|
Sosyalleşmek şart!

Benim pek ''sıkılmaya'' vaktim olduğu söylenemez. Üstelik boş vakti olup da ''ay çok sıkılıyoruuuuum bugün napsam acaba'' diye ortalarda gezenlere, hatta tutup bu soruyu özellikle de bana sorunlara çok ama çok sinir olurum.

Neredeyse günün 24 saati, (Uykumda da pek rahat durduğum söylenemez, çünkü gün boyu yaşadıklarım birer kabus olarak girerler uykuma) hiç durmadan bir şeyler yazan, çizen, düşünen biri olarak ciddi anlamda bir sürmenaj tehlikesi içinde bile olduğum söylenebilir... Aynı anda öykü, şiir, roman ve senaryo yazılamayacağını bile bile ısrarla hepsini birden yazmaya çalışırım. Dolayısıyla da yarım yarım bekleyen onlarca iş bana bakar acıklı acıklı her akşam eve gittiğimde…

Bu vicdan azaplarına her akşam yapmam gereken işler eklenir bir de… Akşamları gidip, ciddi bir menü çıkarmak zorundayım mesela evde… Benim bildiğim çocuklar aburcubura bayılır halbuki, ama yok yok yok işte benimki bildiğimiz sebze yemekleri falan istiyor işte… Üstelik eksiksiz… Aşçı mıyım ben canıııım! Üstüne tatlısı, meyvesi, sütü, yok çikolatası eklendiğinde en az 3 saat demek oluyor bu… Neyse ki 10''da kapatıyorum bazen mutfağı!

Tüm bu işleri yaparken aklım yazılarımdadır bir de.. Onlar bana ben onlara acıklı acıklı bakışırız uzun süre… Bu nedenle işte beynim durur bazen resmen, etrafımda sadece oynayan, tek kelimesini anlamadığım ağızlar görürüm… (Farkındaysanız daha gazetede yapmak zorunda olduğun rutin işlerden bahsetmedim bile… )

Keşke çaycı olsaydım bir yerde… Tek derdim sıcak ve güzel çaylar yapmak olurdu temiz bardaklarda… Türk kahvesi yapmayı pek beceremesem de onu da öğrenirdim zamanla… Beynimi doldurmazdı bunların hiçbiri, ve hepsinden önemlisi böyle boyumdan büyük işlere kalkışmaz, gider şu yukarda sorduğum soruyu başkalarına sorardım: “Ayyy çok sıkılıyorum bugün ne yapayımmmm, hı?” ( O zaman da param olmazdı o ayrı)

Tüm bunlardan yola çıkarak, yıllardır bu rutin ''kabuslarımın'' içinde isteyip de yapamadıklarımı düşünüyorum kaç gündür. En damardan hayallerimi sonraya sakladım. Bugün sadece birkaçı üstelik de en basit isteklerimi sıralayacağım…

Vaktim olsa; gider Maçka Tenis Kulübü''ne yazılırdım denize nazır kortlarda, haftada bir iki gün sevdiğim biriyle bu çok sevdiğim sporu yapabilmek için. Kulübün tesisleri İstanbul''un en güzel konumlanmış otellerinden birinin içinde… Bir tarafı ormanlık bir tarafı Boğaz… Ne önemi var ki kortların demeyin… Öyle bir ortamda insan Federer''le bile yarışabilir (Hayalinde) … Hem acayip kol kaslarım olsa mesela fena mı olurdu… Sonra koca İstanbul''da aylardır elinde raket çantası olan tek bir kişiye rastlamadığımı hatırladım… Neyse ki bu konuda yalnız değilim!

Her sabah başka bir mekanda kahvaltı ederdim zamanım olsa… Onlardan biri Taksim meydanında… Serin ve sakin Taksim meydanı sabah saatlerinde… İşyerlerine koşturmaya çalışan insanlara etrafı yeşilliklerle çevrili simit evinden bakar bakar dalga geçerdim! (Ne kötüyüm ben yaa)

Vaktim olsa, aslında sabahları erkenden kalkar önce deniz kenarında yürümeyi isterdim bir süre… Bu biraz vakit sorunu değil gerçi uyku sorunu.. Bütün gece bu işlerle uğraşıp sabahın köründe kalkılır mı; özellikle de benim gibi uykucu biri için bu neredeyse imkansız… Davul çalsalar uyanmam…

Mümkün olsa, ''hadiii byeeee'' deyip bavulumu alıp gitmek isterdim mesela istediğim zaman istediğim yerden… Gidip de bir daha gelmemek… (Böyle gidersen, gelince de bulamazsın kimseyi yerinde o ayrı) Beynimde zerre kadar düşünce kalmayana kadar gezmek isterdim olur olmaz kentlerde olur olmaz şekillerde… At üstünde, traktör tepesinde, yürüyerek, vs vs…. Gelince bulmak istediğim çok kişi olduğundan şimdilik bu hayalimi de erteledim…

15 yıl önce
Sosyalleşmek şart!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle