Ölülerden sabun yapılmasını iğrenç bulanlar, ölülerden ‘çelik yelek’ yapılmasına niçin ses çıkarmıyorlar?
İsrail devletini eleştiren neredeyse herkesin “anti-semitist” olarak damgalanması, size de ilginç gelmiyor mu? İsrail devletinin yaptıklarını eleştiren herkesi “anti-semitist” olarak yaftalamak “ifade özgürlüğü”nün ihlali olarak görülmüyor. “İfade özgürlüğü” eylemlerinde ve raporlarında konu olmuyor, konuşulmuyor.
Şaşırmakta haksız sayılmazdım; çünkü ‘çünkü’lerim vardı. Yahudi Hannah Arendt İkinci Dünya Savaşı’nın bizzat mağduruydu. Her şeyini terk etmek zorunda kalmış, son anda hayatını kurtararak ABD’ye göç edebilmişti.
Konuşmada sözü geçen Adolf Eichmann bir Nazi subayıydı ve 1960 yılında MOSSAD tarafından Arjantin’de yakalanmıştı. İsrail’de yargılanacaktı. Elit entelektüellerin mabedi The New Yorker dergisi, Hannah Arendt’in bu mahkemeyi dergi adına takip etmesini istiyordu. Arendt bu teklifi kabul etti ve mahkemeyi takip ederek bir yazı dizisi kaleme aldı. Bu yazılar daha sonra kitaplaştırıldı. İsrail’in engellemek için uğraştığı kitap bu kitap.
Hannah Arendt, mahkemede “kötülüğün banalliği”ni (the banality of evil) gördü. Çoğu insan gibi, cam kafesin içinde bir şeytan veya şeytani bir zeka görmedi. Nazi subayı aptal değil düşüncesizdi. Kendisine verilen emirleri, görev duygusu içerisinde, etkilerini düşünmeden, en iyi şekilde yerine getirmeye çalışmıştı.
The New Yorker’daki yazılarından sonra hakaret ve tehdit mektupları almaya başladı. Ders verdiği üniversite, kendisinden okulu bırakmasını “rica” ediyordu. Tepkiler onu ders vermekten alıkoyamadı. İlk dersinde, “Anlamaya çalışmak, affetmek demek değildir!” dese de aleyhindeki kampanyadan kurtulamadı.