Vurgulu bir târif yapmam lâzım gelirse, İtalya’daki seçimi
“aşırı sağ”ın kazanmış olduğunu
söyleyemem. Tam aksine
derim. Bu da bizi solun derin târihinden neşet eden meselelere götürür. Uzun hikâyedir bu. Kendilerini sol olarak târif eden, kodlayan çevrelerin zihin galerilerinde dolaşmayı icâp ettirir. Ama kısaca, belli başlı çizgilerine işâret edeyim. Mesele
Marx’ın gûya devrimci fikirlerinin içinde yatan derin muhafazakârlığı
değerlendirmekle alâkalıdır. Marx, bilhassa kendisine göre çok küt düşünen Engels’in tesiriyle, kariyerinin belirli bir evresinde
katıksız bir Aydınlanmacı
kesildi. Bakunin, Proudhon gibilerin safından çekildi. İflâh olmaz bir
hâline geldi. Hâlbuki 1844 El Yazmaları’nda feodaliteyi daha insânî bulan cümleleri vardı. Giderek kapitalizmi târihin ileri bir evresi olduğuna hükmetti. Sosyalist toplum, kapitalizmin içinden çıkacaktı. Doğrultusu, kapitalizmin birikimine, üretici güçlerin özgürleştiği sosyalist bir doğrultu kazandırmaktı. Anarşistlerin niyetlerinin tersine
yıkmak değil, devralıp dönüştürmekten yanaydı. Bakunin gibilere dâir eleştirilerinde basbayağı muhafazakâr bir üslup kullanır. Bir babanın taşkın çocuğu karşısındaki tavrı takınır. Devrimci gözüktüğü nokta ise II.Enternasyonalistler karşısındaki konumudur. Daha sonraki evrelerde kendilerine sosyalist, sosyal demokrat ismini alacak olan
II.Enternasyonalciler, iktidâra el koymak değil, ondan
işçi sınıfını daha fazla nasiplendirmekten yanaydı. Fark bu kadardı. Bu fark zaman içinde eridi. Bu erimeyi en fazla İtalyan Komünist Partisi’nde görebiliriz. Parti, savaş sonrasında demokratik sisteme yerleşti. 1970’lerde İtalyan Komünist Partisi, 2.5 milyon üyeye sâhip, seçimlerde 9 milyon oy alan güçlü bir partiydi. Liderleri Enrico Berlinguer, Fransa’da 5 milyonluk hatırı sayılır bir desteğe sâhip olan George Marchais’nin başında olduğu Fransız Komünist Partisi ve Franco sonrası ayağa kalkan İspanyol Komünist Partisi ile işbirliği yaparak
adı altında daha ileri bir uzlaşmaya (târihsel uzlaşma) imza attı. Erime bundan sonra başladı.
hayır getirmedi bu üç partiyi de târihten sildi. Sosyalist ve sosyal demokrat partiler, zâten başından beri uzlaşmacı oldukları
neoliberal dayatmalara teslim oldular. Sınıfsal bakışı terk eden, çevre, cinsiyet, etnik meseleleriyle bagajını yenileyen
ise bilhassa Avrupa’yı sarsan ve büyük rahatsızlıklar doğuran
karşısında tutunumsuz kaldı.
Nihâyet Alman Yeşilleri’inde olduğu üzere, kurucu değerlerinin hilâfına, savaş kışkırtıcılığını ve kirli enerji kaynaklarına geri dönüşü destekleyen bir çizgiye savruldu.