|
Orman yangınları karşısında da ideolojik tutumlar öne çıktı

1990’ların ilk yarısıydı, İstanbul’un farklı ilçelerine yayılan eylemlerden fotoğraflar gazetelerin ilk sayfalarında yer bulmuştu. Bir fotoğrafı hiç unutamıyorum. Eylemciler ellerine geçirdikleri uzun sopalarla meydanları süsleyen çiçekleri adeta biçiyordu. Bütün öfkesini meydanları süsleyen çiçeklerden çıkaran kadın erkek gençlerle ilgili farklı fikirler öne sürülebilirdi. Onları bu kadar öfkelendiren ne olabilirdi? Bir zaman sonra soruyu bu şekilde sormanın doğru olmadığını düşünmeye başladım. Öfkeyi sürekli diri tutan ideolojik tutumlar veya paradigmalar vardı. Çiçeklere yönelen öfkenin temelinde sosyolojik gerçeklikler aramış ve yanlış sonuçlar çıkarmıştık. Hâlbuki bu öfkenin kaynağında belirli ideolojik tutumlar ve paradigmalar vardı. Bunlar da belirli kanallar tarafından besleniyordu.

Aradan yıllar geçti ve 2013 yazında şehirlerin meydanlarını süsleyen çiçeklere yönelen öfkenin bütün bir ülkeye yayıldığını gördük. İdeolojik tutumları ve paradigmaları besleyen kanallar çok güçlüydü. Siyasî görüşlerle izah edilemeyen bir öfke bütün ülkeyi tehdit etmekteydi. Bu sefer daha çok “sanatçı” kimliği ile öne çıkan şahısların varlığı, öfkenin sosyolojik gerçekliklerden uzak olduğunu ispat etmişti. Onlar da şehrin meydanlarını süsleyen çiçeklere uzun sopalarla vuruyordu. Bu ne bir hadarîlik-bedevîlik kavgası ne de merkez-çevre çelişkisiydi.

Gezi Parkı Kalkışması emperyalizmin ülkemize yönelik en güçlü saldırısıydı. Muazzam bir karartma vardı ve taraflar birbiri içinde saklıydı. Kalkışmanın sosyolojik gerçekliklerle izah edilemeyeceği kısa zamanda anlaşılmaya başlandı. Kalkışmaya katılan grupların kimliği netleşmeye başladıkça sosyolojik gerçekliklerin önemsiz olduğu anlaşılıyordu. Son on yılda Türkiye’nin ve coğrafyanın en önemli kazanımı FETÖ tanımına ulaşmamızdır. Tanımlama süreci oldukça pahalıya mal oldu fakat tarafların iç içe geçmişliği ile meydana gelen belirsizliği ortadan kaldırmanın ne kadar güç olduğunu tanımlama sürecinde karşılaşılan zorluklardan anlayabiliriz. FETÖ, Gezi Parkı Kalkışması’nı planlayanlar arasındaydı ve bunu herhangi bir kimseye anlatmak mümkün değildi. Erdoğan’ın en yakınlarında bulunan şahısların dahi karşı tarafa dâhil olmaya başlamasıyla belirsizleşme de hükmünü yitirmeye başladı. Emperyalizmin vekilleri Türkiye’yi teslim olmaya zorluyordu.

Öfkeyi besleyen kaynakların sosyolojik gerçeklikle alakasının kurulamayacağını söyledik. İdeolojik tutumların ve paradigmaların haricî kaynaklar tarafından beslendiğini belirttik. Eğer öyle olmasaydı sanatçı kimliği ile öne çıkan şahısların FETÖ ve PKK gibi bağımlı yapılarla ilişkisi olamazdı. Görünüşe bakılırsa FETÖ “dinî”, PKK ise “etnik” kimliğe sahiptir. 15 Temmuz’da millet kenetlenmiş ve kökü dışarıda olan bağımlı yapıların Türkiye’ye saldırısını durdurmuştu. Bugün orman yangınları bütün bir ülkenin varlığını tehdit ederken iç içe geçmiş tarafların tekrar ayağa kalktığını görüyoruz. Aşağı yukarı aynı çevreler yangınları bahane ederek yeniden varlık gösteriyor.

1990’ların ilk yarısında İstanbul’un meydanlarını süsleyen çiçeklere yönelen öfkeyi anlayışla karşılayan ve sosyolojik açıklamaları sürdürenler, Gezi Kalkışması’na katılanlara da aynı anlayışla yaklaştı. 15 Temmuz’da millet devletiyle birlikte büyük bir emperyalist saldırıyı daha def ederken onlar yine karşı taraftaydı. FETÖ’cülerin iç işgal girişiminden sonra Türkiye’de siyasî hayat yeniden şekillenmeye başladı. Bu dönemde de sosyolojik gerçekliklerin ikinci derecede bir öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz. İdeolojik tutumları ve paradigmaları besleyen kaynaklar muhafazakâr, ilerici, dinî, etnik ve iktisadî grupları bir araya getirmekte büyük bir maharete sahipti.

Gezi Parkı Kalkışması’nda karamsarlığın hüküm sürdüğü bir anda Erdoğan, milyonları evde tutmakta zorlandığını söyledi ve hadiselerin yönü değişti. 15 Temmuz’da da milletin harekete geçmesi ile hadiselerin yönü değişti. Bugün benzer bir durumu tekrar yaşıyoruz. Aynı çevreler Türkiye düşmanlığı ile harekete geçti. Yabancı ülkelerin Türkiye’ye müdahalesini istemek için Türkiye ile bağların epeyce zayıflamış olması gerekir. Tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Bunun açık bir saldırı olarak görülmesi kaçınılmaz bir durumdur.

Şu an yangınlar hâlâ devam ediyor. Devletin bütün kurumları ile sahada olması, insanların canla başla yangını söndürmeye çalışması bir zaaf durumuna işaret etmez. Örgütlü bağımlı yapıların Türkiye’yi zaafa düşürmekten başka bir yola girmediklerini tespit etmemiz gerekir.

#İstanbul
#Gezi Parkı
#FETÖ
#Türkiye
#PKK
#15 Temmuz
3 yıl önce
Orman yangınları karşısında da ideolojik tutumlar öne çıktı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset