
“Ebubekir bizim efendimizdir, efendimizi azad etmiştir.”
Bu sözlerin sahibi Hazreti Ömer, ilk müslümanlardan iki mübarek insana işaret ediyor.
Sıddık-ı Ekber’le müezzinlerin piri, İslam2ı çilekeş muvahhidi için kullandığı bu ifade ne kadar dikkat çekici. Onlar, bir bütün olarak hepsi, ashabı kiram bizlerin efendisidir. Çünkü onlar ömürlerini kutlu bir davaya adamış, Efendiler Efendisine arkadaşlık etmiş, O’nu yalnız bırakmamış yıldız şahsiyetlerdi.
Allah Resulüne (SAV) o denli bağlıydılar ki, yoluna baş koymuş, en ufak bir zararın gelmesi bir yana, ayağına bir diken batmasına gönülleri razı olmazdı.
Bu ölçüde sevdikleri, bağlandıkları, itaat ettikleri, Resülün, bir gün aralarından ayrılması elbette onları çok etkileyecekti. İnanamayacaklardı. Allah Resulünün vefatını akılları almayacaktı.
‘Her kim ‘Muhammed öldü’ derse vallahi boynunu vurdururum, sözü bu psikolojiyle söylenmişti.
Ama O da, bir insandı. Her canlı gibi ahirete göç edecekti. Ve etti de...
Hz. Muhammed’in (SAV) vefatının bıraktığı etki tüm sahabe için büyüktü.
Bilali Habeşi de çok yaralanmıştı. Her dem yanında olan, namaz vakti mü’minleri ibadete çağıran Bilal; nasıl ezan okuyacaktı?
“Kalk Ey Bilal! Ezan oku ve bizi rahatlat.” Diyen bir ses, nebevi ses yoktu artık.
Madem O yoktu, ezanı aynı şevk ve heyecanla okuyamazdı Bilal ve okumadı da.
Madem O yoktu, orada bulunması kendisine her an acı veren, hüzün veren Medine’de bulunmasına da gerek de yoktu. Ve bulunmadı da.
Cihada katıldı, fetihlerde bulundu, sonunda Şam’a yerleşti.
***
“Ey Bilal, beni ziyarete gelmeyecek misin?”
Soruyu soran Allah’ın Resulü idi. İyi ama O vefat etmemiş miydi? Demek ki bir rüyaydı bu. Rüya ama bir soru, bir istek ve adeta bir emir vardı bu rüyada.
Artık O çağırır da icabet edilmez miydi?
Doğru Medine’ye koştu.
Eski günlerini hatırladı yeniden, dostlarıyla sohbet etti. Hasan’la, Hüseyin’le ve onların ricasıyla karşılaştı. Şimdi ne yapacaktı? Onları red edebilir miydi?
Ve bir fecir vakti, elini kulağına atarak, Ezan-ı Muhammediyi okumaya başladı. Ama ne okuyuş!
Her cümlesinde Resul sevgisi, özlemi vardı. Yıllardır kulaklar bu sesi duymamıştı. İnsanlar akın akın mescide koştular. Bilal gelmişti, ezan okuyordu. Yoksa Resulullah da mı gelmişti. Ruhaniyyetini hep beraber hisseden coşmuştu, duygulanmıştı. Başta Bilal olmak üzere herkes ağlıyordu. Gözler bir pınar misali boşalıyordu.
Bilal-ı Habeşi ezanı bitirmişti ama kendisi de bitmişti.
Ne kadar da çok özlemişlerdi Allah Resulünü. Hasret ne zaman sona erecekti acaba?
Ey Muhammed! Bizler, din kardeşlerin, ümmetinin aciz fertleri de seni özledik. Görmesek de, devrinde yaşamamış olsak da senin aydınlık iklimine hasretiz. Seni, sohbetini, şefaatini diliyoruz Allah’tan.
Ey Allah’ım! Bizi dostunla dost eyle. O’nunla beraber eyle...***






