|

İlmi ile âmil tarihçi: Ahmet Halûk Dursun

Halûk Dursun’un şahsiyet bütünlüğünü tamamıyla anlatmak gayr-ı kâbildir. Ona dost-düşman herkes güvenirdi. Kendisine emanet olarak kabul ettiği, Allah’a, Peyamber’e, Kur’ân’a, Vatana, Millete, Bayrağa, dostluğa, yani kendine tevdi edilen her şeye sadakat göstermiş, ömrü buyunca bu husus kendisinde tecessüm ve teşahhus etmişti. Yaratılanı yaratandan ötürü zerreden kürreye seven bir gönle sahipti. Sevgisini israf etmez, hakkınca kullanırdı. Sevgisinden en çok istifade edenler öğrencileri, mazlumlar ve dostlarıydı.

00:00 - 19/08/2021 Perşembe
Güncelleme: 11:40 - 19/08/2021 Perşembe
Yeni Şafak
Ahmet Haluk Dursun.
Ahmet Haluk Dursun.
DOÇ. DR. OSMAN SEZGİN-MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ KALEM VAKFI OKULLARI KURUCUSU

İnsan, sahip olduğu tüm nimetleri ve imkânları, ideoloji değil inancı ve idealleri uğruna en verimli şekilde kullanabilen, “insanların en hayırlısı, onlara faydalı olandır” prensibine göre yaşayan kimsedir. Ahmet Haluk Dursun, herhangi boşluğu dolduran değil, boşluğu doldurulamayan olarak hatırlanmaya devam edecektir. Kültürümüzde çok güzel bir ölçü vardır: İsmi ile müsemma olmak. Bu çerçevede tahlil edilecek olursa, isminin bütün anlamları şahsında gerçekleşmiştir. Ahmet, Arapça ‘h-m-d’ kökünden türemiş ve hakkı ile övülmeyi hak eden anlamındadır. Aynı zamanda Peygamber efendimizin en çok kullanılan isimlerindendir. Ahmet Halûk Kardeşimiz bu isminde olduğu gibi hem gerçekten hem de isminin sahibinin yolunda gittiği için tüm övgüleri hak etmiştir. Halûk ise Arapça huy anlamında ‘h-l-k’ kökünden türemiş “geçim ehli, güzel huylu” demektir. Halûk kardeşimizin yanında bulunanlar kendini huzur ve emniyette hisseder, onun ilim, hikmet, zevk-i selimle dolu sohbetinde vaktin nasıl geçtiğini anlamazdı. Anadolu’da peş peşe çocukları rahmetli olan aileler, çocuklarının yaşaması için “dursun”, “satılmış” gibi isimler koyarlar. Haluk kardeşimiz soyadının tecellisi olarak kitab-ı sâmit ve kitab-ı nâtıkı ile kalıcı olmuş, davası, ideali kıyamete kadar elden ele, dilden dile devam etme vasfını kazanmıştır.

Halûk Dursun’a, oturduğu koltuğu doldurması ve sahip olduğu imkânları, hakkını vererek hizmete vesile etmesi bakımından hep gıpta edilmiştir. Ölçülü ve zarif olmak şartı ile gözünü budaktan esirgemezdi. ABD Başkanı Barack Obama’nın İstanbul’u ziyaretinde vuku bulan bir hadise, bunu izâh edebilir: O dönem başbakan olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Obama’yı gezdirmek üzere Halûk Hoca’nın görevlendirilmesini istemişti. Hoca, Ayasofya’dan sonra Sultanahmet Camii’ne yaya gitmeyi teklif etmişti. İki tarihi mekân arasında yürürlerken Obama’ya, Cuma selamlığında Osmanlı padişahlarının bu yoldan namaza gittiklerini, sağlı sollu dizilen askerlerin padişaha “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” dediğini anlatarak makam ile gururlanılmaması gerektiğini vurgulamıştır.

Halûk Dursun, ilmi ile âmildi. Gönül sınırlarımızda olan yerleri gezmiş, naklederken salt bilginin ötesinde, ruhuyla anlatmıştı. Anlattıkları, hafızayla birlikte gönüllere nakşolmuştu. Bilgisini teoriden pratiğe aktarırdı. Bilimi, tozlu raflara terk etmez, milletin, devletin ve insanların istifade edebileceği tarza büründürürdü. Böylece millî tarih şuurunun oluşmasına büyük katkı sağlamış, Remzi Oğuz Arık’ın ruhunu şâd etmiştir.

Kardeşim Halûk’un şahsiyet bütünlüğünü tamamıyla anlatmak gayr-ı kâbildir. Bir kısmını anlatmak için ilk olarak güven ve sevgisine bakılabilir. Ona dost-düşman herkes güvenirdi. Kendisine emanet olarak kabul ettiği, Allah’a, Peyamber’e, Kura’an’a, Vatana, Millete, Bayrağa, dostluğa, yani kendine tevdi edilen her şeye sadakat göstermiş, ömrü buyunca bu husus kendisinde tecessüm ve teşahhus etmişti. Yaratılanı yaratandan ötürü zerreden kürreye seven bir gönle sahipti. Sevgisini israf etmez, hakkınca kullanırdı. Sevgisinden en çok istifade edenler öğrencileri, mazlumlar ve dostlarıydı.

Çelik gibi iradesinin, mükemmel duygu kontrolünün geri planında tevekkül anlayışı vardı. Neye ne kadar üzüleceğini ve sevineceğini çok iyi bilirdi. Kutsalları ile ilgili bir husus, onu günlerce mes’ud eder veya çoğunluğun dikkat etmeyebileceği millî bir konu, onu günlerce meşgul eder ve üzerdi. Kalbini Hakk’a öyle bağlamıştı ki endişe ve ümitsizlik duymazdı. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz’nin Tefviznamesindeki,

Sen Hakka tevekkül kıl
Tefvîz it ve râhat bul
Sabr eyle ve râzı ol
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler

mısraları sanki onun için söylenmişti.

“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var” sözü, onda tecelli etmişti. Fethi Gemuhluoğlu, Mehmet Şevket Eygi, Hafız Celal Yılmaz ile ilişkisinden ve dahi Galatasaray Lisesi’ndeki cenaze töreninden anlaşılacağı gibi 50 yıllık okul arkadaşlıkları, onun sâdık ve vefalı olduğunun göstergesidir. Kalem Vakfı Okulları’nın 2018 açış programındaki selamlama konuşmasında, “Her ne kadar temsil ve resmi sıfatımla takdim edildim ise de ben buraya DOST kontenjanından geldim” demişti.

Sebat, istikrar, azim ve kararlılık alâmet-i fârikalarındandı.
Boğaziçi’nde Kırk Yılım
kitabı bunların bir işaretidir. Yılmadan İstanbul’da yaşama zevkini, kültürünü anlatarak onu korumaya çalışması dikkate şâyandır. Türk Gençlik Vakfı olarak dostum Halûk ile inkıtasız 25 yıl İstanbul’u ve Boğaziçi’ni anlatıp sevdirebilmek, İstanbul kültürünü yetişmekte olan nesle aktarabilmek için Boğaziçi gezi-konferansları düzenledik. Bu faaliyetimize devletin en tepesindeki kişiler ile öğrenciler yan yana katıldı. O anlardan bahsetmek bile bir kitap olur.
Şahsiyetli olmak aidiyet ile ilintilidir. Aidiyet duygusunun bir gereği olarak o tarihlerde pek kimsenin bilmediği, Türklerin bulunduğu bütün bölgelere kendi imkânları ile gitmiş, kayda geçirmiş, ilgililere duyurmuş, oralara ve onlara karşı hassasiyetin artmasına vesile olmuştur. Her türlü tehlikeyi göze alarak Doğu Türkistan’a gitmiş, oradaki kardeşlerimizle görüşmüştür. Orta Asya’dan Kafkaslara, Balkanlardan Avrupa’ya kadar nerede bir Türk topluluğu veya kültür mirasımız varsa orada mutlaka Halûk kardeşimiz vardır.
Nil’den Tuna’ya
isimli kitabı bunun tecessüm etmiş hâlidir.

Bir devlet ve ilim adamında bulunması gereken özelliklerden olan tevazu ile çocukla çocuk, gençle genç olurdu. Anadolu’da bir pınar başında üzüm ekmek yemeyi kâşânelerde yemek yemeye tercih ederdi. Bu özelliği ve muallimliğinin gereği, daima yanında gençleri bulundurur, ellerinden tutardı. Mazlumun arkasında durur, bunun için makam ve mevkiine halel gelmesinden endişe duymazdı.

Düşmeyince hâke nebât rahmeti feyz olamaz,
Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyütür.

beytine uygun olarak sevdiği topraklar için toprağa düşmüş ve rahmet-i feyzde ebedîleşmiştir.

Halûk kardeşimi bir yazıya sığdırmak mümkün değil. Boşluğu doldurulamayan, özü sözü bir, ömrünü idealleri uğruna harcamış, sıcak yatağında yatmak yerine alanda olmayı, gönül coğrafyasını ihyâ etmeyi tercih etmiştir. Güzel ahlâk, faydalı ilim ve dava uğruna harcanmış bir ömür ile gelecek nesle en güzel misali oluşturmuş insan, Alperen, Dervişgâzi, Alpgiray Han Ahmet Halûk Dursun…

#Ahmet Halûk Dursun
#Peyamber
#Kur’ân
#Fethi Gemuhluoğlu
#Mehmet Şevket Eygi
#Hafız Celal Yılmaz
3 yıl önce