|

Körfez’deki satranç tahtası: İran’ın ABD’ye karşı oyunu

İran’ın Körfez’deki son eylemleri, onun caydırıcılık esasına dayalı savunma konseptinden saldırı, misilleme ve güç gösterisine dayalı yeni bir proaktif siyasete yöneldiğini göstermektedir. İran’ın Körfez’deki yeni tanker siyaseti, ABD’nin bölgede oluşturmayı planladığı deniz koalisyonundan çok daha büyük olumsuz sonuçlar doğurabilir.

04:00 - 13/08/2019 Salı
Güncelleme: 02:46 - 13/08/2019 Salı
Yeni Şafak
Dünyada deniz yoluyla yapılan petrol ticaretinde yaklaşık yüzde 20’lik bir paya sahip olan Hürmüz Boğazı
Dünyada deniz yoluyla yapılan petrol ticaretinde yaklaşık yüzde 20’lik bir paya sahip olan Hürmüz Boğazı
CENK TAMER - ANKASAM UZMANI

19 Temmuz’da İran’ın İngiliz tanker gemisi Stena Impero’ya el koymasıyla birlikte dünya petrol ticaretinde stratejik önem arz eden Hürmüz Boğazı’nın güvenliği tartışılmaya başlanmıştır. Dünyada deniz yoluyla yapılan petrol ticaretinde yaklaşık yüzde 20’lik bir paya sahip olan boğazın kapatılması veya olası ABD-İran savaşına sahne olması, aynı 1980’li yıllarda Irak ile İran arasında meydana gelen Tanker Savaşları’nda olduğu gibi, petrol fiyatlarının hızla yükselmesine ve tüm dünyada ekonomik bir krize neden olabilir. Tanker Savaşları’nda devriye botları, deniz mayınları ve anti-deniz seyir füzeleriyle sivil gemileri hedef alan İran, günümüzde de benzer taktiklere başvurabilir. ABD, 12 Haziran’da Japon tanker gemisi Kokura Courageous’a gerçekleşen saldırının ardından İran Devrim Muhafızları’na ait devriye botlarının söz konusu gemiden patlamamış mayınları topladığını iddia etmiş ve bununla ilgili görüntüleri yayınlamıştı. Dolayısıyla İran’ın Körfez’de caydırıcı savunma konseptinin bir parçası olarak uygulamaya koyduğu tanker politikaları, 1980’li yıllarda olduğu gibi, 500’ün üzerinde ticaret gemisinin hasar gördüğü ve 300’den fazla denizcinin hayatını kaybettiği yeni Tanker Savaşları’na yol açabilir. Zira İran, ulusal güvenliğinin bir parçası olarak konumlandırdığı Hürmüz ve çevresinde uzun yıllardır balistik füzeler ve büyük askeri tatbikatlar yoluyla caydırıcılık oluşturmaya çalışmaktadır. Fakat bu caydırıcı konsept, İran’ı doğrudan savaşın içine çekebilir. Bu bağlamda İran’ın Körfez’de barışçıl nitelikteki caydırıcı eylemlerden asimetrik savaş teknikleriyle saldırgan eylemlere doğru yöneldiği görülmektedir.

TAHRAN-KÖRFEZ YAKINLAŞMASI

İran’ın Körfez’deki tanker siyasetinin temel belirleyici faktörleri, ABD’nin petrol yaptırımları kapsamında İran tankerlerini uluslararası sularda izlemesi, müttefiklerine bu gemilerin alıkonulması için baskı yapması ve son olarak bölgede İran karşıtı bir deniz koalisyonu oluşturmak istemesidir. 2 Mayıs 2019 tarihinde ABD’nin İran’a yönelik petrol yaptırımları kapsamında 8 ülkeye tanıdığı muafiyeti resmen kaldırmasıyla birlikte İran, gerek tankerlerin uydu takip cihazlarını kapatarak gerekse alternatif ödeme kanalları kullanarak petrol alıcılarını gizlemeyi ve böylece petrol ticaretini sürdürebilmeyi amaçlamıştır. İran yakın zamana kadar Körfez’de pasif ve caydırıcı nitelikte politika izlerken günümüzde tankerleri alıkoymaya ve petrol kaçakçılığını önlemeye varan saldırgan veya misilleme niteliğindeki eylemlere yönelmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de İran’ın petrol ihracatında günlük ortalama 300 bin varil gibi kritik bir seviyeye gerilemiş olmasıdır. Ekonomisinin yüzde 30’u petrol ihracatına bağımlı olan ve bunu Hürmüz Boğazı üzerinden gerçekleştiren İran, ulusal güvenliğini garanti altına almak için güç gösterisi niteliğinde eylemlere başvurmaya başlamıştır. Bunlardan belki en önemlisi İran’ın Rusya’yla Hürmüz Boğazı ve Hint Okyanusu’nda ortak tatbikat yapma kararı olmuştur. Bunun yanı sıra İran, 6 yıl aradan sonra ilk kez Birleşik Arap Emirlikleri’yle boğazın güvenliğiyle ilgili Ortak Sahil Güvenlik Toplantısı yapmış ve 4 Ağustos’ta benzer şekilde Katar’la sahil güvenlik toplantıları düzenlemiştir. Bunun yanı sıra İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 26 Mayıs 2019 tarihli Bağdat ziyareti esnasında Körfez’e kıyısı olan ülkelerle saldırmazlık anlaşmasının imzalanması teklifinde bulunmuştur. Körfez’de olası bir çatışmadan kaçınmak için iletişim kanallarını açık tutmayı amaçlayan İran’ın bu teklifi, iddiaya göre Umman, Kuveyt ve Irak tarafından kabul edilmiştir. BAE ve Katar’la yapılan son sahil güvenlik toplantıları da İran’la işbirliğinden yana olan Körfez ülkelerinin giderek arttığını göstermektedir. Tüm bu eylemler sayesinde İran, ABD’nin Körfez’de kurmayı planladığı deniz koalisyonu karşı yeni bir cephe oluşturmayı amaçlamaktadır.

AVRUPA’NIN HÜRMÜZ ÇEKİMSERLİĞİ

ABD, İran’ın petrol tankerleri ve diğer ticaret gemilerine yönelik saldırgan eylemlerini engellemek ve Körfez’de deniz seyrü sefer güvenliğini sağlamak adına İngiltere, Fransa ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerini bölgede askeri bir deniz koalisyon oluşturmaya çağırmaktadır. Bu bağlamda Bahreyn, 31 Temmuz 2019 tarihinde Hürmüz Boğazı’nın güvenliğiyle ilgili uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapmış ve ABD’nin başını çektiği zirvede Avrupa ülkelerinden koalisyona destek istenmiştir. Bunun yanı sıra ABD, Körfez ülkelerini İran karşıtı deniz koalisyonuna dahil ederek Arap ülkelerini İran’la savaşın bir parçası haline getirmeye çalışmaktadır. Bu noktada ABD, Körfez’de bizzat İran’la savaşmayabilir. Bunun yerine, sorunu Körfez ve Avrupa ülkelerinin üzerine yıkarak çatışmadan en az hasarla kurtulmaya çalışabilir. Fakat, Suudi Arabistan ve Bahreyn haricindeki Körfez ülkelerinin Körfez’de olası bir çatışmanın önlenmesi için İran’la iletişim halinde olmayı tercih ettikleri görülmektedir. Avrupa’dan ise İngiltere, ilk başlarda Körfez’de Avrupa ülkelerinin kendi deniz koalisyonunu kurmaları gerektiğini savunurken, 19 Temmuz’da petrol tankerinin İran tarafından alıkonmasından sonra ABD’nin deniz koalisyonuna katılacağını, ancak siyaseten İran’a maksimum baskı politikalarına uymayacağını açıklamıştır. Benzer şekilde Almanya da ABD’nin bu teklifini geri çevirmiştir.

PROAKTİF SİYASETE YÖNELİŞ

İran’a göre Körfez’in güvenliği ancak bölge ülkeleri tarafından sağlanabilir ve yabancı güçlerin bölgedeki varlığı Körfez’deki tansiyonu daha da yükseltecektir. İran’ın bu görüşlerine Çin ve Japonya da katılmaktadır. Rusya, burada bir adım öteye giderek İran’ın arkasında durduğunu göstermek adına Körfez’de İran’la ortak tatbikat yapma yoluna gitmektedir. İran, bir yandan Körfez’de kaçakçılık yaptıkları veya denizcilik kurallarını ihlal ettikleri gerekçesiyle petrol tankerlerini ve ticaret gemilerini alıkoymakta, diğer yandan caydırıcılık oluşturmak adına bölgede yeni ittifaklar kurmaya çalışmaktadır. Bu noktada İran’la işbirliğini tercih eden Körfez ülkeleri, olası bir savaşın olumsuz sonuçlarından kaçınmayı amaçlamaktadır. İran ise elindeki en önemli caydırıcı unsur olarak Rusya’yı bölgeye davet etmektedir. Kısacası İran’ın Körfez’deki son eylemleri, onun caydırıcılık esasına dayalı savunma konseptinden saldırı, misilleme ve güç gösterisine dayalı yeni bir proaktif siyasete yöneldiğini göstermektedir. İran’ın Körfez’deki yeni tanker siyaseti, ABD’nin bölgede oluşturmayı planladığı deniz koalisyonundan çok daha büyük olumsuz sonuçlar doğurabilir.

#​İran
#Körfez
#ABD
#Cenk Tamer
5 yıl önce