|
Coğrafyamızda dalga dalga yayılan yeni tutum

2013’te Mursî hükûmetinin darbeyle devrilmesinden sonra Türkiye ilkeli bir tutum takınarak Mısır’da yeni yönetimi meşrulaştıracak herhangi bir adım atmadı. Aynı dönemde Batılı devlet başkanları, darbeci Sisi ile ilişki kurmak için adeta yarışa girmişti. Bu durum Türk ve İslam dünyası ile Batı arasında yeni bir ayrışmanın başladığını göstermekteydi. 1990’lara ve 2000’lerin ilk on yılına damga vuran ABD işgalinden sonra Batı ve İslam dünyası “ideolojik kopuş” yaşayacaktı. 1990’ların başından itibaren ABD, İngiltere ve Fransa öncülüğünde yeni bir işgal dönemi başlamış, özellikle Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinde iç savaşa neden olunmuştu. ABD öncülüğünde Irak’ın işgalinde görünüşte de olsa yönetim biçimleriyle alakalı bir söylem tutturulmuştu fakat Arap Baharı sonrasında bundan da vaz geçildi. Batılı ülke liderleri “siyasal İslamcı” olarak nitelediği Mursî yönetimine karşı darbecileri destekleyerek Doğu ve Batı ilişkilerinde “ideolojik kopuş” dönemini başlatmış oldu. Bu yeni dönemin esas olarak sokakları etkileyeceğine dair herhangi bir işaret yoktu.

Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinde 20. yüzyılda bağımlılık ilişkileri çerçevesinde kozmopolit yapılar ortaya çıkmıştı. Bunlara “bağımlı yapılar” adını veriyoruz. Bağımlı yapıların ideolojik kimliklerden uzak bir kültür alanından devşirdiği güç, siyasal düzlemde de ciddî bir baskı oluşturmuştu. Bu yapılar, 1990’ların başındaki Yeni Haçlı Seferleri ile birlikte Türkiye gibi ülkelerde güç merkezi oldular. Emperyalist devletler tarafından desteklenen bağımlı yapılar, Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinde de yeni bir elit sınıf olarak yükselmişti. Bulundukları ülkelerin geniş toplum kesimleri ile ilişki kurmaktan kaçınan bağımlı yapıların kimlikleri de bu ilişkisizlik üzerinden inşa edilmişti. Kozmopolit bir kültür inşa edilmekteydi.

Türkiye, Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir’in tecrübesini farklı açılardan ele almak şaşırtıcı sonuçları gösterebilir. Türkiye bağlamına Kafkasları ve Balkanları dâhil edebiliriz. Bu geniş coğrafyanın karşılıklı etkileşime çok açık olduğu ve “kültürel geçişler”in şaşırtıcı olmayacağı açıktır. Bu sebeple “sokaklar” ve “bağımlı yapılar” arasındaki gerilim ve çatışmanın coğrafyanın geneline has bir durum olduğunu tespit etmemiz gerekir. Mursî’nin darbe ile iktidardan uzaklaştırılmasından sonra Türkiye’nin genel olarak sokaklara seslenmesi kaçınılmaz bir sonuçtu. Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinde elitist yapılar Erdoğan’ın mesajlarına duyarsızdı. Bu sebeple 2013’ten sonra Erdoğan’ın neredeyse bütün mesajları coğrafyanın sokaklarına yönelikti. Türkiye ve Mısır aynı anda içeriden teslim alınmak istenmişti ve buna bir cevap geliştirilmesi gerekiyordu. Eğer Türkiye, Mısır’ın yeni yönetimi ile ilişki kursaydı özellikle Arap sokaklarında herhangi bir karşılık bulamazdı.

Fransa’da askerlerin Emmanuel Macron, bakanlar, milletvekilleri ve generallere hitaben yayımladığı bildirinin doğrudan İslam dünyasını hedeflediğini görmek gerekir. Fransız askerlerin şu cümleleri önemlidir: “Aramızdan bazıları Afganistan, Mali, Orta Afrika ve diğer yerlerde düşman ateşini gördü. Bazıları görev arkadaşlarını kaybetti. Topraklarımızda taviz verdiğiniz İslamcılığı yok etmek için canlarını ortaya koydular.” Bu cümleler ideolojik kopuşun kapsamı ve ne türden sonuçlar doğuracağı hakkında fikirler verir. Müslümanların doğrudan hedefe konulduğu açıktır. Kolonyalist tarihinin kaçınılmaz bir sonucu olarak Fransa’ya göç eden Müslümanlar ve yabancılar düşman olarak tanımlanmıştır. Batı’nın İsrail’in Filistin’de sergilediği vahşete açıktan destek vermesi ve İslam dünyasının bağımlı yapılarının da bu vahşeti meşrulaştırması sistemli bir duruma işaret eder.

Bağımlı yapıların coğrafyanın geleceğini doğrudan etkileyecek konularda Batı yanlısı bir tutum takınmaktan vaz geçmediğini söyledik. Bu yapılar “siyasal Hristiyanlık” ve “siyasal Yahudilik” örneklerini de görmezden gelerek coğrafyaya sırtını dönmeye devam edecek. Fakat bunun karşısında da sokakların yeni bir kimliği inşa ettiğini görmemiz gerekir. İsrail’de yaşayan ve asimilasyona uğradığı düşünülen Arapların dahi yeni kimliği benimsediğinden bahsediliyor. Avrupa’nın farklı şehirlerindeki Filistin’e destek yürüyüşleri sürecin ne kadar dinamik olduğunu gösterir. Avrupa’da yaşayan Müslümanların İslam dünyasının sorunlarına sırt çevirmediği anlaşılıyor.

ABD, İngiltere ve Avrupa’nın en önemli şehirlerinde sokaklar coğrafyamızın sokaklarıyla aynı dilde birleşiyor. Bunu yeni bir siyasal ideoloji olarak tanımlamak doğru olmasa gerektir. Bu yeni bir tutumdur ve dalga dalga yayılmaktadır.

#Mursî
#Sisi
#Mısır
#ABD
#Irak
#İngiltere
#Fransa
#Arap Baharı
#Akdeniz
3 yıl önce
Coğrafyamızda dalga dalga yayılan yeni tutum
“Bu çukur seviyesine inmeyi zül addediyorum”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir