ABD’nin müttefiki ve NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin açık bir talebi vardı. O da, dokuz yüz küsur kilometre sınırı olduğu Suriye’den gelen tehdidi ortadan kaldırmak. Oysa ABD, meseleyi seksen milyonluk Türkiye’yi karşısına almayı göze alarak bir avuç teröristle işbirliği yapmayı yeğlemiştir. Sonuçta Ankara mutabakatı ile işbirlikçilerini yüzüstü bırakmış ve askerlerini Türkiye’nin güvenli bölge kurmak istediği sahadan çekmek zorunda kalmıştır.
Kurulduğu topraklarda bile entrika ve zulüm üreten ABD’nin tarihi benzeri hadiseler ile doludur. Gücünü sürekli müdahale anlayışından ve büyüyen hadiselerin doğurduğu fırsatlardan alan ABD, süper güç unvanına asla layık değildir.
ABD, sıkıştığında, -ortakları PYD/YPG’nin yaptığı gibi- çöpünü toplayıp kaçma alışkanlığına sahiptir. Son elli yılda müdahale ettiği bütün coğrafyalara bakın: Hemen hepsinden arkasında bir yangın yeri bırakarak çekip gitmiştir. Başka bir ifade ile süper güç iddiasını yangınlar çıkarmasına borçludur.
Vietnam sendromunu hala atlatamadı. Afganistan’a bakın. Yangın yerine çevirip kendi haline bıraktı. Ya Irak’a ne dersiniz? 2003’teki müdahalenin acıları hala dinmedi, belki yarım asır daha da dinmeyecektir.
Kısaca, ABD’nin bölge sabıkası kabarıktır.