|
‘Başkanlık sistemi’ yolu ‘ileri demokrasi’den geçer

Birini izah etmeden, idrak edilmesini sağlamadan diğerini anlatmaya kalkmak bumerang etkisi yapabilir. Yani kaş yapayım derken göz çıkar; fırlattığınız o eğri alet döner gelir size çarpabilir.

Başkanlık sisteminin daha uzun süre; seçimlere kadar ve seçimlerden sonra da tartışılacağını hepimiz biliyoruz. Duyguları, hislenmeleri bir kenara bırakıp meseleye akılla bakınca olay çok daha berrak gözükebiliyor.

Türkiye, gelinen konum itibariyle yeni bir sıçramanın eşiğindedir. Neden? Çünkü üretici güçlerin önünü tıkayan siyasi ve bürokratik yapının değişmesinin gerekliliği, seçmen tarafından da anlaşılmaya başlanmış, ha kavrandı ha kavranacak noktasına gelinmiştir. Kavranamamış ise, sorun iletişimde demektir. Tek başına sayın Cumhurbaşkanı’nın yürüteceği iletişimle de bu sıçramanın gerçekleşmesi kolay değildir.

Bu bir... İkincisi, Başkanlık, etrafını kuşatan eskimiş bağlantılarından soyutlanarak tek başına tartışılırsa, totaliter sistemleri çağrıştırması son derece doğaldır. Sıkça ifade ettiğimiz gibi ‘bize özgü’ (‘Efendiler, biz bize benzeriz’) Başkanlık Sistemi’nin iletişimi, Sayın Cumhurbaşkanı üzerinden değil, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Yasası, Bürokratik Oligarşi gibi konularda çıkarılacak yeni yasalarla tahkim edilmiş bir stratejik iletişim yaklaşımıyla yürütülmedikçe, olayın şahsi bir mesele olarak algılanma riski her zaman söz konusu olabilecektir.

Başkanlık’a karşı ‘Parlamenter Demokrasi’ diye ‘dövünenlere’ en etkili yanıtı, Sayın Burhan Kuzu dün kendisiyle yapılmış bir röportajda gayet net bir şekilde vermiş:

*“Hükümet, parlamento içinden çıkıyor... Parlamentodan çıkınca da, bakanlar ile milletvekillerinin kankalığı söz konusu oluyor. Bu nedenle milletvekilleri, kendi partilerinden olan bakanların aleyhinde oy kullanmıyorlar. Bir denetim olmuyor yani. Evet, şeklen gensoru müessesi var ama bu müessese işlemiyor.

*Kanun yapma yetkisi şeklen Meclis’te. Hazırlığında yok. Müzakeresinde yok. Arka planda ne olmuş, haberi yok. Kanunların yüzde 98’i hükümetten geliyor. Geri kalan yüzde 2’si de hükümetin istediği ama kamuoyu baskısından korktuğu için dolaylı olarak milletvekillerine getirttiği kanunlar. Aslında yüzde yüzü hükümetten geliyor. Milletvekilleri ne yapıyor? Grup başkan vekillerine bakıyor. Sürü psikolojisi. Grup başkan vekili parmağını kaldırıyorsa kaldırıyor, indiriyorsa indiriyor.

*Para musluklarının milli irade adına Meclis’ten geçmesi gerekir. Şu anda öyle oluyor, Meclis’ten geçiyor. Ama ne önerge vererek azaltmak mümkündür bütçeyi ne de çoğaltmak... Bütçe konusunda da hükümetin dediği olur. Bütçe görüşmeleri aslında bir seremonidir.”

Sayın Kuzu’nun bu söylediklerini, yürütmenin, bürokrasinin ve de seçilmenin tüm süreçlerine yayabiliriz. Mevcut süreçlerin geçerli olduğu bir ortamda, hiçbir ‘kötü alışkanlığı’ değiştirmeksizin getirilecek Başkanlık yapısı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Sayın Davutoğlu’nun ve AK Parti’nin savunduğu ileri demokrasi çerçevesinde tecelli etmesi gereken bir Başkanlık anlayışından çok uzak olacaktır.

Bunu da kamuoyu ve vicdanına sadece Sayın Cumhurbaşkanı’nın liderliğinin ne kadar mükemmel olduğunu ifade ederek, değişimin liderliğini de yapmadan anlatmayı sürdürmek Sayın Cumhurbaşkanı’na yapılabilecek en büyük kötülük olur.

‘Hüzün Yüzyılı’nda hazin bir film

Sinemada bir yönetmenin şu iki farklı uca savrulmaması gerekir:

Hitler döneminin Nazi propaganda filmleri bu uç noktalardan biridir. Diğeri ise sinema sanatının, iletişim disiplininin ağırlıklı bahislerinden biri olan Algılama Yönetimi kurallarının tamamen dışında, ‘gerçekler üzerinden’ değil, ‘çıkarlar’ üzerinden yürütülen stratejilerin yine ‘çıkarlar’a hizmet eden aksiyonlardan biri olarak kullanılmasına alet olmaktır.

Bu ikinci meselede yani Algılama Yönetimi ile uzaktan yakından alâkası olmayan ‘çıkar aksiyonları’ndan pek çok örneği bizzat biz bu satırlarda yazdık, altını çizdik. ‘Kül yutmayız’ demek için değil, tamamen meslek alanımız olan iletişimin saygınlığına halel gelmesin diye... Yaptığı işi sevip saymayan, üzerine titizlenmeyen meslek erbabının bizzat içinde soluk alıp verdiği iş alanında, mebzul miktardaki yanlış ve daha da ötesi yalanın köpürtülmesine geçim sıkıntısı dışında neyin veya nelerin neden olduğunu hep merak etmişimdir.

Sinema sanatında ustalığını artık kanıtlamış bir yönetmen olduğu iddia edilen Fatih Akın’ın, bu sanat alanında ‘biçim, fenomen, içerik ve öz’ açısından hiç de önemli sayılmayacak bir film yapıp, bu filmin dünya ölçeklerindeki ‘çıkar aksiyonları’na hizmet eden stratejilere katkı sağlayacak bir ‘eylem biçimi’ seçmesindeki amacı ancak yukarıda sözünü ‘iki uç’ çerçevesinde anlamamız mümkün olabilir.

‘Moskova’da 1915 Özrü’ gibi bir gazete başlığı altında yönetmenin, Ermeni diyaspora temsilcilerinin halet-i ruhiyesine hayranlıkla teslim oluşunun ipuçlarını veren haberi okuyunca, ‘Hüzün Yüzyılı’nda hüzünlenmemek elde değildi.

Fatih Akın’ın ‘Kesik’ filminin Rusya’da gösterime girecek olması nedeniyle Moskova’da Yeni Nahcivan ve Rusya Ermeni Kilisesi Piskoposu tarafından kabul edilmesi ve “1915’de Ermeniler’e yaşatılan acılardan” dolayı şahsı adına özür dilemesi, Piskopos’un da Akın’ı çok takdir eden konuşması, bu haberin Rus basınına servis edilmesi, belki bizim Kamu Diplomasisi çalışmalarımıza ciddi bir çelme olarak pekâlâ yorumlanabilirdi. Fakat film hem teknik hem öz açısından iç tutarlılıktan o kadar yoksun ki, bu kötü film, yaratabileceği etki anlamında böyle bir kaygıya düşülmesini kendiliğinden engelliyor. Bazı eleştirmenlerin ‘Ermeni diasporası çekse bundan daha da abartılısını çekemezdi’ dediği film, gösterildiği ülkelerde nasıl çakıldıysa Rusya turnesinde de çakılacaktır.

Türkler dahil pek çok ulusun oradan oraya savrulduğu, büyük kayıplar yaşadığı, olağanüstü acılar çektiği bir yüzyılın içinden sadece 1915’i çekip almak en azından diğer uluslara karşı haksızlıktır. “Hüzün Yüzyılı” diye tarihe geçecek 20. yüzyılı sadece abartılı bir şekilde tek bir ulusun meselesi olarak anlatmaya kalkmak için Fatih Akın olmak lazım herhalde.

#Cumhurbaşkanı
#Başkanlık Sistemi
#Parlamenter Demokrasi
9 yıl önce
‘Başkanlık sistemi’ yolu ‘ileri demokrasi’den geçer
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti