|
Satranç tahtası

Ortadoğu’da geçtiğimiz haftanın en dikkate değer gelişmelerinden biri, Ürdün’le Katar arasındaki diplomatik münasebetlerin yeniden tesis edilmesiydi. Ürdün, 2017’nin haziran ayında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve Bahreyn tarafından Katar’a yönelik olarak başlatılan ablukaya destek olmak amacıyla, Doha’daki büyükelçisini geri çekmiş, o tarihten bu yana da Katar’la ilişkilerini en alt düzeyde tutmuştu. Kral Abdullah’ın imzasıyla bu hafta içi yayımlanan kararnameye göre Ürdün Dışişleri Bakanlığı’nın en yetkin isimlerinden Zeyd Levzî, ülkesini temsil etmek üzere Doha’ya atanırken, Katar yönetimi de bu adıma benzer bir jestle karşılık vererek, Emirlik ailesinden Şeyh Suûd bin Nâsır Âl-i Sânî’yi Amman’a büyükelçi olarak tayin etti. Böylece, Ürdün’le Katar arasındaki ilişkileri tekrar 2017 öncesindeki seviyesine dönmüş oldu.



Suudi Arabistan-BAE-Mısır-Bahreyn dörtlüsünün Katar’a yönelik siyasetlerinde herhangi bir değişim meydana gelmediğine göre, Ürdün’ün attığı bu sürpriz adımın bazı açıklamaları olmalı. Körfez’den aldığı yüklü ekonomik yardım ve destek karşılığında, şimdiye kadar geleneksel olarak Körfez ülkeleriyle uyumlu bir politika yürüten Ürdün Krallığı, şartlar değişmeye başlamış olsa gerek ki, birden bire Katar’la yakınlaşmayı tercih etti. Bu kararla ilgili başlıca dört sebepten söz etmek mümkün:

ABD Başkanı Donald Trump’ın ortaya attığı “Yüzyılın Anlaşması” başlıklı Filistin planı, yalnızca Filistinlilerden değil, Ürdün yönetiminden de ciddi tepki görüyor. On yıllardır kendisini Filistin meselesinin asıl aktörlerinden biri olarak konumlandıran Ürdün, Trump ve damadı Jared Kushner tarafından ihmal edildiğini ve kandırıldığını düşünüyor. Amman’a göre, Trump-Kushner ikilisinin hazırladığı plan sadece bölgenin gerçekleriyle uyumsuz değil, aynı zamanda Filistin sorununun tamamen kontrolden çıkabileceği bir patlama riskini de içeriyor. İşadamı Trump ve emlâk komisyoncusu damadı Kushner’in “şirket kurar gibi” hareket etmesi ve kökleşmiş bir sorunu sağa-sola avanta dağıtarak çözmeye kalkışması, Ürdün için kabul edilebilir bir siyaset değil. Krallık, bunu defaatle açıktan da ifade etti zaten.

Körfez ülkelerinin İsrail’le ilişkileri ilerletmesi ve böylece şimdiye kadar olduğunun aksine, Filistin ve Kudüs konusunda Ürdün üzerinden İsrail’e ulaşma politikasının terk edilmesi, Ürdün’ün siyaset değişikliğinin ikinci nedeni olarak zikredilebilir. Yakın döneme kadar, Ürdün, Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki ana iletişim kanalını oluşturuyordu. 1994’te İsrail’le barış yapan Ürdün, hem İsrail nezdinde Körfez’in adeta temsilcisi gibiydi hem de petrol zengini ülkelerin mesajlarını İsrail’e ulaştırma görevini yapıyordu. Suudi Arabistan ve BAE, özellikle son birkaç yıldır açıktan İsrail’le yakınlaşarak, anlaşmalar imzalayarak, istihbarat angajmanlarına girişerek ve ticari ilişkiler kurarak, Ürdün’ü süreçten diskalifiye ettiler. Ürdün de haliyle bu duruma son derece kızgın, ama kızgınlığının neticesini elde edebilecek kadar güçlü değil.

Kudüs bağlamında, BAE ile Ürdün arasında özel bir gerilim de mevcut. BAE’nin desteklediği ve finanse ettiği bazı vakıflar ve oluşumlar, Kudüs’te mülk satın almaya girişmiş durumda. BAE eliyle satın alınan bu mülklerden bazılarının Siyonist vakıflara satılması ise, Filistinlilerin büyük öfkesini çekiyor. Özellikle Doğu Kudüs ve Kudüs eski şehir içindeki böylesi bir mülk değişiminin, açıkça Ürdün’ün bölgedeki hâkimiyetinin altının oyulması amacına matuf olduğu anlaşılıyor. Bazı Filistinli muhbirleri de kullanarak Kudüs’teki nüfuzunu derinleştirmeye çalışan BAE, Ürdün’le bu sahada açıktan çarpışıyor.

Dördüncü bir sebep olarak, Körfez’den Ürdün’e gönderilen ekonomik yardımların son dönemde hızla düşmesi gösterilebilir. Verilen sözlere rağmen, Ürdün’ün içinde bulunduğu ekonomik bunalıma çare olabilecek düzeyde desteğin gelmemesi nedeniyle, Katar geçtiğimiz yaz çoktan devreye girmeye başlamıştı. Kral Abdullah’ın iktidarını sarsma riski bulunan protesto gösterilerinin Amman sokaklarını ısıttığı günlerde, Katar’dan gelen 500 milyon dolarlık yardım sözü, Ürdün için oldukça önemliydi. Katar daha sonra Ürdünlü çalışanlara daha fazla istihdam sağlayacak projeler açıklayarak, iki ülke arasındaki münasebetleri güçlendirdi. Katar’ın Ürdün bankacılık sektörüne yaptığı ciddi yatırımlar da, aynı şekilde Ürdün’ü Körfez’e muhtaç durumdan kurtarmaya yönelik bir diğer hamleydi. Buna ek olarak, Doha merkezli El Cezire televizyonu bünyesinde görev yapan, yorumlar yayınlayan ve ekrana çıkan çok sayıda Arap gazeteci ve düşünürün Ürdün (aslında: Filistin) kökenli olduğunu da hatırlamak gerekiyor.

Tam 68 yıl önce bugün, 20 Temmuz 1951’de Mescid-i Aksâ’nın içinde bir Filistinli tarafından vurularak öldürülen büyük dedesinin adını taşıyan Kral Abdullah, Ürdün’ün kurucu liderinin trajik akıbetini herhalde en çok bugünlerde hatırlıyordur. Ortadoğu’da istihbarat ve güvenlik açısından en muhkem devletlerden biri olan Ürdün, Kral Abdullah’ın 1999’dan bu yana devam eden 20 yıllık iktidarının en kırılgan dönemini yaşadığını mutlaka değerlendiriyordur. Ve Mısır, Sudan, Cezayir gibi ülkelerdeki çarpıcı değişimler muhakkak dikkatle takip ediliyordur. Ne de olsa, Ortadoğu, tatsız sürprizlerin sıklıkla yaşandığı bir coğrafya.

#Ürdün
#Katar
#BAE
#Ortadoğu
#Zeyd Levzî
#Şeyh Suûd bin Nâsır Âl-i Sânî
5 yıl önce
Satranç tahtası
Kara dinlilerle milletin savaşı
Kanaat Bakkaliyesi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…