|
Yazar, mühür ve otorite

Cemil Meriç, izm’lere menşelerinin itibar kazandırdığını yazmıştı. Avrupa’dan gelen fikirlerin sorgusuz sualsiz kabul gördüğünü ve bu sebeple idrakimiz üzerinde ciddî bir tahribata yol açtığını düşünen bu büyük fikir insanı, Batı’dan kalkarak Doğu’ya ulaştığını teslim etmekten de çekinmedi. Cemil Meriç’in bu tespitinin belirli ideolojilerle sınırlı tutulduğunu ve bu sebeple de sınırlı düzeyde anlaşıldığını söyleyebilirim. İdeoloji kavramı fikrî akımlarla sınırlı tutulduğunda birtakım yargıların kaynağı önemini tamamen yitiriyor. Hatta “fikrî akımlar” gündelik hayatta etkisini yitirdikçe veya hayatiyetini kaybettikçe onlara itibar kazandıran kaynaklara yönelik dikkat de azalıyor.

Hâlbuki menşe tek başına itibar kaynağı ise o kaynağa hükmedenlerin bir otorite olarak varlık kazanması kaçınılmaz bir hâl alır. Bugün dahi Cemil Meriç’i haklı çıkarmak istercesine Batılı kaynakların herhangi bir sorgulamaya tabi tutulmadan birer otorite olarak kabul edildiğini görüyoruz. Bunların özellikle basın dünyasında çok daha fark edilir bir düzeyde olması fikir insanları açısından sorunun yaygınlığına işaret eder. O hâlde, herhangi bir konuda Batılı kaynakların otorite seviyesinde kabul görmesi neden sorundur, sorusuna odaklamak gerekiyor.

Mühür ve otorite kavramlarının ayrı ayrı tartışılması gerekir. J. M. Balut, “Sömürgeciliğin Dünya Modeli” adlı kitapta Doğu ve Doğulularla ilgili çalışmaları değerlendirirken “kanıttan yoksun ama seçkin olan kuram” ifadesini kullanır. Blaut’nun oldukça etkileyici kitabından, işaret edilen kuramların herhangi bir elemeye tabi tutulmadan yaygın kabul gördüğü anlaşılır. Edward Said daha önce hem “Oryantalizm”de hem de “Kültür ve Emperyalizm”de bu geniş kabulün gerekçeleri üzerinde durmuştu. Her iki yazarın eserlerinde ortak bir kavram vardır: otorite. Aslında bir yazarın mührünü de bu çerçevede düşünebiliriz. Said, Doğu ve Doğulularla ilgili bir tanımın kanıttan yoksun olduğu hâlde seçkinliği dolayısıyla kabul görmesini, bu görüşleri ileri sürenlerin tartışılmaz otoritesi ile açıklamıştı. Blaut da otorite kavramının altını çizer. Alıntıladığımız ifadede olduğu seçkinliği otorite olarak düşünmemizde bir sakınca yok. Her iki yazarın bu çok önemli tespitlerinden sonra geriye “o dedi” ifadesiyle başlayan cümleleri tahlil etmek kalır.

Basın hayatımızın çok önemli tartışmalarını “o dedi” ile başlayan cümleleri merkeze alarak değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Özellikle de liberal muhafazakâr yazarların Türkiye ve genel olarak Doğu hakkındaki yargılarını Said’in bakış açısıyla tespit ve tahlil ettiğimizde “o dedi” ile başlayan cümlelerin aşırı derecede fazla olduğunu görebiliriz. Bu, herhangi bir otoritenin yargılarını ve teorilerini kanıttan yoksun olduğu hâlde seçkinliği sebebiyle kabul etme alışkanlığına bir örnektir. Tabiatıyla “o dedi” ifadesinde konuşan kim sorusunun cevabı da çok önemlidir. Çünkü bu bizi otorite sahibiyle tanıştıracaktır.

Liberal muhafazakârların “o dedi” ifadesi ile başlayan cümleleri tespit edildikten sonra muhakkak tasnif edilmelidir. Bu kesimin siyasal rejimler, hukuk, hak ve hürriyetler, demokrasi gibi konu başlıklarını çok önemsedikleri malumdur. Bu çerçevede Batı ve Doğu arasındaki karşıtlıkların altını çizmekten keyif aldıkları da bilinir. Yaklaşık iki yüz yıllık zaman diliminde ortaya çıkan kavramları “o dedi” ile başlayan cümleler içine serpiştirirken herhangi bir kanıta ihtiyaç duymamaları Said’in ve Blaut’nun otorite kavramı ile açıklanabilir. Hâlbuki bunlar özellikle siyasal rejimler bahsi açıldığında Doğu hakkında dile getirilen görüşler bakımından oldukça “Batılı” bir tutum takınmaktaydı. Buna karşın yazıları esas alındığında “o dedi” ile başlayan cümlelerin, zihin dünyalarında hüküm süren ve ortadan kaldırılması neredeyse imkânsız olan otoritelerin varlığına işaret ettiği çok açıktır.

Sorgusuz sualsiz kabul gören yargıların ve teorilerin herhangi bir kanıta ihtiyaç duymamasının önemli bir sorun olduğunu ifade ettik. Bu bağlamda yazar ve otorite arasında farklı bir bağlamda geçerli olan ilişkiye dikkat çektik. Genel olarak fikir insanlarının siyasal otorite ile ilişkileri, haklı olarak, tartışma konusu olurken kanıttan yoksun teorilerin görünmez kılındığını da vurgulamak gerektiğini ifade ettik. Böylelikle özellikle günlük olarak yayımlanan yazılarda yazar ve otorite arasındaki ilişkinin çok daha farklı bir açıdan ele alınması gerektiğini söylemiş olduk.

#Cemil Meriç
#Batı
#Doğu
#Edward Said
#Oryantalizm
1 yıl önce
Yazar, mühür ve otorite
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi