|

Unkapanı’na Godot gelir mi

Bir zamanlar tarlasını, bağını bahçesini satanların büyük umutlarla geldikleri Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nda bugün açık bir kaç dükkan eski solmuş afişler ve bir de hala ünlü olmayı bekleyen insanlar kalmış. Yönetmen Tayfun Belet eskilerin bu ‘ünlü fabrikası’nı, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nın yeni yüzünü belgesel haline getirdi. Belet, Unkapanı-Bitmeyen Masal adlı belgeselinde umutlarını bir mekana bağlayan, hayalleri uğruna hala bu mekanı terk etmeyen insanların trajikomik hikayesini anlatıyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 5/12/2021 Pazar
Güncelleme: 00:46 - 5/12/2021 Pazar
Yeni Şafak
Yönetmen Tayfun Belet imzalı belgesel bugün kaderine terk edilmiş Plakçılar Çarşısı’nın kapısını yeniden açıyor.
Yönetmen Tayfun Belet imzalı belgesel bugün kaderine terk edilmiş Plakçılar Çarşısı’nın kapısını yeniden açıyor.

Mesleğe yeni başladığım yıllarda artık yavaş yavaş popülerliğini kaybetmeye başlamış olan Unkapanı Kasetçiler Çarşısı’na birkaç defa haber yapmak için gittiğimi hatırlıyorum. Ünlülerin ayağı kesilmiş olsa da hala pek çok ünlü firmanın bir mağazası bu çarşıdaydı. Ancak yıllar içinde tek tek bu dükkanlar da kapılarına kilit vurdu. Geçtiğimiz haftalar izlediğim Unkapanı Plakçılar Çarşısı belgeseli beni tekrardan bu çarşıya götürdü. Yönetmen Tayfun Belet imzalı belgesel bugün kaderine terk edilmiş Plakçılar Çarşısı’nın kapısını yeniden açıyor. Unkapanı-Bitmeyen Masal adını taşıyan belgeselde umutlarını hala çıkaracakları albüme başlamış ve bu çarşıyı terk etmemiş garibanların trajikomik hikayelerini anlatıyor. Belgeselin hikayesini Tayfun Belet’ten dinledik. Buyrun.


Unkapanı Kasetçiler Çarşısı’nı çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
  • İstanbul Manifaturacılar Çarşısı 6. Blok… yani nam-ı diğer “Unkapanı Plakçılar Çarşısı”. Bizler zaten bu çarşıda hayallerine ulaşanları izlemiş, dinlemiştik televizyonlarda, radyolarda… Peki ya diğerleri? Hayallerine ulaşamayanlar… Sahi kimdi onlar? Ya Unkapanı? Şimdi ne halde o duvarları altından sanılan, herkesi ünlü eden büyülü masalın mekanı? İşte tüm bu sorulara cevap aramak üzere filmci içgüdüsüyle tuttum çarşının yolunu...
    Unkapanı: Bitmeyen Masal, şöhret yolculuğunun binlerce figüranına bir saygı duruşu olmalıdır diye düşündüm.. Büyük hayallerle Unkapanı’nda albüm yaptıktan sonra hayallerine ulaşamayan yüzlerce hatta binlerce insan var. Hepsinin albümleri, kasetleri dükkanların depolarında. 20 yıllık 30 yıllık albümler.
    Ve hala türkü barlarda, pavyonlarda, üçüncü sınıf gazinolarda, sokaklarda şarkı söyleyenler… Hayallerine ulaşabilmek için başka başka işler yapanlar… İşte hikaye böyle başladı.

BARIŞ MANÇO GİBİ SEVİLMEK İSTİYOR

Bu çarşıyı hala terk etmeyen ünlü olmak hayaliyle yaşayan isimlerle belgesel seyircisini buluşturdunuz. Bu kişilerle ilgili genel izleniminizi merak ettim. Belgeselinize dahil ederken neler yaşadınız?
Sizi zorlayan sahneler oldu mu? Etkilendiğiniz hikayeler oldu mu?
  • Ünlü olmak meselesi aslında bizim düşündüğümüz gibi bir şey değil onlar için. Zengin olmak için de ünlü olmak isteyenler var, evet ama çarşıdakilerin meselesi çok daha derin adeta bir var oluş meselesi. Mesela örnek aldıkları sanatçılar var çoğunun. Hatta örnek almanın ötesinde imajlarını, isimlerini o sanatçılara benzetmeye çalışanlar... Mesela bunlardan birini anlatayım: Ahmet Işık olan adını mahkeme kararıyla “Işık Manço” olarak değiştirmiş, komiserliği bırakmış, saçlarını uzatmış, Anadolu Rock söylüyor... Onun en büyük motivasyonu yolda kendisini Barış Manço’ya benzeten insanlar. Barış Manço gibi saygı görmek, onun gibi sevilmek… İşte Işık Manço için ünlü olmak meselesi bu kadar.

ÇOK SAMİMİ SICAK İNSANLAR

Filmde 20-25 kişi yer aldı. Bunların içinde dükkân sahiplerinden, şarkıcılara, bestecilere hepsi çok samimi, çok sıcak insanlardı. Yıllarca kimsenin kapılarını çalmadığı ve kaderine terkedilmiş bir Unkapanı vardı ben oraya gittiğimde.
İlk başlarda şüpheyle bakanlar, orada film yapmamı istemeyen insanlar da oldu. Tabii ki bazı zor anlar yaşandı ama düşünsenize yıllardır “yeni” olmayan bir mekanda “yepyeni”idik, güvenemediler. Her şeye rağmen Şahabettin Arvas, Vural Şahin, Fikret Kuroğlu, ve Muhteşem Candan benim orada ne yapmak istediğimi çok iyi anlamışlardı ve yanımda oldular.
“Yeni” yerine “bizden biri” dediler bana ve onların yardımları sayesinde oradaki insanlar zamanla beni içlerine kabul ettiler. Başta sıcak bakmayanlar da bu sayede filmde içtenlikle yer aldılar ve orada film çekmeme ellerinden geldikçe yardımcı oldular.
Bu çarşının en popüler olduğu dönemlerle ilgili belgeselde de anlatılan notlar var. Siz araştırmalarınız sırasında ne tür bilgilere ulaştınız? Dünden bugüne şöhret basamaklarını çıkanlar için dijitalleşmenin dışında neler değişmiş? Bu konuda izlenimlerinizi merak ettim.
  • Her şeyden önce Unkapanı’nda o eski kalabalık, o eski şaşalı günler artık yok. Müzik yapım şirketlerinin kapılarında oluşan uzun kuyruklar yok. Ses yarışmaları yok. Tepelere çıkıp
    “beni ünlü yapmazsanız kendimi yakarım”
    diye feryat edenler yok. Değişim yok bu yüzden Z kuşağı da yok. Ama umut deseniz hala var, hayaller deseniz hala var. Sanki 1980’lerde zaman durmuş gidenler gitmiş ama kalanlarda hala aynı umut, aynı düşünceler, aynı nakarat…
    Yeşilçam filmlerindeki renkler vardır ya hani, eski ama insanı içine çeken sihirli renkler, işte oradaki dünyanın öyle bir rengi var. Zamana ayak uyduramamış içinde binlerce anıyı yaşatan o sihirli renkler… İşte bu yüzden orası bir mekandan çok daha fazlası bence. Düşünsenize, Türkiye’nin son 50 yılının çok büyük sosyolojik çıkarımlarına sahne olmuş bir yer burası.
    O duvarlar neler görmüş neler işitmiş kim bilir? Bu yüzden oraya sadece bir mekan diyemem. 15-20 yıl önce müziğin dijitalleşmeye başlamış olmasına rağmen hala Anadolu’nun çeşitli yerlerinden ünlü olmaya gelen ve hala Unkapanı’nın sihrine inanan insanların olması burayı bir mekandan daha fazlası yapan en önemli unsur bence…

TEKNOLOJİYE YENİLMİŞ

Unkapanı’nın son halini sizin belgeselinizde gördük. Çarşının dünü, bugünü ve yarını üzerinden Türkiye’deki müzik piyasasını değerlendirmenizi istesek bize neler söylersiniz?
Vakti zamanında insanların ticaret alışkanlıkları tek bir mekanda toplanmak üzerine kurulmuş. Mesela; kuyumcular çarşısı diye bir sistem kurulur, orada üreticiler, tamirciler, satıcılar olur ve insanlar tüm ihtiyaçlarını tek bir mekanda giderirlermiş. Ziynet eşyası almak, satmak ya da tamir ettirmek isteyen herkes tek bir çarşıda tüm bu ihtiyaçlarını kolaylıkla karşılayabilirmiş. Hatta bir mesleğin erbabı olmak isteyenler bile çırak olarak bu çarşılara giderlermiş.
Bu geleneksel sistem, Unkapanı Plakçılar Çarşısı’nda da aynı şekilde kurulmuş. Stüdyolar, bestecilerin ofisleri, yapım, dağıtım ve satış şirketleri hepsi tek bir çarşıda toplanmış. Oysa ki günümüzde neredeyse tüm ihtiyaçlarımızı internet üzerinden karşılayabilmekteyiz. Durum bu şekilde olunca, Unkapanı Plakçılar Çarşısı da teknolojik gelişmeler karşısında sadece sembolik bir yapı olarak kalmıştır.
Müzik yine aynı müzik fakat fiziki olarak bir arada olmayı gerektirmeyen bir şekilde de varlığını sürdürebiliyor. İnsanlar artık kendi müziklerini kendileri yapabiliyor, bu müzikleri paylaşabiliyor ve eserlerinin dijital ortamda satışını bile yaparak bir yıldız olabiliyor. Müzik yapmak isteyen insanların artık bir mekan’a ve kendilerini toplumun beğenisine ulaştıracak bir insan’a ihtiyacı olmadan da eserlerini üretebiliyor olması, Türkiye’deki müzik piyasasının yarını adına bize çok şey söylemekte…


Şimdi herkes dijital mekanda

Detaylı, renkli ve aynı zamanda hüzünlü görüntülerin eşlik ettiği ve ilk gösterimini geçtiğimiz aylarda 58. Antalya Altın Portakal’da yapan Unkapanı: Bitmeyen Masal festivalleri dolaşmaya devam ediyor. Belgeselin yeni hikayelerinin, yeni hayatlarının çekim çalışmaları da bir yandan devam ediyor.

-Belgeselde erkekler vardı. Şöhret olmaya çalışan kadınların hikayeleriyle ilgili de bilgilere ulaştınız mı? Onlar daha erken mi piyasayı terk etmiş? İzleniminiz nedir?
  • Ben aslında “Mekan”ın değil, herkesin bittiğini sandığı bir yere umutlarını bağlayan “İnsan”ın hikayesini anlatmak için yola çıkmıştım. Unkapanı’nda erkek çekmeliyim, ya da kadın çekmeliyim diye bir sınırlandırma ile gitmedim tabii. Amacım Unkapanı’nın gerçek sahiplerinin şahit olduğum trajikomik hikayelerini aktarmaktı ve 1,5 yıl süren çekimlerim esnasında daha çok erkeklerle karşılaştım. Gözlemlediğim kadarı ile kadınlar çoktan elini eteğini Unkapanı’ndan çekmiş ve günlük rutinlerinde bir Unkapanı durağı olmaksızın sadece belirli günlerde gerekli olan sayılı işler için çarşıya uğruyorlardı. Ancak bu durumu “piyasayı terk etmek” olarak okunmak kadınların müzik piyasasındaki önemli yerini yok saymak olur. Bu durumu mekanının işlevindeki şekil değişikliğine atfetmek daha doğru olacaktır. Eskiden müzik piyasası, “Unkapanı Plakçılar Çarşısı” demek iken şimdi ise herkes dijital mecralarda. Kadını da erkeği de…
#​Unkapanı
#Godot
#Tayfun Belet
#Unkapanı Plakçılar Çarşısı
2 yıl önce