Nisan 1921-Ocak 1923 arasında yayımlanan Dergâh mecmuası, İstiklal Harbi’nin henüz neticelenmediği, Mondros koşullarının ve Anadolu’daki varoluş mücadelesinin devam ettiği, İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda, büyük kısmı Darülfünun talebesi olan gençler tarafından Yahya Kemâl öncülüğünde 42 sayı yayımlanmıştır.
20. yüzyılın ilk çeyreği, Türk tarihinin olduğu kadar Türk düşüncesi ve edebiyatının da büyük kırılmalar yaşadığı döneme tekabül eder. Bir taraftan yüzyıllardır Doğu ve Batı’ya hükmeden Osmanlı’nın fiilen yıkımı gerçekleşmişken diğer taraftan Osmanlı bakiyesi ruh kendisine yer arar. İşgal altındaki payitahta alternatif olarak Ankara’da kurulan millî hükümet, o zamana kadar ihmal edilmiş olan Anadolu’da yeni bir devlet kurma peşindeyken aydınların genelinde ani değişime karşı bir direnç gelişmiş, geleneksel yaşam tarzı yeni düzenle çelişmeyecek şekilde kendisine bir yer aramaya girişmiştir. Tanzimat’tan beri var olan bu çatışmalı durum, yeni devletin kurulmasının arifesinde Dergâh mecmuası etrafına toplanan genç aydınlarla bir çıkış yolu bulur.
BATI’YA KARŞI BATI MENŞEİLİ BİR ÇÖZÜM
Nisan 1921-Ocak 1923 arasında yayımlanan Dergâh mecmuası, İstiklal Harbi’nin henüz neticelenmediği, Mondros koşullarının ve Anadolu’daki varoluş mücadelesinin devam ettiği, İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda, büyük kısmı Darülfünun talebesi olan gençler tarafından Yahya Kemâl öncülüğünde 42 sayı yayımlanmıştır. Büyük çatışmalara sahne olan, ruhun maddeye galip geldiği Millî Mücadele’nin ümit ve heyecanını yansıtan dergide, Yahya Kemal’in fikir, zevk ve estetik anlayışı ön plandadır. Esas olarak millî kaynaklara dönmeyi amaçlayan Dergâh, köklerden uzaklaşmayan yeni bir millet anlayışı ortaya koyar ve Anadolu merkezli millet anlayışı ile Türk tarih ve coğrafyasını bu anlayış üzerinden ele alır. Karlofça’dan itibaren Batı’nın üstünlüğü benimsenmiştir; sonradan farkına varılan pozitivizmse dünyayı kuşatmaktadır. Bu kapsamda Dergâh, kaybolmakta olan Şark dünyasının ruhunu ve düşünce yapısını yeniden canlandırmak gayesini sürdürür. Dergide Bergson’un teorilerinden hareketle Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması için madde ve teknoloji karşısında manevi güç ve değerlerin kıymeti vurgulanırken birlik ve bütünlük çağrısında bulunulur. Burada Batı’ya karşı Batılı bir kaynaktan hareketle yöntem geliştirmek, Türk aydınının en çok ihtiyaç duyduğu çıkış olarak değerlendirilebilir. Bu suretle modernleşmeden taviz vermeden sağlanacak tarihsel ve kültürel süreklilik için mazinin hal üzerindeki etkisi savunularak millî benliğin yeniden inşa edilmesi amaçlanır. Her alanda millî kaynaklara dönülmesi gerekliliğini vurgulayan Dergâh mecmuası, geçmişe nostaljik duyarlılıktan ziyade kimlik bilinciyle yaklaşarak Millî Mücadele’yle tarih ruhunu bütünleştirmeye çalışır. Madde ve teknoloji eleştirilerinde büyük ölçüde Fransız filozof Henry Bergson’dan etkilenen Dergâhçılar, onun özellikle pozitivist-ilerlemeci zaman anlayışına alternatif olarak ürettiği durré teorisi ile akıl, ölçü ve teknoloji karşısında şuuru öncelediği yaratıcı tekâmül ilkesinden yola çıkarak savundukları Anadolu milliyetçiliğini Batılı bir kaynağa dayandırırlar. Böylece Batı istilası karşısında direnişi felsefi bir zeminde yorumlama imkânı bulan Dergâh çevresinin gerek Mustafa Şekip’in tercümeleriyle gerekse derginin diğer şair ve yazarlarının toplumsal, düşünsel ve estetik tavırlarıyla Bergson düşüncesini yerli bir tavırla yeniden üretmeyi amaçladıkları görülmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun hemen öncesinde Türk milletinin varoluş mücadelesi sürdürdüğü yıllarda yayımlanan Dergâh mecmuasında Meşrutiyet yıllarında sanat ve edebiyat dünyasına dâhil olmuş Yahya Kemal, Ahmed Haşim, Yakup Kadri, Halide Edip, Ziya Gökalp, Falih Rıfkı, Mustafa Şekip gibi sosyal, siyasal ve edebi çevrelerce tanınmış kişilerin yanı sıra çoğunlukla Darülfünun çevresinde yetişen genç isimlere rastlamak mümkündür. Derginin fikrî muhtevası Yahya Kemal, Yakup Kadri ve Mustafa Şekip tarafından temsil edilir. Bu bağlamda Yahya Kemal’in estetik, Mustafa Şekip’in felsefi, Yakup Kadri’ninse millî konularda Dergâh’ın çizgisini belirlediği söylenebilir.
FARKLI DİSİPLİNLERİN İLGİSİNİ BEKLİYOR
Türk modernleşmesine alternatif bir çözüm yolu üreten Dergâh mecmuası, kısa süreli bir edebî kalkışma olarak bilinse de yazarların ortak bir bilinç ve amaç üzerinde olması, Türk edebiyatında dergiciliğin miladı olarak da değerlendirilmesine imkân sağlar. Osmanlı ruhunun artık diriltilemeyeceğinin farkında olan Dergâh aydınları, geçmişin değerleri üzerine temellenen muhafazakâr bir bilinçle inşa ettikleri bu hareketle eski ile yeniyi uzlaştırma çabasını sürdürürler. Türk edebiyatının dönemleştirilmesinde de ayrı bir parantez açılarak değerlendirilmesi gereken Dergâh mecmuası, Arslan Tekin ve Ahmet Zeki İzgören’in 2014’te Türk Tarih Kurumu Yayınları aracılığıyla 3 cilt olarak çeviriyazıya aktarılmış, ayrıca ciltlerin sonuna dizin eklenerek araştırmacıların çalışmaları büyük ölçüde kolaylaştırılmıştır. Bugün Türk Tarih Kurumu’nun web sayfasında oldukça uygun fiyata satışta olan mecmuanın, Türk düşünce ve edebiyatında bir dönüm noktası olarak kabul edilerek farklı disiplinlerce incelenmesi gerekmektedir. Aynı web sayfasındaki Latin harflerine aktarılan diğer mecmualar da yine ilgilisini beklemektedir.