|
İlişki ile iletişimin farkını bilmeden olmaz…

Türkçe"de 75.000"den fazla kelime varmış (Türk Dil Kurumu). Çalışan bir üniversite mezunu dilimizi 2-3 bin kelime ile konuşuyormuş. Halkın günlük konuşma Türkçesinde kullandığı kelime sayısı ise 200 – 500 arasıymış… SMS, twitter gibi ortamlardaki koşullar nedeniyle bu sayı daha da aşağılara düşüyormuş. Yakında bir kısmımız bir iki slogan atıp ses çıkararak anlaşmaya çalışacak.

Türkçe"yi 500 kelimenin üzerinde konuşan herkesin en sık kullandığı iki kavramdan biri "ilişki"dir, diğeri ise "iletişim"… Buna rağmen bu kadar aşina olduğumuzu zannettiğimiz bu iki kavramın arasındaki farktan bihaberizdir. Kulaktan dolma, kırık dökük bir iki kelamımız ve cahil cesaretiyle ileri süreceğimiz bir iki fikrimiz illâ ki vardır; ancak aradaki farkı genel geçerli bir tanımla açıklamaktan çok uzağız.

Eğer farkı siz de net olarak bilemiyorsanız, hiç üzülmeyin… Yalnız değilsiniz. Bugüne kadar üniversitedeki derslerde ya da hasbelkader verdiğimiz konferanslarda, tatmin edici bir yanıt almak mümkün olamadı.

"Ne önemi var kardeşim. Ha ilişki ha iletişim… Ne fark eder?" diye topu taca atanlar…

Ya da "İlişki, iletişimin şöylesi böylesidir", "İletişim, ilişkinin şu halidir" diye açıklama getirmeye çalışanlar… Hayat onları ilişki ve iletişim sorunlarıyla karşı karşıya getirdiği ana kadar idare ederler durumu… Sonra sorular başlar… Hasta olunca doktora gitmek gibi çözüm aramaya başlarlar… Genellikle de o zaman geç kalınmış olur…

Örneğin tanım getirmeden şu söylemi nasıl kavrayacağız: "Devletten devlete ilişki olur (diplomasi), devletten halklara ise iletişim (kamu diplomasisi). Ülke olarak dilediğiniz kadar ilişkileriniz kuvvetli olsun, iletişiminiz zayıfsa –ki bizimki öyle- ilişkileriniz her zaman kırılgan olacaktır. Kamu diplomasisi ile desteklenmeyen diplomasi, "yaya" ve/veya "topal" kalır…"

Önce bir iki örnekten yola çıkalım:

Cansız maddelerle –metafizik kabiliyeti olanlarımız hariç- sadece ilişkimiz olabilir. Örneğin arabamızla, saatimizle, evimizle… En tartışmalı konu ise cep telefonu ve bilgisayarla olan durumumuzda ortaya çıkar. Bazıları bunlarla "iletişimimiz" olduğunu düşünürler…

Oysa bunlar sadece birer "hızlandırıcı araçtır". "Kendiliklerinden" bir şey yapmazlar. İnsanlar bunları nasıl programlarsa öyle işlev görürler. "Perpetuum Mobile" (kendiliğinden sonsuza kadar hareket eden sistemler) ya da "kendi kendine düşünen, hisseden robot" (yani insanın bizzat kendisi) yapılamayacağı için de bunlarla ancak bilim kurgu filmlerinde iletişim kurulabilir.

Zihinsel ya da duygusal "yeniden üretimi" olmayan ya da durmuş insan ve diğer canlılarla da iletişim kurmak mümkün değildir. Onlarla da sadece ilişki kurulabilir…

Şöyle özetlenebilir söylediklerimiz. İlişkinin özünde değişim yoktur. Olduğu gibi kabullenme vardır. Ve arka planında iki duygu çalışır: Fayda ve/veya haz!..

İletişimin ise özünde "değişim" vardır. Karşındakinde "fikir, duygu ya da davranış değişikliği"… Onu alma bunu al!... O partiye değil bu partiye oy ver! Öyle düşünme böyle düşün! Onu sevme beni sev!..

İlişki ve iletişimin biri diğerinden daha iyi ya da daha doğru değildir. İkisinin yeri ve zamanı vardır. İkisi de doğru yönetilmezlerse insana sorun yaşatırlar…

İlişkiyi yönetmeniz gereken yerde iletişime odaklanırsanız, hüsrana uğrayabilirsiniz. Tersi durumlarda aynı hüsran söz konusu olabilir. Bir teknik direktörle futbolcu, öğretmenle öğrenci arasında iletişim olmak zorundadır da bir saatlik TV programında taraflar iletişim kurup birbirlerini değiştirmeye kalktıklarında yer yerinden oynayabilir…

Çok yaşlı insanlarla mükemmel ilişki kurulabilir ama iletişim kurmaya çalışıp onları değiştirmeye kalkarsanız, ciddî şekilde üzülebilirsiniz… İki yaş sendromu geçiren çocukla da kurulması gereken sıcak bir ilişkidir mesela, iletişim değil…

Bazı durumlarda ise ikisi birden eş zamanlı yaşanmalıdır… Eşlerin durumu böyledir mesela… Liderlerin durumu da… Liderin kitlesi ise olağan üstü iletişim kurduğu durumlarda eğer ilişkisini kaybederse ne büyük dramlarla karşıladığına tarih tanıklık etmektedir… Ya da lider kitlesiyle iletişimini koparır "Beni olduğum gibi kabul edin. Tek prototip var o da benim. Benim dünya görüşüm tek doğru olandır!" havasına girerse mesela…

İlişki ve iletişim yönetiminin metrik ölçümleme kriterleri var mıdır? Vardır tabii… Ticari hayat içinde "itibar ve kârlılığın" ölçülebilir şekilde artışı mesela… Siyasette desteğin oranı... Eşlerde mutluluk ve esenliğin hissedilen düzeyi…

Kendini ne kadar beğenirsen beğen, iletişim yönetiminde değişim ve dönüşümü ne kadar sağladığına; ilişki yönetiminde ise tarafların ne kadar haz ve/veya fayda elde ettiğine bakılır, gerisi lafı güzaftır…

Russel Crowe (da) Müslüman olur mu?

Belli ki Edirne Belediye Bakanı Sayın Hamdi Sedefçi son derece iyi niyetli hareket etmiş… Bakmış Russel Crowe memlekete gelmiş. Hemen onu makamına davet edip Selimiye Camii"nin devasa bir tablosunu hediye etmiş. Crowe, yeni filmi için havaya girmek üzere gelmiş Edirne"ye… Çanakkale Savaşı"na katılmış, sonra da ülkelerine dönmemiş iki oğlunun izini süren ve bu nedenle 1919"da ülkemize gelen bir babayı canlandıracakmış…

Buraya kadar çok iyi de. İşin armağan tarafında hafif sorun var. Türkiye"ye bir iki günlüğüne gelen yabancı mankenlerin Türk erkeklerine, Hıristiyan ünlülerin de İslam dinine acayip "mütemayil" oldukları şeklindeki genel kanımız beni benden alabilir…

Magazin basınımız mankenlere illa ki "Türk erkeklerini nasıl buldunuz?" diye sorarlar. Ünlüler ise potansiyel birer Müslüman"dırlar mutlaka… (Oysa İslam"a gönül vermiş birçok batılı büyük mütefekkir ve sanatçı –popüler olmadıkları için- gözden kaçar). Üst yapı (soft issues) konusundaki eksikliğimiz, beceriksiz terzinin teyelleri gibi sırıtır. Sanat değeri tartışılacak (daha çok "kiç" izlenimi yaratan) o kocaman tabloyu adamcağız nasıl taşısın memleketine? Neresine assın… Neden assın?.. Bunun neresi iletişim, neresi ilişki?

Bu bir..

Bir de Türkiye"de çekilmiş bir tane Batı filmi gösterin ki, bizimle ilgili olumlu mesajlar versin. Tabii zorunlu değiller. Gelip çeksinler ne çekeceklerse de; ancak bu devlet, belediye desteğindeki iştaha ne diyeceğiz? Bond"da olduğu gibi, Liam Neeson"un filminde olduğu gibi devletten bir destek bir destek… Sonuç: Gerinin gerisi bir Türkiye algısı. Üstüne para versen bu kadar olumsuz propaganda yapamazsın…

İnşallah bu kez hüsranlara bir yenisi eklenmez…

11 yıl önce
İlişki ile iletişimin farkını bilmeden olmaz…
Asperger sendromu
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak