|

Haliç Üniversitesi Rektörü Zafer Utlu: Fosil kaynaklardan vazgeçmeliyiz

Prof. Dr. Zafer Utlu, “Fosil kaynaklardan elde edilen enerji kullanıldığında çevreyi etkileyen son derece zararlı etkiler ortaya çıkıyor. Fosil kaynaklardan vazgeçmemiz gerekiyor.” dedi.

15:13 - 15/08/2022 Pazartesi
Güncelleme: 15:30 - 15/08/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
​Haliç Üniversitesi Rektörü Zafer Utlu
​Haliç Üniversitesi Rektörü Zafer Utlu
Haliç Üniversitesi Rektörü Zafer Utlu Sürdürülebilir Enerji Teknolojileri Konferansı Röportaj Metni:
Sürdürülebilir enerji teknolojilileriyle ilgili kendi uzman görüşünüzden neler söylemek istersiniz?

Z: Malum enerji insanoğlunun yaşamının vazgeçilmez bir parçası. Bu alandaki sürdürülebilirlik ise enerji kaynaklarının uzun yıllar gelecek nesillere aktarılması ve bu aktarım sırasında çevreye ve insan sağlığına herhangi bir zararlı yan etkisi olmadan uzun yıllar süresince kullanılması ve gelecek nesillere aktarılmasıdır. Enerji kullanımına baktığımızda ise şu anda dünyanın tamamında enerjinin yaklaşık olarak yüzde 75’i fosil kaynaklardan elde ediliyor. Fosil kaynaklardan elde edilen enerji kullanıldığında özellikle çevreyi etkileyen son derece zararlı etkiler ortaya çıkıyor. Bu fosil kaynaklar nedir diye bakacak olursak; petrol, doğalgaz, kömür gibi kaynaklar. Bu kaynaklar nihayetinde sona erecek. Petrol muhtemelen önümüzdeki 70 - 100 yıl içerisinde doğal gaz da keza 200-250 yıl içerisinde mutlaka sona erecek diye değerlendiriyoruz. Bu kaynaklar sona ermeden önce onların şu anda vermiş oldukları olumsuz çevresel etkilerin, yaymış oldukları emisyonların azaltılması hayati bir önem taşıyor çünkü büyük iklim krizinin en temel nedeni bu enerji kaynaklarının kontrolsüz kullanımıdır.

Nedir bu sürdürülebilir enerji sistemleri, kısaca bahseder misiniz?

Fosil kaynaklardan dünya olarak vazgeçmemiz gerekiyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının tamamına yakınının herhangi bir çevresel olumsuz etkileri bulunmuyor. Nedir bunlar peki; bunlar güneş, rüzgâr, hidroelektrik santralleri, biomass, jeotermal enerji, dalga enerjisi, gel-git enerjisi gibi enerji türleri. Bu kaynakları önemli kılan özelliği doğrudan doğruya doğadan elde edilerek elektrik veya ısı enerjisini çevrilebilmesi ve tüm ihtiyaç alanlarında kullanılmasıdır. Güneşin ve rüzgârın hiçbir zaman yok olmayacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla bunlardan elektrik üretim teknolojileri geliştirdiğimizde aslında sürdürülebilirliğin kendisini elde etmiş oluyoruz. Diğer taraftan biomass dediğimiz atıklardan elde edilen enerjinin de aktif olarak kullanıldığını ve önemli bir sürdürülebilirlik sağladığını biliyoruz. Irmaklar var olduğu, yağmur yağdığı ve barajlar dolduğu sürece mutlak surette hidroelektrik santrallerinden elektrik üretimi her zaman gerçekleşecektir. İşte sürdürülebilir enerji dediğimiz nokta burada başlıyor. Evet, elektrik enerjisini, ısı enerjisini üretebiliyoruz. Ancak buradaki sıkıntı bu üretilen elektrik ve ısı enerjisinin depolanamama özelliği olarak karşımıza çıkıyor. Bizim en büyük sorunumuz bu. Bu depolanamama özelliğini ortadan kaldırmak için de yine bu teknolojilerin içerisinde yer alan enerji depolama sistemlerini ortaya çıkartıyoruz. Böylelikle enerji ve ısı depolama teknolojileri ile birlikte, yenilenebilir enerji kaynaklarından elde ettiğimiz elektriği/ısıyı daha sonra ihtiyacımız olduğu zaman kullanılacak bir hale getirmiş oluyoruz.

Peki öncelikli olarak neler yapılması gerekiyor bu konunun çözümü için?

Z: Şu anki mevcut fosil yakıtlarla elde ettiğiniz enerji türleriyle çevreyi koruyamayacağınız gibi enerji ihtiyaçlarının tamamında, en başta da kendi enerji üretimi olmayan ülkelerde ciddi ekonomik sorunlarla karşılaşılacağı artık çok belirgin bir şekilde ortadadır. Ortak amacımız, enerji türlerini doğrudan doğruya doğadan almak suretiyle elektrik enerjisine, ısı enerjisine çevirmek ve bunların aktif olarak insanoğlunun yaşamına girmesini sağlamak olmalı. Bununla ilgili uluslararası kuruluşların çalışmaları ile yenilenebilir enerjilerin kullanımının yaygınlaştırılması konusunda birçok aktif ve etkin politik uygulamalar bulunuyor. Fakat bunu daha ileri götürmenin gereksinimi şurada ortaya çıkıyor: birincisi enerjiyi aktif, etkin olarak kullanmak, ikincisi ise bunların depolanabilme özelliklerini ortaya çıkartabilmek. Bunun içinde mutlak suretle yapılması gerekenler bilimsel ve teknolojik çalışmalardır. En basit örnek ile önceden hidrojenden enerji üretimi diye bir sistem yoktu. Bu sistemlerin hepsi son 25 yılda yapılmış olan bilimsel çalışmaların sonucudur. 1970 yılındaki büyük enerji ve petrol krizinin neredeyse benzeri hatta daha büyüğü bugün kapımızı çalmış durumda. Mevcut politik durumlardan dolayı şu anda bu büyük olası krizle iç içe yaşıyoruz. Buradaki temel nokta, üstü kapalı bir savaş sonucunda enerji fiyatlarının en üst seviyelere kadar çıkması ve buradaki tüm bağımlılığın özellikle fosil kaynak dediğimiz doğal gaz ve petrol üzerine yoğunlaştırılmış olması. Birçok ülkede enerji sıkıntısı başlamış durumda. Kendi enerji çeşitliliğini veya yenilenebilir enerji kullanımını, sürdürülebilir enerji teknolojilerinin çeşitli türlerini kendi içerisinde bulunduran ülkelerde bu enerji krizi daha az hissedilecektir. Dolayısıyla bu krizleri aşmanın temel yolu dünyayı fosil kaynakların bağımlılığından kurtarmaktır. SET2022 Konferansının önemi de böylesi bir dönemde aktif çalışmalarını yapıyor olması. Bu zorlu evrensel süreç yaşanırken, dünyanın geleceğinin en temel meselelerinden birine bilimsel ve rasyonel bir açıdan bakması ve sonuç odaklı olması çok önemli bir kazanımdır.

Bu konferansın önemi nedir? Global düzeyde katılımcıların olduğu bu konferansın sürdürülebilir enerjilere katkısını açıklar mısınız?

Z: Normal şartlarda bu konferansı 2020 yılında yapmamız gerekiyordu. Pandemi nedeniyle iki sefer ertelendi. Online konferans şeklinde de yapılabilirdi fakat konferansın en fayda sağlayıcı özelliklerinden biri olarak, bu çalışmaların yüz yüze, bilim insanlarının bilgi aktarımlarını interaktif bir şekilde bire bir yapmalarını istememizdir. O nedenle iki yıl süresince ertelemek zorunda kaldık. Bu yıl 19. kez düzenlenen, köklü bir geçmişe sahip olan konferansın bu yılki organizasyonuna 62 farklı ülkeden 400'ün üzerinde bildiri ve 760 civarında uluslararası yazar katılıyor. Konferans başkanlığını bu alanda öncü bir bilim insanı olan ve Dünya Sürdürülebilir Enerji Teknolojileri Topluluğu'nun genel başkanlığını yapan Profesör Safa Rıfat ile birlikte yürütüyorum. Sayın Rıffat aynı zamanda mühendislik alanında dünyadaki en seçkin 100 bilim insanından bir tanesidir. Diğer yandan ana konuşmacı dediğimiz, son teknolojiyi ve bilimi aktaracak olan 8 üst düzey ve 20’ye yakın davetli konuşmacımız yer alıyor. Ana konuşmacıların tamamı dünyada mühendislik alanında en iyi 100 isim arasında yer alan bilim insanlarından oluşuyor. Bunlardan bir tanesi dünyada bu alanda en iyi üç bilim insanından biri olarak gösterilen ve Türk vatandaşı olmakla birlikte Kanada'da görev yapan bir akademisyen olan Prof. Dr İbrahim Dinçer dir. İngiltere’den Abu Bakr Bahaj, Yaşar Üniversitesi akademisyenlerinden Arif Hepbaşlı, Japonyadan Hiroshi Yamaguchi diğer önemli konuşmacıları oluşturuyor. Akademik ve bilimsel anlamda üstün çalışmaların tartışılacağı, geniş tabanlı ve dolu dolu oturumlar düzenlenmesi planlandı. Pandemi sonrası geniş kapsamlı, yüz yüze, bilimsel ve uluslararası bir toplantı olarak, bu kadar geniş katılımlı bir bilimsel toplantı henüz yapılmamıştır.

Bu uluslararası konferansın Türkiye'de yapılacak olması, Türkiye'deki sürdürülebilir enerji çalışmalarına nasıl katkı sağlayacaktır? Konferansın ülkemiz açısından önemi nedir size göre?

Z: Bu konferansı yapabilmek için bir önceki konferansa, bir sonraki konferansa talip olan ülkeler ile üniversiteler davet ediliyor ve bunlar kendi alanlarında yaptıkları sunumlarla üst düzey bir komite tarafından seçiliyor. Biz bu konferansı Türkiye'ye alabilmek için 2019 yılında Malezya'da yapılan konferansa katıldık. O konferansta ben Türkiye adına ve üniversite adına bir sunum yapmıştım. Bu kapsamda beş üniversitenin içerisinden en iyi olarak bizim üniversitemiz seçildiği için konferansın bu yılki ev sahibi olarak burada yapma hakkını elde ettik.

Bunun özellikle Türkiye'de yapılıyor olması, enerji konusunda hem Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmaları bir merkeze taşımak hem de tüm uluslararası bilim insanlarını İstanbul gibi dünyanın merkezde toplamak, Türkiye’ye evrensel düzeyde bir saygınlık sağlayacaktır. Ayıca ülke turizmine de ciddi bir katma değer sağlayacaktır. Bununla birlikte bilimsel çalışmaların artması ya da hızlanması açısından da ülkemize farklı bir vizyon kazandıracaktır. Tabi bunun büyük bir enerji krizinin tam ortasında olduğumuz bir dönemde olması da oldukça önemli bir kazanım olacaktır.

Bu konferanstan sürdürülebilir enerji teknolojileri anlamında nasıl bir fayda çıkmasını ön görüyorsunuz?

Z: Birincisi, her şeyden önce yeni bilimsel çalışmaların neler olduğunu çok net bir şekilde görebileceğiz. İkincisi, bu çalışmaların teknolojiye dönüşüm oranlarının ne olabileceğini, yapılan konuşmalardan net olarak ortaya çıkarabileceğiz. Bu bilimsel çalışmaları ilerleyen süreç içerisinde geliştirebilir ve bunlarla gerekli ikili iş birliklerini sağlayarak sürdürülebilir enerjiler konusunda bir yol haritası çıkarabiliriz. Bu konuda lider konuma geçebilir ve bu çalışmaları teknolojiye dönüştürmek noktasında alacağımız desteklerle birlikte bu dönüştürme işlemini ülkemizde yapabiliriz. Bu noktada, bilim insanlarına kendi ülkemizin imkanlarını tanıtmak açısından da farklı bir kazancımız olacaktır diye düşünüyorum.

Son olarak, bir akademisyen ve bilim insanı olmanın yanında, Haliç Üniversitesi Rektörü olarak bakacak olursanız, Haliç Üniversitesi'nin bu konferansa ev sahipliği yapacak olması üniversite için ne anlam ifade ediyor?

Öncelikle bu konferans akademik alanımda gerçekleşecek bir konferans ancak evrensel anlamda büyük etkileri ve sonuçları olan bir organizasyon. Böyle büyük kapsamlı uluslararası bir konferansa Haliç Üniversitesi olarak ev sahipliği yapacak olmamız üniversitemizin prestiji ve itibarı açısından son derece önemli bir husustur. Kapsam ve içerik bakımından bu kadar büyük bir konferansa ev sahipliği yapabilmek üniversitelerimizde çok nadir şekilde gerçekleşiyor. Bizim buradaki kazancımız bir üniversite olarak böyle bir konferansa ev sahipliği yapmak ve bunu uluslararası alanda ülkemizi temsilen gerçekleştirmektir. Bunu yaparken de sadece üniversite olarak değil, dünya sürdürülebilir enerji topluluğu gibi küresel bir toplulukla iş birliği yapıyor olmamız çok önemlidir. Bu toplulukla birlikte hareket etmek, alacağımız sonuçlar için de önemli bir etken olacaktır. Ayrıca İngiltere’nin en büyük üniversitelerinden biri olan Nottingham Üniversitesi konferans katılımcılarından bir diğeri. Bununla birlikte konferansın doğrudan doğruya TÜBİTAK tarafından bilimsel anlamda destekleniyor olması da bize farklı bir kazanım getirmektedir. Diğer taraftan Malezya, Kıbrıs ve Türkiye'den farklı üniversitelerin de aynı şekilde konferansa destekçi olarak partner olması bizim için büyük bir kazanımdır. Tüm bu güçlü bileşenleri en iyi şekilde değerlendireceğimizi hem Türkiye için hem de küresel anlamda sürdürülebilir enerji çalışmalarında ciddi bir ivme kazanacağımızı düşünüyorum.

#Haliç üniversitesi
2 yıl önce