|
Her şeyin yenisi

Hayatlarımızın en acınası yanlarından biri, sürekli ‘yeni’sinin çıkmasını beklediğimiz şeylerle oyalanıp dururken eskiyip gidiyor olmamız... Yeni bir cümle, yeni bir duygu, yeni bir fikir, yeni bir zafer, yeni bir imkan, yeni bir yol, yeni bir hayat... Mütemadiyen açız, çünkü doymaya kapalıyız. Gelecek olana çevrili gözlerimiz, elimizdekine kayıtsızız. Doğru dürüst yaşamadan yumaklayıp atıyoruz her şeyi, sırf daha yenisini beklediğimiz için... Neden beklediğimizi, neyi beklediğimizi bilmeksizin...


“Neden biraz kendini yenilemeyi denemiyorsun?” dedi genç olan. “Ama benim hiçbir şeyim eskimiyor ki!” dedi orta yaşlı olan.

“Bana öyle geliyor ki, genellikle, bir insan her şeyden hevesini aldı mı, yaşamdan da aldı demektir. Çocukların kendilerine göre hevesleri vardır, gençler onların eksikliğini duyar mı? Yeni yetişmeye başlayanların da hevesleri vardır, orta yaş denilen çağda onlar artık aranır mı? O çağın da hevesleri vardır ve bunları da yaşlılar aramaz. Yaşlılıktaki hevesler, en son heveslerdir. Öncekiler gibi onlar da gelir geçer ve o zaman yaşama doymuş olmak, ölüm zamanının geldiğini gösterir” diyor Romalı bilge Cicero. Doymayı bilmezliğin hüküm sürdüğü zamanımızda bir şey ifade ediyor mu acaba bu sözler?

Bir evin içini kıyı köşe dolandık. Bir sokağı boylu boyunca yürüdük. Bir caddeyi bir uçtan bir uca katettik. Bir şehri doya doya yaşadık. Yaptık mı? Yapmadık! Yaşamadık! Biz sadece her şeyi tükettik. Her fotoğrafta minicik bir an sadece, gülümsedik. Sonra geçtik. Hiçbir şeyin içinden geçmedik, yanından geçtik. Gelip geçtik. O sebeple ki, aradığımızda bulamıyoruz kendimizi, ne evin, ne sokağın, ne caddenin, ne şehrin içinde! Ve ne o anlık gülümsemelerin içinde...

Kendini bilmelisin... Belki çağırdılar seni, belki söylediler ismini... Kim olduğunu bilmediğin için, onları işitmedin!

Bir de şunu düşünün; hiç kimsenin sahip çıkmadığı bir yara ne hisseder?

“Anlama beni dedim, beni asla anlama/ Çünkü bu kertenkele taşımı oynatıyor/ Atıyor iplerini kalbi zapteden yama,/ Kama derin bir suda bir şeyi kanatıyor...” diyor ‘Şiirler Çağla’da Süleyman Çobanoğlu.

“Neden hep tek başınasın?” diye sordu başını kaldırarak Palyaço. “Çünkü kimse benimle yürüyüşe çıkmak istemiyor!” diye dert yandı yukarıdan ip cambazı.

Nasıl oluyor? Hiçbir şiir tam olarak aklımda kalmadığı halde aklım hep şiirlerde kalıyor.

Durdu, derin bir nefes aldı. Sonra ucundan tutarak kitabın ağır kapağını zorlukla da olsa hafifçe aralamayı başardı. Dışarıya biraz ışık sızdı. Bir derin nefes daha aldı, bu defa bütün gücüyle asılarak kapağı kendine doğru çekti. Kapak bir insanın girebileceği kadar aralanmıştı. Hemen atladı içine. Ardından kapak büyük bir gürültüyle kapandı. Kütüphanede bulunanlardan bazıları kafalarını kaldırıp sesin geldiği yere doğru merakla baktılar. Sonra her şey eski sıkıcı haline döndü.

İnsanı bir kere içine aldı mı bir daha bırakmayan kitaplar da var.

“Bin bir türlü kitap okudun da” dedi meczup, “cana şifa bir mânâya dokundun mu?”

#Süleyman Çobanoğlu
6 yıl önce
Her şeyin yenisi
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak