yol ve çığır açıyor. Hem coğrafyamızı paramparça etmeye çalışan o küresel istila dalgasına direniyor hem de bir coğrafya inşa etmeye çalışıyor. Ülkemizde ilk kez çok güçlü bir milli devlet aklı kök salıyor.

Vesayet dönemleri kapatıldı, 20. yüzyıl parantezi kapatıldı, Anadolu sınırlarının çok ötelerine varan bir yeni siyasi söylem ve duruş merkezileşiyor. Bu haliyle, dışarıdan ve içeriden büyük saldırılara direnirken aynı zamanda kendi ilgi haritamızı şekillendirmeye çalışıyoruz, Anadolu’nun ötelerine ulaşmaya çalışıyoruz, onlarla yakınlaşmaya çalışıyoruz, bir coğrafya kimliği oluşturmaya çalışıyoruz.

Entelektüel seferberlik lazım: Medyamız ilk kez milli eksende

Siyasi akıl bize öncülük ediyor. Ama bu büyük hesabın, hedefin, yürüyüşün sadece siyasetle tamamlanması mümkün değil. Temellerinin zenginleştirilmesi lazım. Entelektüel zenginliğinin, birikiminin inşa edilmesi lazım. Siyaset ve ekonominin başarısının sosyal alanda, kültürel alanda yakalanması lazım.

Medyamızın, üniversitelerimizin, düşünce dünyamızın bu yürüyüşe bütün birikimiyle katılması, çığır açması, siyasete de destek olması lazım. O alanlarda da büyük iddiaların, tezlerin öne çıkarılması, var olan iddiaların altının doldurulması lazım.

Belki ilk kez medyamız bu kadar milli bir eksene oturdu. Devletin, siyasetin ve toplumun coşkusuyla barışık hareket eder oldu. Yeni Şafak, bu millileşme yolunda öncü yayın organı oldu, yol açtı. Ama bizim iddialarımız bu kadar değil, sadece savunmak değil, üretmektir, yaymaktır.

Yeni Şafak yayın grubu, din, vatan, millet ve devlet gibi hassas konularda hiçbir zaman savrulmamayı ana ilke edinmiştir. Türkiye’nin “ana omurgası”nın tarihî yolculuğunda Yeni Şafak, beraberindeki yayın organlarıyla hep öncü olmaya, yol açmaya, Türkiye’nin birikimlerini davet edip yol göstermeye, en önde yürümeye devam edecektir.

Biz bu küçük hesapların döndüğü alanlara girmedik, girmeyeceğiz. O uzun yürüyüşümüze devam edeceğiz. Sataşmaları, provokasyonları duymayacağız bile. Herkes birbirinin ayağına kurşun sıkarken bizler daha da merkezileşmeye, kökleşmeye, uzun vadeli hesaplar için canla başla çalışmaya devam edeceğiz.

Biz “sadece gazetecilik” yapacağız, insan yetiştireceğiz, medya alanında yeniliklere yelken açacağız, Türkiye’nin ana akım siyasi hareketine daha güçlü destek vermenin yollarını arayacağız.

Kendimizi Türkiye eksenine sabitledik..

Çünkü biz, kendimizi Türkiye’nin “büyük yürüyüşü”ne sabitledik, o misyonla donattık, öncülerle yan yana yürümeyi esas aldık. Çünkü biz, vatan savunmasının ne olduğunu, coğrafya inşasının ne olduğunu, küresel ölçekte ne tür bir hesaplaşma yaşandığını, Türkiye’nin nasıl bir 21. yüzyıl inşa etmek istediğini biliyoruz, ona inanıyoruz. Stratejik konumlanmamız, entelektüel kimliğimiz bu eksendir, buna inanıyoruz.

Yeni Şafak, son yirmi beş yılın siyasi tarihidir. Türkiye tarihidir. Yüz yıl sonra yeniden başlayan büyük yükselişin düşünsel kimliğidir.

#Yeni Şafak 25. yıl
#İbrahim Karagül
5 yıl önce