|
15 Temmuz şehitlerinin aileleriyle bir gün

Antalya'dayım...



15 Temmuz'da göğsünü kör kurşunlara siper etmiş...



Çıplak elleriyle, tankları durdurmuş...



Kendi yere düşmüş, ama bayrağı yere düşürmemiş...



“Baş komutan, sokağa çıkın dedi, ölmek var, dönmek yok"

deyip sokağı çıkıp toprağa düşmüş...



Kanıyla, memleketin toprağını sulamış...



Vatan evlatlarının... Analarıyla, babalarıyla, bacılarıyla, gardaşlarıyla, çocuklarıyla birlikteyim.



Antalya'dayım.



Şehitlerin, ellerini öptükleriyle...



Yar deyip sımsıkı sardıklarıyla...



Evlat deyip başını okşadıklarıyla birlikteyim...



Antalya'dayım...



15 Temmuz'da biz bugün rahatça Antalya'lara kadar gelebilelim... Memleket FETÖ'cü alçaklar eliyle gavura teslim edilmesin... Ve ezanlar susmasın, bayrak inmesin diye toprağa düşmüş yiğitlerin, geride bıraktıklarıylayım.



Antalya'dayım...



Bembeyaz bir salonun kırmızı loş ışıkları arasında birbirine selam veren... Sanki

“galu bela"

dan bu yana birbirini tanıyormuşcasına samimiyet kuranların arasındayım....



Antalya'dayım.



Şehitler tepesine 15 Temmuz gecesi yolculağa çıkmışların, dünya bakiyeleriyle birlikteyim.


«««



Kiminin acısı hala taptaze... Gözleri kızarmış az önce gözyaşı dökmekten.



Şehidin fotoğrafını gösterip “Ben bakmaya kıyamazdım, ama ona kıydılar" diyor bir başkası...



Kimi, yeniden tutunmuş hayata, tebessümle bakıyor etrafa... “Onu bizden çok seviyormuş önce onu aldı Mevlam" diyor ötekisi.



Kiminin olup biten umurunda değil, dalıp dalıp gidiyor gözleri.



Antalya'dayım, 15 Temmuz Derneği'nin şehit ailelerini bir araya getirme vesilesiyle buradayım.


Akşam yemeğinde bir ara yanıma

Sivas Suşehri'nden Hüseyin Deniz

ağabey geldi. Bana oğlunun şehadetini anlattı. O anlattı ben dinledim. Ama dinlemeden daha çok onun yüzündeki derin çizgilere, dalıp dalıp gittim.



“Biz Anadolu'danız nasıl sokağa çıkmayacaktık..." diyor. Oğlu

Soner

'le gururlanıyor.



Dedim ki “Senin yerinde kim olsa gururlanır. Oğlun sayesinde biz şimdi burada bu salonda oturmuş yemek yiyoruz."



Masada sevgili kardeşim

Şehit Mustafa Cambaz

'ın

eşi ve oğlu Alpaslan

da var...



Alpaslan'la en son

Yeni Şafak

'ın Topkapı'daki Merkez Binası'nın merdivenlerinde

Cambaz'ın tabutunun başında

görüşmüştüm. O gün de mağrur, bu gün de...



Bir farkla... Alpaslan'ı Mustafa sağken bir kaç kez görmüştüm. Hatta birlikte seyahat te etmiştik. “Nasıl olsa başımda babam var" diye sorumluluk almaktan biraz uzak dururdu. Bugün artık Cambaz'ın yerini o almış. Annesinin yanı başında evin reisi kıvamında.



Yenge hanımı umarsız gördüm. Önceden yani Mustafa varken, daha çok gülüyordu hatırlıyorum. Bugün o gülen yüzünden eser yok; ama hayat devam ediyor işte....



***



Antalya'dayım şehit aileleriyle birlikteyim...



Her birinin anlatacak o kadar çok şeyi var ki... Oğluna, babasına, gardaşına ait...



Birbirlerine anlatıyorlar, bizlere anlatıyorlar... Gurur duyorlar. Duysunlar da zaten.



Onları buralarda yalnız bırakmayanlar da var...



Başta Emine Erdoğan hanım efendi, Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya gibi.



Emine hanım bir yetimin başını okşuyor, az önümde...



Fatma Betül hanım bir şehit eşine sarılıyor sımsıkı...



Bakıyorum az ilerimde

Şehit Hakan Yorulmaz

'ın babası

İsmail ağabey

gözlerinden yaş akıyor... Farkettiğimi görünce, yüreğini gösteriyor

“Taa şuramdan akıyor Hasan kardeşim"

diyerek iniliyor. Elimi omzuna koyuyorum, “

Ağlamak da mağrurlanmak da sizin hakkınız. Biz sizin evlatlarınız sayesinde şimdi buradayız"

diyebiliyorum; yalnızca.



Hiç oturasım yok büyük kocama salandoki her hangi bir masaya... Gözlerimi bir o yana bir bu yana çeviriyorum. Her masada başka bir hikaye, her köşede bir başka.



Selam veriyor mahcup, mahsun biri... Diyor ki

“Ben senin hemşehrinim. Kurşunlu'luyum. Şehit Aydın Çopur'un babasıyım. Ankara'ya gezmeye gitmişti evladım. FETÖ'cülerin kalkışmasının duyunca koşup gittiği Beştepe'de Külliye'nin önünde şehit düştü

" diyor. Mahsun ama tevekkül sahibi, yanında eşi de var. Neredeyse yaşıtız

Nurettin Çopur

'la... Ona söyleyemiyorum,

içimden “Ya Rabbim ne büyük bir tevekkül vermişsin"

diye geçiriyorum.



Yanıma dirayetli bir bey geliriyor. Diyor ki “Ben

Şehit Muhammet Oğuz Çopur'un babası polis memuru Zeki.

"



“Ben" diyor, “Ömrümü FETÖ ile mücadeleye verdim. Beni meslekten atmak için her türlü melaneti yaptılar. Ama başaramadılar. Oğlum da polisti hem de esaslı bir polis. Ama o gece tek kurşunla şehit ettiler evladımı."



Bir anda cep telefonunu açıyor, oğlunun şehit olduğu anın güvenlik kamerası görüntülerini izletiyor. Muhammet nizamiyede elinde silah vatan için vuruşuyor, sonra birden yere yığılıyor.



Düşünün

biricik evladının şehit olma anını her an yanında taşıyan bir baba var karşımda. Titriyorum.

Özenle seçiyorum cümlelerimi.



Fakat baba, mutmain. Baba, dirayetli. Baba tevekkül sahibi, “Şimdi" diyor, “Oğlumun adının verildği karakolda görev yayıporum." Gururlu...



Biz de bir söz vardır, “Acılar paylaşıldıkça hafifler" diye... Tam da o söz Antalya'da yerini bulsun için acıları paylaşmaya çalışıyoruz… Karinca kararinca.



Antalya'dayım.



Şehitlerimizin manevi ruhaniyetlerine selam duruyorum, dilimde cümlesine dualarla...


15 Temmuz'u, 15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ'cü alçaklar eliyleyle darbe ve iç işgal girişiminde bulunanları ve onlara karşı direnip şehit olanlan, gazi olan bu milletin evlatlarınını unutmak memlekete en büyük ihanettir. Unutmayacağız ve unutturmayacağız.

#15 Temmuz
#FETÖ
#Antalya
7 yıl önce
15 Temmuz şehitlerinin aileleriyle bir gün
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı