|

The Economist'in tutarsız Türkiye analizi

The Economist, söz konusu yazıyı yayınlamakla, Türkiye'nin ve dünyanın gittiği yönü doğru okuma yeterliliğine sahip olmadığını göstermekten, bundan sonraki Türkiye ve diğer ülke analizlerinin değerini azaltmaktan öte bir sonuç elde edemeyecektir.

Enver Alper Güvel
00:00 - 6/06/2011 Pazartesi
Güncelleme: 23:51 - 5/06/2011 Pazar
Yeni Şafak
The Economist'in tutarsız Türkiye analizi
The Economist'in tutarsız Türkiye analizi

The Economist, 2008 yılının kitabı olarak nitelendirdiği ve Tim Harford'un “The Logic of Life (2008)” şu sözlerle değerlendirmektedir: “Dünya, çılgın bir yerdir! Sadece komplo teorisyenleri ile iktisatçılar açısından tam bir anlam taşır.” Son yıllarda yaşanan olguların anlamlandırılması ve gerçek dünyanın nasıl işlediği konusunda daha fazlasını öğrenebilmek için bu kitabın muhakkak okunmasını önerir.

“The Logic of Life (2008)”a göre, “çoğu zaman mantığa meydan okur görünen hayat” aslında son derece mantıklı bir işleyişe sahiptir. Sigara içmek, kumar oynamak, uyuşturucu kullanmak, âşık olmak, boşanmak, suç işlemek, hainlik, ırkçılık ve devrimcilik gibi en mantıksız görünen güncel davranışların ve kararların arkasında dahi bir mantık dizgisi, gizli bir sosyal düzen vardır. Bu sosyal düzende her eylem ve karar görünmez cezalarla ve ödüllerle şekillendirilmektedir. Bu çerçevede, aşk ve kumar dahil, her alanda bir “rasyonel hesaplama” söz konusudur. Tüm karar bi-rimlerinin, meslekdaşlarınızın, kayınvali-denizin ve çocuklarınızın bütün eylem ve kararları bir beklenen fayda-maliyet ana-lizine dayanmaktadır. Siyasal kararların bu hesaplamanın dışında kalacağını beklemek, doğal olarak, akılcı olmayacaktır. Keza, The Economist'in 2 Haziran 2011 tarihinde yayınladığı “CHP'ye oy verin!” temalı yazının da kendine özgü bir mantığı olsa gerektir.

ECONOMİST'İN ARGÜMANLARI TUTARSIZ

Bu mantık dizgesini açığa çıkarabilmek için, öncelikle incelenmesi gereken, söz konusu yazıda böylesine bir yönlendirmeyi yapmak için kullanılan argümanların (gerekçelerin) içeriğidir. Bir makalenin mantıksal ve bilimsel sağlamlığı, dolayısıyla da saygınlığı her şeyden once argümanların ve önermelerin tutarlılığına bağlı olacaktır.

Ancak, söz konusu yazıdaki argümanlar ve dile getirilen önerme arasında hiçbir anlamlı korelasyon görülmemektedir. Bu yazı ve aynı derginin önceki sayılarda yayınlanmış bazı yorumlar, baştan sona AK Parti'nin ekonomik alanda, terörle mücadelede ve demokratikleşme sürecinde kaydettiği başarılarla doludur. Bu yazılarda da dile getirildiği gibi, geride ekonomik, siyasal ve hukuksal boyutlarıyla kayda girmiş sekiz yıllık bir başarı hikayesi dururken, Türkiye'nin bu süreçte daha demokratik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir siyasal yönetime kavuştuğu herkesçe kabul edilmişken, bütün bu süreçlere öncülük eden ve yaklaşık yirmi yıldır her yönüyle kamuoyunun gözü önünde olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsıyla ilgili “ya otoriterleşirse” türünden kaygılar belirtmenin, Anayasa Reform sürecini Sayın Başbakan'ın şahsıyla ilintilendirme girişimlerinin hezeyandan öte hiçbir mantıksal izahının olamayacağı açıktır. Bu süreçte asıl kaygı duyulması gereken risk, ekonomik, politik ve hukuksal reformların sürdürülebilirliğinin güvencesi olduğu hem teorik hem de pratik düzeylerde kabul gören “siyasal istikrar”ın kesintiye uğramasıdır.

ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKARMAK

Argümanlarıyla önermesi arasında bu kadar büyük tutarsızlıklar bulunan bir makalenin bilimsel bir dergiye hakem incelenmesine gönderilmesi durumunda geçerli rapor alabilmesi ve yayınlanabilmesi mümkün değildir. Bir yazının The Economist'te yayınlanmış olması, içeriğinde dile getirilen fikirleri geçerli yapmaya yetmez. Kanaatimce, The Economist editörleri de başkaları tarafından kendile-rine yayınlanma talebiyle gönderilen bu mantıksal formattaki bir yazıyı sübjektif bularak geri çevireceklerdir. Bu noktada, editörlerin söz konusu yazıyı hangi mantıkla kaleme aldıkları ve yayınladıkları sorusu hâlâ cevap beklemektedir. Bu cevapla ilgili olarak, Tim Harford'un “The Logic of Life (2008)” kitabında bir “maji ya da illüzyon” bahsi var mıdır bilemem. Böylesine tutarsızlıklarla dolu bir oyun, ancak Harry Houdini ya da David Copperfield benzeri ileri teknolojiye dayanan kurgusal bir illüzyon gösterisinde sahnelenebilecektir.

Şapkadan tavşan, lambadan cin çıkarmaya yönelik bu majinin, bu illüzyon mantığının, bu spekülasyonun The Economist'e kısa ve uzun vadede neler getireceğini tam olarak kestirebilmek mümkün olmayabilir. Ancak, algıladığım kadarıyla, The Economist, söz konusu yazıyı yayınlamakla, editörler kurulunun sağlam bir mantık dizgesinin bulunmadığını, Türkiye'nin ve dünyanın gittiği yönü doğru okuma yeterliliğine sahip olmadığını göstermekten, bundan sonraki Türkiye ve diğer ülke analizlerinin değerini azaltmaktan öte bir sonuç elde edemeyecektir.

CHP'DE NE DEĞİŞTİ?

Kemal Bey'in vitrine konması dışında ne tür bir değişimden geçtiği bir türlü anlaşılamayan CHP'nin bazı odaklar tarafından “Yeni CHP” olarak sunulmasından medet umarak seçimler yaklaştıkça keskinliklerini artıran med-yatörlere, oy kullanmaya hazırlanan seçmenlere ve The Economist'in editörler kuruluna ise mantık dizgesi açık olmayan bu tür spekülatif yazıların rüzgarına kapılmak yerine, küresel gelişmeler çerçevesinde 'Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı Kim Olmasın?' sorusuna mantıklı bir cevap vermek için çaba göstermelerini önermek isterim. Bir yandan yıllardır ekonomi-politik üzerine araştırmalar yapmış bir akademisyen olarak, diğer yandan ise sıradan bir seçmen ve vatandaş olarak, bana gore bu sorunun cevabı şudur:

NAFİLE BAŞBAKAN ARAYIŞI

Doğrudan köylülükten memurluğa intikal etmiş, kendini devletle özdeşleştirmiş, ömrünce hiçbir ekonomik girişimde bulunmamış, 'kâr-zarar kaygısı duymamış', ticari ve endüstriyel faaliyette bulunanları hor ve hakir görmüş, giderek köhneyen ve tasfiye edilen bir devlet anlayışı ve kurumsal sistem içinde 'sıradan insanlardan' tecrit edilmiş yapay bir dünyada 'statü rantı'ndan besle nen bir memur ve emekli olarak yaşlanmış, ömrünce ne uzamış ne de kısalmış, hep Ankara'da yaşamış, halkla ilişkilerinde matbu klişelerin ötesine geçememiş, çağ atlayan güzel ülkemin geleceğinin dayanağı olan girişimci ruha bütün varlığıyla ve zihniyetiyle yabancı, kendisi dışında herkesi yozlaşmış gören, mevzuatçı ve istifçi bir bürokrat, Merkez Bankası döviz rezervlerini kaynak zanneden bir politikacı, mevcut tarihsel şartlarda, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı için kredibilitesi en düşük seçenektir.

Kanaatimce Türkiye seçmenlerinin deneyimleri ve mantıksal düzeyleri, artık, bütün bu prezentasyonların arkaplanındaki okkült kültleri, finansal piyasaların derinleşmesinden ve güçlenmesinden rahatsız olan küresel spekülatörleri, borçlarını yine devletin üzerine yıkma arayışındaki eğreti sermayedarlar tabakası ile bazı devlet elitleri arasındaki ittifakı, hangi siyasal partinin hangi misyonla hareket ettiğini fark edecek zenginliktedir. Bu noktadan sonra Türkiyelilerin, bu toprakların masum ve mazlum insanlarının ve gelecek nesillerin haklarıyla, hayatıyla, refahıyla, barış ve istikrarıyla oynanmasına izin verme lüksü yoktur.

* Prof. Dr.; Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi


13 yıl önce