|
Beyaz muhafazakârlar da küskün
Yabancı servislere bilgi sızdırdığı veya bilgi ve belge sattığı gerekçesiyle muhafazakâr partinin kurucu üyelerinden birinin tutuklanmasından sonra ne düşünmeli? Herhangi bir gerekçeyle yabancı servislere bilgi sızdırmanın sözlükteki karşılığı şüpheye yer bırakmayacak kadar açık olmasına rağmen hadisenin karşılanma biçimi FETÖ’cü zihniyetin devamına işaret ediyor. Çok açık bir ajan faaliyeti ya da ihanet hadisesinin bilgi paylaşımı ve rapor hazırlama olarak sunulması anlamlıdır. Zira FETÖ elebaşının faaliyetleri ve örgüt elemanlarının gizli açık angajmanları da
sivil toplum çalışmaları
olarak sunulmuştu. Örgüt elemanları yabancı servislere doğrudan “hizmet” ederken örgüt elebaşı
Papa
’nın huzuruna kabul edilmişti.
Bilgi sızdırma ve ihanet çok açık olmasına rağmen dinler arası diyalog gibi şaşaalı sözler havada uçuşuyordu. G
örünen yüzün arkasına bakıldığında sadece Türkiye’ye değil, bütün coğrafyamıza ihanet edildiğini görebilirdik.
İHANETİN FARK EDİLMESİNDEN KORKMAMIŞLARDI
Adamların fark edilmekten endişe etmedikleri çok açıktı. Sadece “piyasa” oluşturmak için zihinlerin kuşatılması gerekiyordu.
Bu kadar açık “bilgi paylaşımı” ve “hizmet” faaliyetlerinin
üstü örtülemezdi. Dolayısıyla zihniyet dönüşümü için gerekli adımlara
odaklandılar.
Örgüt elebaşının ABD’ye sığınması da yeni dönemin ruhuna uygun olarak 28 Şubat ile ilişkilendirilerek liberal kavramların hâkim olduğu geniş bir çerçeveye yerleştirildi. Oysa Enver Altaylı gibi sembol isimlerle derin bağlantılar kurulmuş, ajanlık faaliyetleriyle bütün bir Türk İslam coğrafyası ABD’nin hizmetine sunulmuştu. Bu da ajanlık ve ihanet faaliyetlerinin tekil bir olay olmadığını, yapısal ağ ilişkileri ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyordu.
DEVA’cı kurucu üyenin faaliyetleri de bu çerçevede tekil bir durum olarak görülemez. Yapısal durumun üzerine gitmek, olaylar veya olgular arasındaki farkları belirlemek gerekir. Bütün bir coğrafyanın ABD’nin hizmetine sunulmasının derin bir tarihi olduğunu bilmeyen kalmamıştır. Derin ilişki ağları da bu uzun tarih içimde kuruldu. Olay ve olguyu birbirinden ayrıştırdığımızda dindar muhafazakârlık üzerine de çok çalışıldığı sonucunu çıkarabiliriz. Olayların içerisinde yer alan, yani bir şekilde ihanete bulaşan kişilerin sonraki nesillere bırakacakları kötü mirasa odaklanmaları gerekir. Parti başkanının açıklamaları sınır tanımadıklarını gösteriyor. Bunların da zihniyet dönüşümünü hedeflediklerini söyleyebiliriz.
Bilgi paylaşımı, açık kaynaklar, rapor hazırlama gibi yeni kavramlarla anlam belirsizliği oluşturmaya çalıştıkları çok açıktır.
Zaten uzun zamandır dış güçlerin olmadığı yönünde yoğun bir propaganda çalışması içindeydiler.
BEYAZ MUHAFAZAKÂRLAR DA KÜSÜYOR
Bu yenilerin de derin bir yabancılaşma sürecini yaşadıkları konusunda şüpheye yer yok. Daha önce Beyaz Türkler aynı yabancılaşmayı yaşamıştı. Ülke insanından umudunu kesmek gibi tuhaf bir halet-i ruhiyeye teslim olmuşlar, kendilerine özgü fikir üretememişler, zaman içinde kenara çekilmek zorunda kalmışlardı. Onlar da kaymak tabakasıydı. Muhafazakârlardan oluşan ağ insanlarının yükselişi karşısında ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Beyaz muhafazakârlar geliyordu ve kendilerine yer kalmamaktaydı. Yeni bir kaymak tabakası oluşuyordu. Kendi aralarındaki mücadeleden kaynaklanan gerilimi derin bir hesaplaşma olarak sundular ve gerilimi ideolojik bir çatışmaya dönüştürdüler.
Eskiler kenara çekilirken küskündü. Durumu anlamak yerine bu milletin yüzde yetmişi şöyledir veya böyledir gibi yakışıksız ifadelerle psikolojik bir savunma hattı oluşturdular.
Değişimi görememişler, kendileri için bir dönemin geride kaldığını anlayamamışlardı.
28 Şubat’ın sonuçlarını çok iyi analiz etmek gerekir.
Yeni dönemin ağ insanları 15 Temmuz’a kadar hüküm sürdü. İlk büyük kaybı Gezi Parkı’nda yaşadılar.
15 Temmuz’dan sonra ise umutları yok olmaya başladı. Şimdilerde Karar gazetesinin malum yazarlarının umutsuzluk göstergesi olan yazılarını bu çerçevede okumak gerekir. Artık onlar da “nasıl olsa bu halk ne verirsen yiyor” dilini benimsemeye başladı. Yazılarıyla umutsuzluklarını dışa vuruyorlar. Yakında onlar da yüzde yetmişten bahsedebilirler. Bu yeniler y
erli ve millî olanın müdahalesini
hesap edemedi. Bu sebeple yerli ve millî kavramlarına çok sert bir karşıtlık oluşturdular. Bunlar da mağlup olduklarını ve kendilerine özgü bir fikre sahip olmadıklarını anlamaya başladılar. Umutsuzluğa düşmeleri bu sebeptendir.

Pergel mecazında sabit olan ayak daha önemlidir.

#FETÖ
#ABD
#15
#Temmuz
2 yıl önce
Beyaz muhafazakârlar da küskün
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi