|
Ezbere mahkum

En yüksek sesle söylenen sözlerden aramızda konuştuklarımıza kadar dile getirdiğimiz her şey size de daha önce duyduk-larınızın tekrarıymış gibi gelmiyor mu? Bu dejavu hissi bir yanılsama olarak mı ortaya çıkıyor, zihnimiz bize böyle bir oyun mu oynuyor; yoksa gerçekten söylediğimiz sözlerle sürekli kendimizi tekrar mı ediyoruz?

Gazete manşetlerine bakın, yüksek volümlü söylevlere bakın, önemli günler için kurduğumuz cümlelere bakın, duygularımızı yansıtan ifadelere bakın, tartışırken dile getirdiğimiz fikirlere, çeşitli mecralarda ardı ardına eklediğimiz paylaşımlara bakın... Bütün bunlar daha önce de ayniyle işittiğimiz şeyler değil mi? Ben hemen her günü bu dejavu döngüsünün içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum kendimi. Sanki daha önce bin kez seyrettiğim bir filmi bin birinci kez izliyor gibiyim.

Neden birbirinin aynı cümlelerle konuşup tartışmaya, kendimizi, duygularımızı, fikirlerimizi aynı ezber üzerinden ifade etmeye böylesine mahkum bir hale geldik? Belki sürekli ve döngüsel biçimde hep aynı şeyi, hep aynı günü, hayatın hep aynı versiyonunu yaşamaya kendimizi mecbur ettiğimizden...

“Hayat denilen kısır döngü öyle bir genişler ki başladığın yeri unutursun. Onun için yaşlıların gözleri bozulur; aynı yerden tekrar geçtiklerini anlamasınlar diye. Kısır döngüye karşı doğal bir savunmadır aslında; körleşme.” diye yazmış ‘Daha’ kitabında Hakan Günday.

Hayatın en temel meselelerinden en kişisel detaylara kadar her konuyu başkalarından duyduğumuz, ortamda dolaşıp duran ve artık bir kalıba dönüşmüş; dolayısıyla zihinsel ve kalbi derinliğini, anlamını, muhtevasını, doğurganlığını büyük ölçüde yitirmiş sözlerle anlamaya ve anlatmaya çalışıyoruz. Buradan anlamlı herhangi bir netice hasıl olmuyor tabiatıyla. Sadece klişeleri klişelere bağlıyor, tekrarı çoğaltıyoruz. Bu döngüsel kilitlenmenin sebebi; artık yeni hiçbir şey yaşamıyor, hayata bir yenilik, farklı bir derinlik, dünyamızı genişletecek bir başkalık ekleyemiyor oluşumuz muhtemelen. Sonucu ise; zihnimizi ve kalbimizi bu döngüden kurtaramadığımız için içine düştüğümüz fasit dairenin dışına çıkamayacak hale gelmemiz olabilir.

Hazreti Mevlana, “Artık yeni şeyler söylemek lazım” derken, muhtemel ki varlığın statik olmayan akışkan ve sürekli yenilenen tabiatına bizim de canımızla, insanlığımızla, idrakimizle uyum sağlamamızın gereğine, aksi halde donuklaşacağımıza vurgu yapıyordu. İnsan, hayatını adeta bir fotoğraf karesi gibi sabitleyerek yaşadığında can ırmağının akışını durdurmuş oluyor, o akış durduğunda sadece hayat değil, hayatı anlamlandıran diğer her şey de hayatiyetini kaybediyor, kendini yenileyemiyor, dolayısıyla alemin hakikatinden kendine düşen hikmet payını da alamaz oluyor.

Ezberi bozmak için önce buna niyetlenmek gerekiyor. Sonrasında da ezberi bozmak üzere hayatımıza kodlanmış en sinsi ezberleri bozmakla işe başlamak...

“Modern olmak, bizlere serüven, güç, coşku, gelişme, kendimizi ve dünyayı dönüştürme olanakları vaat eden; ama bir yandan da sahip olduğumuz her şeyi, bildiğimiz her şeyi, olduğumuz her şeyi yok etmekle tehdit eden bir ortamda bulmaktır kendimizi” diyor ‘Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’ kitabında Marshall Berman.

#Mevlana
#Marshall Berman
#Hakan Günday
1 yıl önce
Ezbere mahkum
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset