
Paris Üniversitesi Uluslararası Finans bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Moncef Cheikhrouhou, Türkiye'nin büyümeye başladıktan sonra Avrupa'yı korkuttuğunu söyledi. Cheikhrouhou, 'Türkiye'nin etki alanı Akdeniz'den Batı Çin'e kadar uzanıyor. İpek Yolu canlı ve Türkiye İpek Yolu'nu yeniden yaşatabilir' ifadelerini kullandı.
Bence öncelikle bölge olarak kendi içimizde almamız gereken önlemler ve kendimizi korumamız gereken dış tehlikeden bahsetmek gerekiyor. Dış tehlikeden başlayacak olursak, dünyada kökten bir değişiklik yaşanıyor. Bu değişiklik 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla başladı. Komünizm çöktü, Sovyetler Birliği dağıldı. Ama 1989'da 'temiz kapitalizm' de ortadan yok oldu. 1989'dan beri ABD cari açığı giderek artıyor. ABD'de iç tüketim çok fazla ve bu tüketim dışarıdan alınan borçlar, krediler ile yapılıyor. ABD'nin yerinde başka bir ülke olsaydı şu ana kadar IMF çoktan müdahale etmişti ama ABD'ye asla dokunulmadı.
Krediler Japonya'dan, Çin'den ve petrol ihracatçısı Körfez ülkelerinden geliyor. Roosevelt 1945'te ilk kez bölgeyi ziyaret ettiğinde ABD deniz kuvvetlerine ait Quincy gemisinde Körfez'in önde gelenleri ile buluştuğunda Suudi Arabistan'da ARAMCO'nun ve Suudi merkez bankası SAMA'nın kurulmasına öncülük etti. Ama İran dahil, bölgenin tüm emirlerinden, krallarından ABD'yi ekarte etmeme sözü aldı. Musaddık İran'da darbe ile Şah'ı devirdikten hemen sonra ABD'nin tekrar Şah'ı göreve geri getirmesi Batı'nın Ortadoğu'daki bu krallıkları koruyacağının teminatıydı. Bu teminat, petrol gelirlerinin ABD'de toplanmasına vesile oldu.
Bugün sistem yeniden değişiyor. ABD ve Kanada kaya gazını keşfetti. Şu anda Ortadoğu çok endişeli çünkü petrol ihracatçısı ülkeler ABD'nin yavaş yavaş bölgeye ilgisinin azalacağını biliyor. Ayrıca önemli bir husus olarak ABD İran'la sorunlarını artık bitirmek istiyor. Artık herkes Ortadoğu'da bir şeylerin değişeceğini anladı. Şu anda Ortadoğu'da petrol etrafında gelişenlerden rahatsız iki oyuncu mevcut: Suudi Arabistan ve İsrail. Bunu görmemiz lazım. Sorunlar ekonomik olduğu kadar siyasi ve askeri. O nedenle korkunç şeyler yaşandığını göreceğiz.
2007'de Goldman Sachs kötü finansal enstrümanlar yani altın ve riskli krediler (subprimes) konusunda uyarılar yaptı. Herkes riskli kredilerin her seferinde daha da yüksek fiyata satılan, karşılığı olmayan, çoğunun asla açılmaması gereken, içi boş kutular olduğunu biliyordu. Bu türev balonu giderek büyüdü. Öyle büyüdü ki mesela Kıbrıs, Yunanistan gibi ülkelere tahvil vermek için kullandıkları enstrümanlar bu ülkeleri iflasa sürükledi. Dünyanın gayrisafi hasılası 74 trilyon dolarken bu finansal enstrümanların büyüklüğü 63 trilyon dolar. Bir ülkenin GSYİH'nın tamamını teminat altına alan sigorta şirketleri bu paraları nereden buluyor? Gerçek dışı ve reel ekonomiyle bağı olmayan bir finans sistemi içerisindeyiz. Mevcut finansal sistem Ortadoğu'yu adres gösteren bir mega-canavar. Eğer biz buna karşı bir şey geliştiremezsek çok büyük bedeller öderiz. Bunlar da dış tehlike.
Sabırlı bir şekilde etrafımızda, bölgemizde yeniden uzlaşı ortamı yaratmalıyız. Bugün İran'ın imtiyaz sahibi olduğu patent sayısı İsrail'in sahip olduğu patent sayısından 10 kat daha fazla. İsrail'in patent sayısı ise herhangi bir Arap ülkesinin sahip olduğundan 10 kat daha fazla. O zaman neden İran gibi bir ülke ile işbirliği içinde olunmasın? Körfezin sermayesi, İran'ın bilimsel olanakları ve Türkiye'nin sahip olduğu teknolojik alt yapı ve piyasa erişebilirliği ile yeni bir işbirliği oluşturulabilir. Türkiye'nin etki alanı Akdeniz'den Batı Çin'e kadar uzanıyor. İpek Yolu hala canlı ve Türkiye İpek Yolu'nu yeniden yaşatabilir.
Altı Körfez ülkesi yıllar önce ortak para birimi için masaya oturdu ancak merkez bankasının nerede olması gerektiği gibi saçma bir konu üzerinden başaramadılar. Bana sorarsanız bu proje de bölge üzerinde çıkar hesabı olanlar tarafından çökertildi. Ama unuttukları bir şey var: Afrika'da, Batı Afrika ülkelerine özel ve Orta Afrika ülkelerine özel olmak üzere iki merkez bankası bulunuyor ve 50 yıldır ortak para birimi kullanıyorlar. Bu ülkeler tek tek her ülkeye ayrı bir merkez bankası gereksinimi olmadığının güzel bir örneğidir.
IMF kendini geliştirebilirse dünyaya tek bir para birimi sunabilir. Benim bu projeye inancım sonsuz ve bunun üzerinde ciddi bir şekilde çalışmalıyız.
Yıllar önce (Habib) Bourguiba'nın direktifiyle Kuzey Afrika'nın ilk İslami bankasını kurdum. Ben bu bankayı 11 yıl çalıştırdım. Ancak yine de bu işte 'İslami' kelimesini hiç kullanmadım, 'katılım bankacılığı' demeyi tercih ettim. Çünkü bir hata söz konusu olduğunda İslam'ın bundan zarar görmesini istemem. İkinci olarak böyle bir bankanın müşteri kitlesinin sadece Müslümanlardan oluşmasını istemem. Mesela o dönemde Tunuslu Yahudi müşterilerimiz çoktu. Üçüncü olarak ise toplumu bölmek istemeyiz.
Çünkü bu şekilde bir bankacılık anlayışı bölgenin finans kaynaklarını bölgede tutabilecek tek sistem. İslam ve demokrasi temiz bir felsefeyle bir araya getirildiğinde büyümenin ve hatta neşetin kaynağını oluşturur. Dışarda 'borç' denen bir kanser var. Oysa ki faizin temiz olması, karın adil dağıtılması gerekir. Ve biz kültürümüzde, köklerimizde, dinimizde bu işin doğrusu olduğu halde bu kanseri taklit etmeye çalışıyoruz.
Allah Türkiye'ye selamet versin. Türkiye'de birilerinin darbe yapmaya, iktidarı devirmeye çalıştığını ve demokrasiyi yok etmeye çalıştığını biliyoruz. Bir gün uyandığımda Türkiye'ye bir saldırı, bir müdahale ya da bir darbe olduğunu duysam inanın kahrımdan ölürüm.
Batı finans sistemi kendini temizlemezse giderek fakirleşmeye mahkum, mesela ABD giderek fakirleşiyor. Oysa biz büyümek istiyoruz. Türkiye bize bunun yolunu gösterdi. Türkiye yüzde 9,5 büyümeyi başardıktan sonra Türkiye'nin aleyhinde olmaya başladılar. Batı şu an Türkiye'ye, Başbakan Erdoğan'a çok sert vuruyor. Avrupalılar Türkiye büyüdükçe 'aman Allah'ım, Müslümanlar tekrar Viyana kapılarına dayandılar' psikolojisi ile panikliyor. Bazılarına söz anlatabiliyor, beraber çalışabilir uzlaşabiliriz diyorsunuz, bazılarına ise anlatmak mümkün değil.
Mevcut IMF geliştirilebilir ve tüm ülkeleri kapsayacak bir 'süper-IMF' modeli oluşturulabilir. Dünyada 57 tane Müslüman ülke var ve bu ülkeler İslam İşbirliği Teşkilatı'nı, İslam Kalkınma Bankası'nı kurdular. Eğer beraberce IMF'de reel ekonomi ve reel finansın temsil edilmesine karar verebilirsek Türkiye, Tunus, Cezayir, Mısır, Körfez ülkeleri Suudi Arabistan IMF'de bu enstrümanların oylanmasını sağlayabilir, dövizimiz gerçekten değerlenebilir. Bu ülkeler bir aradayken IMF'de en az ABD kadar ağırlığı oluyor. Ben ömrü hayatımda bir IMF toplantısı öncesinde ortak bir kararla masaya oturduğumuzu hatırlamıyorum.