|
Yaşasın sâbitelerimiz

Sâbite enteresan bir kelime. Gerçekliği tespit edilmiş, yerinden oynamayan, kanıtlanmış, değişmeyen, hep aynı kalan gibi anlamlara geliyor. Bendenize her insanın mutlaka sahip olması gereken üç kelime söyle deseler birisi muhakkak sâbite olurdu. Zira insan olarak doğduğumuz dünyada insan kalabilmek, daha ötesi insan ölebilmek için sâbitelere muhtacız.

İnsan şartlara, çağa, değişen durumlara, olayların lehinde yahut aleyhinde oluşuna, kendisini ya da başkasını ilgilendirişine göre asla değişmeyen, sabit, muhkem doğruları olunca; tutarlı, ilkeli, şahsiyetli, güvenilir bir kimse oluyor, insan oluyor. Sâbitesi olmayan kişi ise kaypak, şahsiyetsiz, kimliksiz, doğruları şartlara ve menfaatine göre değişen, bugünü ve yarını, şimdisi ve sonrası arasında tutarlılık olmayan, daima çelişkili, güvenilmez bir varlığa dönüşüyor.

Sâbiteyi ya siz müktesebatınızca tespit edersiniz yahut inandığınız din, ideoloji, fikir belirler. İki durumda da değişmezleriniz sizi doğruya, iyiye ve güzele sevk eder. Bir farkla; tespit sahibi sizseniz; eksik, yanlış bir değişmeziniz yüzünden yanlış yapıyor olabilirsiniz ama bu durumda da yanlışınız sürekli hale geldiği ve sizin için bir değişmez olduğu için tutarlılığınızı zedelemez, sizi yanlışta sabit kadem kılar. Sâbitelerinizi aşkın olan bir kaynak belirliyorsa, Müslümansanız mesela ve değişmez ölçülerinizi Allah ve Rasulü s.a.s. belirliyorsa iyi, güzel ve doğruya gönül verişiniz o ölçüler gereğince sizi iyi Müslüman kılar. Burada da o değişmezlerle irtibatınızın kaviliği, onlara verdiğiniz kıymet ve tavizsizliğiniz sizin iyiyle ilişkinizin mevcutla iktifada mı kalacağını yoksa daha iyiye doğru bir seyir mi izleyeceğini belirler.

Sâbitesi olmayan kimseler savundukları değere, inandıkları dine, temsiline soyundukları fikre, hatta temas ettikleri her bir şeye mutlaka zarar verirler. Bugün sizin ve inandığınız fikrin savunuculuğuna soyunurlar, bu işi de gayet güzel yapıyor olabilirler, size ilk bakışta çok ciddi fayda sağladıklarını bile düşünebilirsiniz ama yarın öyle bir yerde öyle bir yanlış yaparlar ki vaktiyle sizi savunmuş olmalarının size vereceği mahcubiyetin; fikrinize, inancınıza, değerinize vereceği zararın haddi hesabı olmaz. Sâbitesi olmayan dostlarınız sizin en büyük düşmanınızdır; sâbite sahibi düşmanınız sizi daha iyiye sevk edeceği için esasında gizli dostunuzdur diyeyim de mesele anlaşılsın. Gerçi meselenin tam anlaşılması için şunu da ifade etmeliyim: Sâbitesi olmayan insan en büyük düşmanlığı kendisine yapmaktadır; zira onun haysiyetini ondan başka hiç kimse zedeleyemez. Ötelerce belirlenen sâbitelere bihakkın gönül veren insana ise hiç kimse zarar veremez; zira o sûretâ kaybetmiş gibi görünse de hakikatte kazanmıştır.

Bir köşe yazısının girişi olabilecek şekilde meseleyi böylece özetledikten sonra retoriğe de boğmamak adına sadede gelecek olursak, bir Müslümanın Allah’la, insanlarla, yaratılmış olan her bir şeyle hukukundan tutunuzda, hayata bakış ve olayları yorumlayışına, çağa ve getirdiklerine karşı tavır ve teklifine, itikat, ibadet ve taatine varıncaya kadar her bir konuda sâbiteleri vardır. Bu sâbiteler şartlar değişse de, çağ başka bir şeyleri icbar etse de, başkalarının tahakkümü ve kurduğu sistem aksini iddia etse de, kıyamet kopsa da değişmez; hep ilk günkü gibi sapa sağlam, her dem ter ü taze, her şartta pırıl pırıl öylece sabit ve muhkem kalır. Fâiz bu çağda da, bu şartlarda da, ama herkes alıyor olsa da haramdır mesela. Aldatmak kazandıracak olsa da, bizi dünyanın en zengini yapacak olsa da ‘bizi aldatan bizden değildir’ mesela. Yalan adı beyaz konulunca yalan olmaktan çıkmaz ve ‘Müslüman asla yalan söylemez’ mesela. Adalet en yakınımızın hatta kendimizin aleyhinde dahi olsa Müslümanım diyorsak şarttır mesela. Kul hakkı, elde edilen gelir nereye nasıl harcanacak olursa olsun haramdır mesela. Bilim bugün neyi nasıl ifade ediyorsa olsun o konuda Allah bir şey demişse o şey Allah’ın dediği gibidir mesela. İftira sana kazandıracak olsa bile, tecessüs rakibine kaybettirecek olsa dahi yasaktır, Cuma vakti ticaret haramdır, zina hangi şaz görüşten hangi delil getirilirse getirilsin büyük günahtır, zekat malı eksiltmez, nasip rasyonaliteye meydan okur, namaz İstanbul trafiğinde bile farzdır mesela.

Çağın ve şartların değişkenleri Müslümanın sâbitelerini değiştirmez. Müslüman çağa ve şartlara sâbiteleriyle meydan okur. O sebepten -zahiren haklı gibi dursa da- onu, bu sebepten

– mantıken doğru gibi gelse de- bunu, şu sebepten -herkes öyle yapıyor olsa da- şunu feda etmeye kalkarsak ne ortada İslam kalır ne meydanda Müslümanlığımız!

(Bu meseleye konuyu biraz daha açarak, müşahhas misaller üzerinden devam etmeli. Bir daha ki yazıya nasipse…)

#Müslüman
#Fâiz
#Bilim
2 yıl önce
Yaşasın sâbitelerimiz
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’