
İslâm aleminin en değerli mirası Hacerü'l Esved'in parçalarına ev sahipliği yapıyor. Sinan'ın, mimarî- süsleme dengesi açısından en başarılı eserlerinden biri. Ancak, yerinden dolayı az bilinen bir güzellik…
En küçük mahalle mescitlerinden zirve eser Selimiye’ye kadar Mimar Sinan’ın inşa ettiği camilerin hepsi birbirinden güzeldir ve hepsinde yeni bir buluş vardır. Onun eserleri arasında bir kıyaslama yapılamaz ama İstanbul’da kaptan-ı deryalar için yaptığı eserlerle Sokullu camileri ayrıcalıklı gibidir. Büyük mimar, üç padişaha sadrazamlık yapmış Sokullu Mehmet Paşa için inşa ettiği camilere farklı bir özen göstermiş sanki. İstanbul- Edirne arasında yer alan ve menzil külliyelerinin en görkemlisi olan Lüleburgaz Sokullu Külliyesi, kendisinden sonraki menzil külliyelerine örnek olmuş bir eser. Koca Sinan, bu külliyede bir çok deneme yapmış. Yine İstanbul- Edirne yolu üzerinde bulunan Havsa Sokullu Külliyesi, Lüleburgaz’daki adaşı gibi muhteşem bir dua kubbesine sahip. Aynı yol üzerinde kurulu bir başka menzil durağı Büyükçekmece’deki Sokullu Camii küçük ölçekli bir mahalle mescidi. Ancak onun da yekpare taştan yapılmış minaresi çok özel. Hatay’daki Payas Sokullu Külliyesi de yine bir menzil yapısı. Mimar Sinan’ın Anadolu’da yaptığı en önemli eser sayılabilir. Cami, medrese, kervansaray, bedesten, hamam ve dükkanlarıyla muazzam bir yapılar topluluğu. İstanbul’da, Haliç’in Galata kıyısında Unkapanı Köprüsü’nün ayağındaki Azapkapı Sokullu Camii, Selimiye’nin küçültülmüş bir modeli gibi. Bu minyatür Selimiye’nin bir özelliği de köprülü minaresi. Minareye, son cemaat yerinin kuzey tarafından yükselen bir köprüyle ulaşılıyor. Kadırga’daki Sokullu Camii ise Osmanlı döneminin en özgün külliye mimarisi örneklerinden. Mimari- süsleme dengesiyle her yerinde bir özen göze çarpan yapı, Cennet taşlı tek cami olma özelliğine de sahip.
Sokullu Şehit Mehmet Paşa Camii ya da kısa adıyla Sokullu Camii, İstanbul’da bulunan aynı adlı iki camiden biri. 1571 tarihli, Sinan imzalı bu zarif eser, Sokullu Mehmet Paşa tarafından, eşi ve aynı zamanda 2. Selim'in kızı Esmehan Sultan'a ithafen yaptırılmış. Osmanlı döneminin en özgün külliye mimarisi örneklerinden olan yapı, Sultanahmet meydanından Kadırga’ya inen yolun üzerinde oldukça eğimli bir yere, inşa edilmiş. Yapıldığı günden beri deprem, yangın gibi hiçbir doğal afetten zarar görmeden, her dönem ibadete açık biçimde günümüze gelmeyi başarmış bir yapı Kadırga Sokullu Camii. Ancak, biraz arka sokakta kaldığı için gözlerden kaçıyor ve hak ettiğinin çok altında bir ilgi görüyor. Dış avlusu olmayan caminin iç avlusuna kuzey kapısından merdivenlerle giriliyor. Merdivenlere atılan ilk adımda bu sevimli caminin sıcak ve davetkâr görünümü insanı büyülüyor. Küçük avlunun üç tarafı revaklar ve üzerleri kubbeli 16 medrese odasıyla kuşatılmış. Bugün bu odalar Kur'an kursu olarak işlevini sürdürüyor.
Orta ölçekli bir cami olmasına rağmen, Mimar Sinan'ın ustalık dönemine denk geldiği için yapının her yerinde bir özen göze çarpıyor. Revakları kubbeye bağlayan kemerler, önemli bir mimari tarzı simgelediklerini adeta haykırıyor. Merdivenli girişin üzerindeki dershane ve avlunun ortasındaki kubbeli şadırvan avluya değişik bir hava veriyor. Mimar Sinan, bu camide klâsik devir altıgen plânını son derece üretken bir biçimde uygulamış. Altı ayak üstünde yükselen kasnağa oturmuş merkezi kubbe ana mekânı kaplıyor. Tüm zamanların en büyük mimarının en başarılı uygulamalarından biri olan bu yapıda mekan bütünlüğü de büyük ölçüde sağlanmış. Büyük kubbenin iki yanında ikişer kubbeyle örtülmüş ve bayanlara ayrılmış bölümler bulunuyor.
Cami içerisindeki benzersiz özelliklere sahip çiniler, diğer hiçbir camide görülmeyen biçimde kullanılmış. Mermer mihrap, diğer camilerden farklı olarak yarıya kadar değil, tavana kadar İznik çinileriyle kaplı. Mihrap tacının üzerinde Kelime-i Tevhit, sağında ve solundaki yuvarlak panolardaysa ihlâs süresi yer alıyor. İznik çinilerinin meşhur "parlak mercan kırmızısı" tonunun kullanıldığı iki camiden biridir Sokullu. Bu çiniler elli yıl gibi kısa bir sürede kullanılmış sonra da formülü kaybolunca bir daha yapılamamış. Renk niteliği ve renk uyumuyla 16. asrın en değerli örnekleri sayılan çinileri minberin külâhında da görüyoruz. Pencere alınlıkları ve kubbe kemerleri de çinilerle bezenmiş…
Üst pencerelerin alınlıklarındaki levhalarda mükemmel hat sanatı ile Esma-ül Hüsna yer alıyor. Süslemede çini bolca kullanılmış ama bu kullanım, başarılı bir iç düzenlemeyle mimariyi ezecek boyuta ulaşmamış. Sokullu Camii, mimari- süsleme dengesi açısından en başarılı örneklerden sayılıyor.
Yapıda hem taş, hem ahşap, hem de sıva üzerinde kullanılan kalem işlemeleri, işçiliğe verilen önemi sergilemekte. 1948 yılında yapılan son restorasyonda da bu süslemelerin korunmasına özen gösterilmiş. Giriş kapısındaki taş üzerine kalem işi, müezzin mahfelinin ahşap üzerine kündekâri tavan süslemeleri, caminin duvar sıvası üzerine yapılan kalem işleri günümüze korunarak gelen önemli parçalardan. Sinan'ın, Süleymaniye Camii'nde akustik keşfinde nargileden faydalandığı bilinen bir konudur. Tasarım etabında akustiğe büyük önem veren, detaylı hesap ve plânlama sonucu oluşan tasarımı uygulayan büyük mimar, bu camideki akustik meselesini de boş küplerle çözmüş. Kubbe kasnağı üzerinde bulunan oyukların içine küpleri gömmüş. Mekân içindeki tüm sesi, bu küplerle kubbede toplamış.
Birden fazla teki barındıran cami, Hacerü'l Esved'in parçalarıyla örülü tek cami olma özelliğine de sahip. Yeryüzünde Hacerü’l Esved’in parçalarının Mekke dışında bulunduğu tek yer burası ve Süleymaniye Camii’ndeki Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’dir. Kâbe-i Muazzama'da bulunan Hacerü'l Esved muhafazaya alınırken çevresinden kopan 10 santimetre büyüklüğündeki parçalar caminin inşaatı sırasında getirilmiş ve caminin giriş kapısının üzerinde, mihrabın üst orta kısmında, minber giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinde olmak üzere dört ayrı noktaya altın çerçeve ile gömülmüş. Hacerü’l Esved’in bir parçası da Kanuni Sultan Süleyman’ın türbe kapısının üzerinde yer alıyor.
Yaptırdığı güzel camileri anlatıp Sokullu Mehmet Paşa’dan bahsetmemek olmaz. Osmanlı’nın bu güçlü devlet adamı, dededen toruna üç padişaha sadrazamlık yapmış bir isim. Kanuni Sultan Süleyman, Sultan 2. Selim ve Sultan 3. Murat devirlerinde sadrazamlıkta bulunan Sokullu, 1506 yılında Bosna civarında Sokoloviç kasabasında doğdu. Devşirme çocuklar arasında Edirne sarayına getirildi. Türk ve Müslüman kültürü ile yetiştirildi. Saraydan kapıcıbaşılıkla çıkarak, sırasıyla
,
vezirlik makamına ulaştı. 1561'de üçüncü vezir iken, Kanuni Sultan Süleyman'ın torunu ve Sultan
'in kızı
ile evlendi. 1564'te
getirildi. Bu tarihten ölümüne kadar Osmanlı devletinin idaresini elinde tuttu. 1579 yılında bir meczup tarafından şehit edilen Sokullu dindar bir kişiydi. Namazlarını hiç aksatmadığı gibi, nafile ibadetler de ederdi. Hemen her gece teheccüd namazına kalkar, sonra da Kur'an-ı Kerim okurdu. Arkasından yardımcısı bir tarih kitabı okur, Sokullu da sessizce onu dinlerdi. Çünkü tarih öğrenmeye büyük önem verirdi.
Bu gecelerden birinde, yine teheccüde kalkmış ve sonrasında da Kur'an-ı Kerim okumuştu. Az sonra yardımcısı eline bir tarih kitabı alarak Osmanlı Devleti'nin üçüncü padişahı olan Sultan 1. Murad'ın hayatını okumaya başladı. Kosova Savaşı bitiminde savaş meydanını gezerken kendisinden su isteyen bir Sırp askeri tarafından hançerlenerek şehit edilen1. Murad’ın şehadeti, Sokullu’yu çok etkilemişti. 1. Murad'ın şehadetine gıpta ile bakan sadrazam, yaşlı gözlerle ellerini açarak, Sultan Murad gibi güzel bir ölüm bahşetmesi için yaradanına yalvardı. Bu dileği aynı gecenin sabahında karşılık buldu. Sultanahmet Meydanı’ndaki konağında gerçekleştirdiği Divan-ı Hümayûn toplantısındaki mola esnasında, kendisini her zaman ziyaret eden ve sadakasını alan bir meczup tarafından hançerlenerek şehit edildi. Ruhu şâd olsun.







