|
Eksen değişimi değil, yol ayrımı

İkinci Körfez Savaşı’nda Amerikalılar Irak’ın sosyal hayatı üzerinde de kalıcı hasarlar oluşturdu. Irak halkı doğrudan hedefe konulduğu için siyasî parçalanmışlığı sosyal hayata etkileri üzerinden değerlendirebiliriz. Ebu Gureyb olayları Türk basınında da konuşulmaya başlandığında Irak’taki sosyal hayatın uğradığı tahribat az çok görülüyordu. Amerikalıların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra işgal ettiği ülkelerde meydana getirdiği tahribat ile Irak’takini karşılaştırdığımızda şaşırtıcı sonuçlara ulaşabiliriz. Fakat bununla yetinmemek gerekir. Çünkü benzer bir karşılaştırmayı kolonyalizm tarihinin örnek hadiselerini içerecek şekilde yapmamız gerekir. Modern Avrupa tarihini bilinen kavramlar ve bakış açıları ile anlamak çok kolay değil. Kolonyalizm tarihini bilmek gerekiyor. Bugünün olaylarını başka türlü anlamak mümkün değil.

Yakın zaman önce Kanada’da yatılı bir okulun bahçesinde yerli çocuklarının mezar kalıntılarına ulaşıldı. Yapılan incelemeler neticesinde yüzlerce yerli çocuğun kastî olarak öldürüldüğü anlaşıldı. Avrupalılar Kanada’yı Avrupalı halkların yerleşimine açmıştı. Hedeflerine ulaşmak için bu coğrafyanın da yerlilerden arındırılması ve asimilasyona tabi tutulması gerekiyordu. Kanada’nın yerli halklarına uygulanan siyaset ile Amerikalıların İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra işgal ettiği ülkelerde uyguladığı siyaset arasındaki benzerliği Afrikalıların köleleştirilme ve bu büyük kıtanın kolonileştirilme sürecinde de görebiliriz. Sosyal hayat üzerinde meydana getirdikleri büyük tahribat ile direnç hatlarını kırıyorlar ve bunun sonucunda coğrafyanın çözülme süreci başlıyor. Devlet yapıları çöküyor, küçük grupların ve bireylerin öne çıktığı dönemler başlıyor. Bu da hâkim güçlerin yönlendirmesine açık bir zemin oluşturuyor. Amerikalılar ya da kolonyalist Avrupa devletleri bu sistemi her kıtada uyguladı.

Amerikalıların Ebu Gureyb Cezaevi’nde uyguladığı vahşî işkenceler basınımıza yansıdığında Türk liberalleri büyük bir telaşa düşmüştü. Liberal sağın ve solun büyük kalemleri Ebu Gureyb Cezaevi’nde Amerikalıların işlediği cinayetleri örtbas edebilmek için büyük çaba sarf etmişti. O günlerin telaşına yakından tanık olanlar hâlâ yaşıyor. Sol ve sağ liberallerin telaşı Amerikalıları zorunlu olarak koruma isteğinden mi doğmuştu yoksa arkalarını dayadıkları Batı medeniyetinin yıkılmakta olduğunu mu fark etmişlerdi? Soruları çeşitlendirebiliriz ve o dönemi yeni sorular eşliğinde yeniden tartışmak gerekir. Bugünkü “kamplaşma”nın köklerini ortaya çıkarmak gerekiyor. Türkiye büyük bir yol ayrımındaydı. İkinci Körfez Savaşı’nın yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasında da çok önemli bir rolü vardı.

Liberal sol ve sağ çevrelerin Kanada’daki yatılı okulun bahçesinde ulaşılan kalıntılara da bigâne kaldıklarını söyleyebiliriz. Yüzlerce öğrencinin ceset kalıntıları ortaya çıktıktan sonra liberal sağ ve sol çevreler ilginç bir şekilde Kanada demokrasisine övgü yağdırdı. Bu hadisenin konuşulmasının demokrasi açından bir değer olduğu sonucunu çıkarmak herhalde bize özgüydü. Bunu tespit etmemiz çok önemlidir zira Irak’ın işgali ve sosyal tahribat günlerinde Batı demokrasisinin erdemleri üzerinde konuşulmuştu. Ebu Gureyb Cezaevi’nde Afrika, Asya, Amerika kolonilerinde takip edilen siyasetin sistemli bir şekilde Irak’ta da icra edildiği görülüyordu fakat liberal sağ ve sol çevreler Batı demokrasilerine övgüde adeta yarışıyordu. Bunların çok önemli bir kısmı FETÖ’nün yayın organlarında da bir araya geldi.

Coğrafyanın direncini kırmak istediler fakat büyük hedeflerine ulaşamadılar. Türkiye’nin coğrafyadaki derinliğini hesap edemediler. Bu dönemde Türkiye’nin coğrafyadaki etki gücünü de keşfettiğini söyleyebiliriz. “Yol ayrımı” kavramını çok katmanlı bir şekilde düşünmek gerekir. Coğrafyanın sokaklarını harekete geçirmek bakımından Türkiye’nin büyük bir değere sahip olduğunu yaşayarak gördük. Geçen yüzyılın şartlarında ortaya çıkan kopuşun yeni bir bilinç ortaya çıkarmadığı, bilakis eski kimliklerin dinamik bir şekilde varlığını sürdürdüğü anlaşıldı. Yol ayrımını siyasal aklın yansımaları ile sınırlandırmamak gerekir. Siyasal aklın yol ayrımı üzerinde belirleyici olduğu ve ona kimlik kazandırdığını söyleyebiliriz fakat bu, temel dinamikleri açıklamak için yeterli olmaz.

Coğrafya bağlamında Amerikalılarla mücadelenin bitmediği anlaşılıyor. Bunu liberal sol ve sağ çevrelerin Biden hayranlığı ile kalkışma arayışlarında da görebiliyoruz. Bu sebeple Erdoğan düşmanlığı kutuplaşma kavramı ile tanımlanamaz. Onlar da yol ayrımının ne olduğunu biliyor.

#İkinci Körfez Savaşı
#ABD
#Irak
#Ebu Gureyb
#Türk
#İkinci Dünya Savaşı
#Avrupa
#Kanada
3 yıl önce
Eksen değişimi değil, yol ayrımı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi