|
“Devrimci” muhafazakârlık ve “yabancı” milliyetçilik

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül''ün TBMM''nde yaptığı gönül ve ufuk açıcı konuşmanın tartışmaları henüz bitmemişken üstüne Başbakan Erdoğan''ın AK Parti olağan kongresinde yaptığı iki saatlik muhteşem konuşması geldi. Biri diğerinin önemini azaltan konuşmalar değildi tabii ki. Aksine her ikisi birlikte değerlendirilebilecek, birbirini tamamlayan konuşmalar oldu.

Cumhurbaşkanının alabildiğine ilerici bir konuşma yaptığı bir yerde ondan daha ilerisini muhalefetin işaret etmesi beklenirdi ama daha ilerisini işaret etmek Başbakanın kendisine düşmüş oldu. Cumhurbaşkanı ve başbakanın memleketin hayrına birbirleriyle yarışıyor olması kuşkusuz memleketin en büyük talihlerinden. Oysa daha büyük bir talih bu ufuk doğrultusunda muhalefetin de yarışa katılması olabilirdi. Ne yazık ki muhalefet bu yarışa katılmak yerine hükümetin ve hatta devletin bile çok gerisinde kalan bir tutuculuğa sarılmayı tercih ediyor.

Memleket için hayırda yarışacak muhalefet bulamayan başbakan ya cumhurbaşkanıyla veya bizzat kendi söylemiyle yarışmak zorunda kalıyor. Her konuşması ve açılımı bir öncekine nazaran çıtayı daha yüksek bir seviyeye yerleştiriyor. Buna mukabil muhalefet de, memleketin hayrını istemek gibi bir sorumluluğu yokmuş gibi tam ters istikamette yine kendisiyle yarışmayı, bu yarışta kendisini aşmayı tercih ediyor.

O yüzden sağıyla soluyla muhalefet, memleketin en önemli sorunu konusunda yıllardır denenen ve ülkeyi bu batağa saplayan yolların biraz daha ilerisine yönlendirmekten başka bir yol öneremiyor.

Muhalefetin sosyal demokrat olanı şehit vermeye düzenli olarak devam edilmesini istiyor; milliyetçi olanı ise toplumun bütünlüğünü ifade etmeyi millete “yabancılaşma” nın bir işareti sayıyor. Herkes tutturduğu yolda kendini aşma yolunda ilerliyor. Bahçeli kürsüde avazını daha bir zorlayarak kendi muhalefet tarzını veya çizgisini aşmanın yollarını arıyor. Milleti bir arada tutmanın gerçekten de milli ve akılcı yollarına dair hiçbir öneride bulunmuyor.

Bahçeli, bu öfkesinin millet bütünlüğünün zararına çalıştığını, milletin duygusal bütünlüğünü zaten paramparça ettiğini büyük ihtimale görmüyor, çünkü Etyen Mahçupyan''ın da isabetle kaydettiği gibi temsil ettiği milliyetçilik bu memlekete çok “yabancı”. Doğrusu sadece Bahçeli''nin veya Baykal''ın Türk milliyetçiliği değil, DTP''nin Kürt milliyetçiliği de bu topraklara çok yabancı ve yabancılaştırıcı ideolojiler.

Diğer yandan Türkiye''de aslında hiçbir partinin varoluşuyla icraatlarıyla, müsemma olduğu kimliğiyle tutarlı ve uyumlu olmadığını gösteren işaretler bunlar. Bundan AK Partinin muhafazakâr kimliği de muaf değil. Üstelik kendisi bundan hiç de rahatsız görünmüyor hatta resmi bir kimlik olarak benimsiyorsa da AK Parti''nin muhafazakârlığı da bu devrimci performansı karşısında çok tartışmalıdır.

Devlet, vatandaş, resmi ideoloji ve kimlik gibi konularda hiçbir tabu alanı bırakmayan yaklaşımıyla hiçbir muhafazakâr tarafı olmayan AK Parti''nin aslında siyaset bilimi literatüründe hiç de olumlu çağrışımları olmayan muhafazakâr kimliği bu kadar ısrarla sahiplenmesi bile bir tür yenilik sayılmalı. Özellikle aydınlanmacı-modernleşmeci gelenek içinde muhafazakârlık bir tür “tutuculuk” hatta “gericilik” olarak algılanıyorken, muhafazakârlıktan bir meşruiyet devşirmek yerine kendi devrimci tecrübesi ve performansıyla AK Parti''nin kavrama güçlü bir meşruiyet kattığı daha fazla söylenebilir.

Devletin resmi söyleminin dışında kalan bütün sembol isimleri tek tek sayarak, her birine dair alabildiğine sıcak mesajlar vererek sahiplenen Erdoğan''ın konuşması, devletin muhafaza etmeye çalıştığı bütün sınırlara ve duvarlara dokunduran devrimci bir konuşmaydı. Muhafaza etmeyi umduğu şey galiba bu konuşmada çerçevesi çizilen, lakin henüz ulaşılamamış olan toplumsal özgürlük, barış ve bütünlük çizgisidir.

Bu söylemde ve bu söylemin işaret ettiği açılımlarda ısrar edildiğinde bu muhafazakârlığın da anlamlı hâle geleceğini umabiliriz.

14 yıl önce
“Devrimci” muhafazakârlık ve “yabancı” milliyetçilik
Dün; ‘türkü patlat’ Bugün; ‘kendini patlat’!...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…