|
Ağır işlerin sonu

Modern sanayi toplumları insanlık târihinin en “ağır” örüntüleridir. Ağırlık oluşturmak hatırı sayılır bir yoğunlaşmayı ve merkezîleşmeyi ifâde eder. Maddî plânda, meselâ ekonomik düzeyde bakıldığında bakıldığında, ismiyle müsemma olarak “ağır sanayi”ler hayâtın merkezindedir. Demografik olarak bakıldığında nüfuslar büyük merkezlerde yoğunlaşmış, buradan da siyâsal küreler üzerinde ulusal-sınıfsal siyâsetlerin ağırlığı, târihte hiç görülmemiş bir şekilde hissedilmeye başlamıştır. Modern devletler, bürokrasileri mârifetiyle meydana getirdikleri, kontrole dayalı ağlar üzerinden toplumsal yapıları birleştirmiştir. Modern ordular da, ateş ve tahribat gücü devamlı olarak artan “ağır” silâhlarla müsellâh ordulardır.

Her ağırlık, üzerine bindiği yerlere, ister istemez belli derinlikler kazandırır. Ağırlık iddiaları ile derinleşme iddiaları neredeyse eşgüdümlü olarak ortaya çıkar. Nitekim modernlikte ,entelektüel, bilimsel ve kültürel iddiaları ortak bir paydada târif eden kavram da “derinlik” iddiasıdır.

Modern toplumlarda tezâhür eden ağırlık ve derinlik iddialarının, kültürel çeşitlilik ve farklılıklar gösteren insanlığın medeniyet ortak paydasını oluşturması da kayda değer bir husustur. Dünyâda merkez toplumlardan çeperlere doğru, “medenîleşme arzusu”, cârî veyâ muhtemel kültürel direnç mekanizmalarının ehlileştirilmesi , uyumlulaştırılması; olmuyorsa da tasfiye edilmesi gibi ev ödevlerinin üstlenilmesine yol açmıştır.

Modern ağırlık ve yoğunluklar kaçınılmaz olarak bunaltıcıdır. İnsanlığa, büyük fedâkârlıklar üzerinden ağır bedeller ödetir. Bedeller başlangıçta karşılıksız olarak isteniyordu. Ama bu sürdürülebilir değildi. Karşılık elde ederek bedel ödeten sistemlere geçildi. Modernlikle demokrasinin evliliği de aslında budur. “Kazanımlar” ile ödenen “bedeller” arasındaki açık belki maddî manâda görece kapandı; lâkin mânevî mânâda mütemâdiyen büyüdü. Avrupa bunun tipik misâlidir. Ağır sanayisi , saat gibi işleyen bürokrasisi, “toplumsal kazanımların” garantisi olan demokrasisi, derin sanatı, felsefesi ağır bir örtü olarak Avrupa toplumlarının üzerine çöktü. Tekmil mâcerânın ele gelen yegâne somut neticesi, bireysel ve toplumsal mutsuzlukların yaygınlaşmasıydı. Lise dönemlerinde tanıştığım Avrupalıların asık suratlarını ve mütemâdiyen Avrupa medeniyetinden şikâyet eden hâllerini çok yadırgar; onları “bulup da bunayanlardan” sayardım.

Avrupa’da sıkışan modernliği, II. Genel Savaş sonrasından başlayarak ABD rahatlattı. Modernlik ABD’de, Avrupa’nın aksine hayli esnekti. Evet onlar da bedel ödemişlerdi. Ama bu bedel büyük bir coğrafyada tek tek bireylerin veyâ toplulukların kendi îrâdeleriyle göze aldıkları bir mâceraydı. Ödedikleri bedeller îtibârıyla bir bürokrasiyi veyâ kurumsal herhangi bir yapıyı mes’ul tutacakları bir durum yoktu. Avrupa’da yoğunlaşmalar çok defâ yukarıdan aşağıya zecrî tedbirlerle, ağır mülksüzleştirmelerle hayâta geçirilmişti. Hâlbukî ABD’deki oluşumlar mülk kazanımlarıyla el ele gidiyordu. Mülksüzleştirilenler ise, medeniyette söz sâhibi oldukları düşünülmeyen ve sarf malzemesi olarak görülen Kıt’anın eski sâkinleriydi. Velhâsıl, ABD’de yaşanan süreçler, ağırlıkları ve yoğunlukları dağıtan çok başka bir örüntüydü. Elbette ABD de ağır sanayinin hüküm sürdüğü modern bir toplumdu. Ama demografik ve coğrafî nitelikleri başta olmak üzere ,ağırlıkları mevzii kılıyordu. Merkezî ve yerel yapıların dengelenmesiyle, asık suratlı bürokrasiler engeline çarpmadan bunun siyâsal mimârisi de başarılmıştı. Nihâyet, entelektüel ,felsefî ve sanatsal derinlikler gibi bir ağır ödevinden de muaftı. Entelektüel çileler büyük kitleleri iten ağır ev ödevleriydi. ABD’de pratik başarılar göstermek daha çok prim yapıyor ve büyük kitleleri iştaha getiriyordu. Basitlik, kestirmecilik, derinleşmenin grotesk konusu edildiği, yüzeyde yaşanan espritüel paylaşımlarla şenlikli, hafif tertipli günlük hayatlar ABD kültürünün geniş paylaşımlı konvansiyonel kültürel renkleridir.

Arada yaşanan 29 Buhrânı’na rağmen, Gilded Era’dan, yâni 1870’lerden 1960’lara kadar yaşanan aşağı yukarı bir asırlık ABD başarısı, 1970’lerden sonra tedricî bir çöküşe geçti. Bu elyevm bir çöküş olarak tezâhür ediyor. Verimliliğini ve üretkenliğini kaybeden ABD’nin buna verdiği refleks balonlaşması mukadder olan ve borca dayalı bir para ekonomisini inşâ etmek ve hizmet ve kültür endüstrilerini şişirmek oldu. Küçülmenin, hafiflemenin, incelme, ayrışma ve dağılmanın erdemini işleyen Neoliberalizm ve Postmodernizm bu sürecin entelektüel yapısını oluşturdu. Bunu da aşağı yukarı yarım asır götürdüler. Sâdece kendi memleketlerinde değil; bütün dünyâya ihrac ederek. Herkes bunun bir çürüme olduğunu anlayamadı. ABD modernleşmesinin göz alıcı bir zirve başarısı zannetti.

İdrâk ettiğimiz süreçler bu kozmetik dünyânın sonuna geldiğimizi gösteriyor. Bir zamanlar küçümsenen sanalın gerçeği dize getirdiği, hurâfelerin bilimleri kemirdiği, ucuz edebiyatların ve uçucu sanatların ağır “klâsikleri” dumura uğrattığı, gözle görünmez bir virüsün dev endüstrileri bitirdiği , droneların koca koca uçakları boşa çıkarıp, tank ve topları keklik gibi avladığı tuhaf bir dünyâ bu.

#Modern sanayi
#Postmodernizm
#Neoliberalizm
#ABD
4 yıl önce
Ağır işlerin sonu
21. Yüzyıl"ın enerji merkezi: Türkiye
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim