|
Bu dava hesaplaşma olmadan kapanmaz
Helâlleşme söylemi üzerinden yeni bir gündem oluştu ama liberal muhafazakârların otuz yıldır yaptıklarından farklı bir durum ortaya çıkmadı. Liberal muhafazakârlığın yükselişe geçtiği doksanlı yıllarda entelektüel belirsizlik hâkimiyet kurmuştu. Helâlleşme söylemini de bu genişlemenin bir devamı olarak görmemiz gerekir.
Helâlleşme bireysel bir yükümlülüktür ve kişisel hakların ihlali ile ilgili hukukî yaptırımlardan vazgeçme hakkının kullanılmasını anlamına gelir.
Kavramın her iki dünyayı ilgilendiren boyutu vardır. Fakat Müslüman inancına göre kavramın esasen ahiret hayatını ilgilendiren boyutu çok önemlidir. Bu sebeple bu dünyada iken helâlleşmek gerekir. Bu dünyada iken helâlleşmenin zorunlu hukukî adımlarının neler olduğu hususu bu yazının konusu değildir. Fakat hak kaybının giderilmesi söz konusu olduğunda kişilerin bireysel olarak muhatap alınması gerektiği konusunda tartışmaya mahal yoktur.
SİYASÎ HELÂLLEŞMEDEN BAHSEDİLEMEZ
Siyasî düzeyde helâlleşmenin mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Kişi istese de helalleşemez. Başkasına zarar veren fikirler ve davranışlar belirli dönemlerle sınırlıdır ve o dönemler geçtikten sonra artık olan olmuştur. Gerçekten zamanı geriye getirmek mümkün değildir. Toplumsal katılım gruplaşmaya zemin hazırlar ve ideolojik kamplar oluşur. Dava sahibi olmak da böyle bir şeydir. Dava kelimesinin aynı zamanda savaş anlamında kullanıldığı unutulmamalıdır. S
iyasî düzeyde helâlleşmek istenilse de bunun bir karşılığı olamaz.
Dönemler değiştikçe şartlar değişir. Bu da helâlleşmenin kapsamına girmeyen bir durum ortaya çıkarır.
HELÂLLEŞME İLE KİŞİSEL MAĞDURİYETLER GİDERİLİR

Kişisel hakların ihlali ile ortaya çıkan mağduriyeti gidermek için telafi müessesesinin harekete geçirilmesi zorunludur. Maddî bir kayıp söz konusu ise giderilmesi ya da yine karşılıklı anlaşma yoluyla helâlleşme olabilir. Fakat siyasî kamplaşmada durum tamamen farklıdır. Kişi veya kişilerin kamp arkadaşlarının fikirleri ve davranışlarıyla ilgili herhangi bir sorumluğu üstlenmesinin anlamsız olduğu çok açıktır. Dönemler değiştikçe şartlar da değişecektir. Bu sebeple sorumluluktan bahsetmemiz gerekir. Örneğin FETÖ’nün “günah”ı bireysel ve toplumsal düzeyde yol açtığı zararlardan daha kapsamlıdır. Bunun helâlleşme ile çözülebilecek bir sorun olduğunu kimse söyleyemez. Örgütlü hareket devam ettiği sürece bireysel pişmanlıklar ancak “şeriat” karşısında bir anlama sahiptir. Helâlleşme ile beklenen veya umulan kurtuluşa erişip erişemeyeceği sorusuna bizim cevap vermemiz neredeyse imkânsızdır. Bahsi geçen kurtuluşun bu dünyayla ilgili bir hesaplaşma olmadığı da çok açıktır.

SİYASÎ SORUMLULUK GEREKİR
Bireysel helâlleşme vazgeçmekle hayata geçer. Haksızlığın giderilmesi esastır.
Demokrasilerde siyasî sorumluluğun bedeli konusu da bu yazının kapsamı dışındadır. Ama seçimlerin hesap vaktine işaret ettiği konusunda tartışma yoktur. Eğer siyasî anlamda bir helâlleşmeden bahsediliyorsa bunun gereği fikirlerden veya kamptan vazgeçmek anlamını taşır. S
iyasî partiler fikrî düzeyde kendi geçmişi ile hesaplaşabilir.
Onların ortaya koyacağı fikirler ve geliştirecekleri davranışlar hesaplaşmanın sahiciliği hakkında bir fikir verebilir. Bu da kamusal fayda açısından oldukça önemlidir. Hâlbuki eskiye nazaran kamplaşmanın daha da derinleştiği bir dönemden geçiyoruz. Bugünkü kamplaşmanın şiddetiyle geçmişte önem arz eden ideolojiler dahi önemini yitirdi.
Türkiye yeni ve kökleri çok daha derinlere inen bir kamplaşmayı yaşıyor.
Yazının başında da belirttiğim gibi bu kamplaşmanın şiddetini liberal muhafazakârlıktan beslenen anlam belirsizliği arttırmaktadır.
KİM KİMİNLE HESAPLAŞACAK
Liberal muhafazakârlar Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan siyasî durumu lehlerine çevirebilmek için kendilerini açıkça ABD tarafında konumlandırdı. İdeolojilerin hükmünü yitirmesi de bu konumlanmanın kapsamını göstermekteydi. 28 Şubat’ı mağduriyetler açısından ele almak doğru değildir.
Bir davaya sahip olan insanların mağduriyetinden bahsedemeyiz. Mağlup olurlar ya da zafer kazanırlar.
28 Şubat’ta ideolojik görüşlerden bağımsız olarak bir kamplaşma yaşandı. Çevik Bir ile FETÖ’cüleri bir araya getiren ABD tarafında olmaktı. Bireysel bir kavga içinde değildik. 15 Temmuz’da ABD’nin FETÖ eliyle Türkiye’ye müdahale ettiği bilinmeyen bir husus değil.
28 Şubat’ta şekillenen yeni kamplaşmanın hesaplaşması 15 Temmuz’da yapıldı.

Helalleşme söyleminin hedefinde 15 Temmuz’da ABD müdahalesini önleyenlerin olmadığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem o dava kapanmadı hem de yeni kamplaşma çok daha şiddetlenmektedir. Bu, hesaplaşma olmadan kapanacak bir dava değildir.

#28 Şubat
#15 Temmuz
#FETÖ
#Çevik Bir
2 yıl önce
Bu dava hesaplaşma olmadan kapanmaz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi