|

İslam felsefesinin kurucusu: Farabi

Farabi İslam dünyasının ilk filozofu, ilk ansiklopedi yazarıydı. Ortaçağ İslam felsefesinin kurucusuydu. Arapça'ya felsefe dili olma özelliğini kazandıran bilgindi.

Yeni Şafak
08:00 - 14/06/2017 Çarşamba
Güncelleme: 11:02 - 14/06/2017 Çarşamba
Diğer
Farabi İslam Felsefesinin kurucusu olarak kabul edilir.
Farabi İslam Felsefesinin kurucusu olarak kabul edilir.
Farabi'nin Türkistan'ın Fârâb şehri (bugünkü Kazakistan sınırları içinde eski bir şehir olan Otrar) yakınlarındaki Vesiç'te yaklaşık 258 (871-72) yılında doğduğu sanılmaktadır.

İbnü'n-Nedim filozofun Horasan bölgesindeki Faryab'da doğduğunu kaydeder. Avrupalılar onu Latin Alfarabius ve Abunaser ismiyle tanır. Babasının Vesiç Kalesi kumandanı olduğu dışında ailesi hakkında bilgi yoktur.

Farabi, Fârâb'taki tahsilini tamamladıktan sonra bir süre kadılık yaptı. Bir süre sonra daha fazla bilgi aramak için bilinmeyen bir tarihte memleketinden ayrıldığı ve hayatı boyunca devam edecek olan bir seyahate başladığı bütün kaynaklar tarafından belirtilmektedir.

Klasik kaynaklarda açık bilgiler bulunmamakla beraber Farabi'nin bu akademik seyahat esnasında önce Buhara, Semerkant, Merv ve Belh gibi kendi bölgesinin veya İran'ın önemli ilim ve kültür merkezlerini ziyaret ettiği, daha sonra Bağdat'a vardığı tahmin edilmektedir.

Farabi Bağdat'ta Nesteri bir Hristiyan olan mütercim ve şair Ebû Bişr Matta Yunus'tan mantık okudu. Kaynaklar o sırada bu âlimin daha yaşlı, Farabi'nin ise ondan daha zeki olduğunu ve en karmaşık problemleri kolay bir üslupla ifade etme yöntemini bu hocadan öğrendiğini belirtirler.

Bağdat'a geldiğinde başında Türk kalpağı üzerinde uzunca bir kaptan ve ayağında yemeniler olduğu iddia edilir. Bağdat dönemin en önemli ilim şehirlerinden biriydi. Farabi bu şehirde 20 yıl geçirdi.

  • İbnü'I-İbri onun önce Halep'e geçtiğini, üzerindeki sufi kıyafetiyle Hamdani Emiri Seyfüddevle'nin sarayında ağırlandığını ardından onunla birlikte Dımaşk'a gittiğini söyler.
  • Farabi ilk defa Seyfüddevle'nin sarayına hayatı boyunca giyindiği Türk kıyafetiyle girer. Emir kendisine oturmasını söyleyince filozof "Benim yerime mi. senin yerine mi?" diye sorar. Emirin ondan kendisine layık olan yere oturmasını istemesi üzerine filozof orada bulunan topluluğu yararak geçip Seyfüddevle'nin yanına oturur; bununla da yetinmeyerek onu sıkıştırıp oturduğu yerden kaydırır. Bunun üzerine emir önde gelen devlet büyüklerine sadece kendi aralarında kullandıkları bir dille Farabi'ye bazı şeyler soracağını belirtir ve cevap veremezse edebe aykırı davranan bu ihtiyarı dışarı atmalarını emreder. Konuşulanları anlayan Farabi aynı dille emire sabretmesini, işin sonunun önemli olduğunu söyler. Seyfüddevle hayretle. "Sen bu dili biliyor musun?" deyince filozof, "Ben yetmişten fazla dil bilirim" karşılığını verir.
Farabi Mısır'a kısa süren bir seyahat yaptıktan sonra geri Halep'e geldi. Emir SeyfüddevIe Hemedani'nin sarayında bulundu. Zamanının devlet Farabi adamlarından saygı gördü. Alçak gönüllü bir hayat süren Farabi, Emir'in teklif ettiği yüksek maaşı kabul etmeyerek küçük bir ücretle yaşamayı yeğledi.

Farabi Receb 339'da (Aralık 950) seksen yaşlarında Şam'da öldü. Cenazesine önde gelen on beş devlet büyüğüyle birlikte Emir Seyfüddevle katıldı ve na'şı Babüssagir denilen semtin dışında toprağa verildi. Beyhaki, o dönemin ünlü şairi Mütenebbi'nin dramatik ölümüyle ilgili olayı Farabi'ye isnat ederek onun Dımaşk ile Askalan arasında yolunu kesen eşkı­ya tarafından öldürüldüğünü iddia ediyorsa da bu rivayet tamamen bir yakıştırmadan ibarettir.

Farabi sadece bir felsefeci değil aynı zamanda bir bestekâr, icracı ve müzik kuramcısıydı. Çeşitli kaynaklar onun ud ve kanun çaldığını, özellikle kanun konusunda çok yeteneği olduğunu, bunları geliştirdiğini, sesin ahengini matematik hesaplarıyla birleştirdiği konusunda birleşirler.


İslam dünyasında ilk defa Kindi'nin başlattığı felsefi harekete ve onun şekillendirdiği Meşşaf akıma, kendi inanç ve kültürünün temelini oluşturan ulühiyyet, nübüvet ve mead akldesinin yanı sıra Eflatun ve Yeni Eflatunculuk' tan aldığı bazı unsuları da katarak eklektik bir sistem kuran Farabi, kazandığı haklı şöhretten dolayı Aristo'dan sonra "Muallim-i Sanf" unvanıyla anılmış­tır. "Sen mi daha bilgilisin, Aristo mu?" diye soranlara, "Eğer Aristo'ya yetişseydim onun en seçkin talebelerinden olurdum" diyerek kendinden beklenen ölçülü davranışı göstermiştir.

Farabi en büyük başarısını mantık alanında göstermiştir. Filozof kendisinden önceki yorumcuların eserlerinden de faydalanarak Aristo'nun Organon adlı mantık külliyatı kapsamına giren her kitap üzerinde çalışmış; tefsir veya muhtasarlarını hazırlamak suretiyle bu külliyatın incelenmedik ve açıklığa kavuşturulmadık hiçbir noktasını bırakmamıştır.
  • Hakkında bir rivayet
  • Beyhaki'nin aktardığı bir rivayete göre Büveyhoğullarının veziri ve dönemin büyük bir yazarı olan es-Sahib İsmail bin Abbâd, Farabi'nin Tebriz'de olduğunu öğrenince, Rey şehrindeki sarayında görmek istemiş. Farabi bir gün Türk kıyafetlerine bürünüp, kendisini tanıtmadan es-Sahib'in toplantısına gitmiş. Onu tanımayanlar giyim kuşamıyla alay etmişler. Sonra Farabi çalgısıyla herkesi uyutacak bir parça çalmaya başlamış ve herkes ölü gibi uykuya dalmış. Sonra da çalgısının üzerine "Farabi yanınıza geldi, onunla alay ettiniz; o da sizi uyuttu, sonra kayboldu" yazarak orada bırakmış. Es-Sahib ve misafirleri uyandıklarında ne olduğunu anlamışlar ama iş işten geçmiş. Arkasından gönderilen kişiler Farabi'yi bulamamış ve Es-Sahip hayatı boyunca buna üzülmüş.

Bu yazı Türkiye Diyanet Vakfı'nın İslam Ansiklopedisi'nde ki bilgilere göre düzenlenmiştir.



#Farabi
#Arsito
#İslam Felsefesi
7 yıl önce