|
Fransa tuzağı

Fransa’da Cezayir kökenli bir gencin polis tarafından öldürülmesiyle başlayan protestolar hemen tüm dünyada “mülteci kalkışması” algısıyla ele alınıyor. Oysa protestolar sadece “yabancı kökenliler” tarafından gerçekleştirilmiyor. Bu algıyla, sonuçları vahim olabilecek bir tuzak kuruluyor.

Protesto bir Fransız geleneği. Fransızlar, Batı’da en çok protesto eylemi yapan ve çoğunlukla da sonuç alan bir millet olarak diğerlerinden ayrışıyorlar. 1730’larda gayri ahlâkî davranışlarda bulunanlar Charivari (curcuna) adı verilen ve tencere-tavanın kullanıldığı kitlesel eylemlerle protesto edilirmiş. 1789 İhtilali sadece Fransa’yı değil dünyayı değiştirmişti. 1830 Devrimi Bourbon Hanedanlığı’nı yıkmış, 1848 Devrimi›yle 2. Cumhuriyet başlamıştı. 1871’de devrimciler ayaklanarak Paris komününü kurmuşlardı. 1940’ta Almanya’nın Fransa’yı işgaline kimi Fransızlar rıza gösterip boyun eğerken kimileri de direnişe geçmiş ve 1944’te işgali sonlandırmışlardı. 1968 olayları Fransa’da, Nanterre Üniversitesi’nde başlamış ve dünyaya yayılmıştı. 1986, 1995 ve 2006’da da Fransa’da kitlesel eylemler yapıldı. 2018’de başlayan “Sarı Yelekliler” protestosu ise halen devam ediyor.

Fransa’da köklü bir sendikal hareket kültürü olduğunu, bunun da protesto geleneğinde önemli yer tuttuğunu hatırlatalım.

Özetle Fransa’daki son eylemlerde sadece mülteciler ya da “yabancı kökenliler” yok.

Meseleyi salt “yabancılar” ya da “yabancı kökenliler” merkezli ele almanın ise ciddi riskleri var.

Fransa’daki olayları gayri-Fransızların çıkardığı ve sürdürdüğü yönündeki kara propaganda, Fransa’da, tüm Avrupa’da ve Türkiye’de ırkçılığı körüklüyor. Başta Fransa’daki Le Pen olmak üzere ırkçı partiler zaten yükselişteydi; şimdi bu algı üzerinden aşırı sağ partiler daha popüler hale geliyorlar.

El Cezire haberine göre Fransa’da 17 yaşındaki genci öldüren ve tutuklanan polis için başlatılan yardım kampanyasında 1 milyon Euro’dan fazla para toplandı. Fransa’daki sol partiler bunun korkunç olduğunu, polislere “Gördüğünüz Arap’ı vurun” mesajı verildiğini ifade ediyorlar. (Bizdeki “Göndereceğiz” kampanyaları yapan sol görünümlü partilere ibret olsun).

Fransa’daki olayların mülteci odaklı ele alınması Türkiye’deki ırkçı-faşistlerin de ekmeğine yağ sürdü. “Türkiye Fransa olacak” türünden provokasyonlarla bir kez daha mültecilere yönelik şiddet eylemlerinin fitili ateşleniyor.

Öte taraftan olayları mültecilerin isyanı olarak değerlendirip, Avrupa’daki yabancı düşmanlığı ve İslamofobiye bağlamak, ya da Gezi olaylarında Batı’nın teşvik edici tutumunu hatırlatıp olayları “keyifle” izlemek de yaklaşan bir tehdidi perdelemeye hizmet ediyor.

Avrupa genelinde ve en çok da Fransa’da yabancıların ya da yabancı kökenlilerin büyük bir ayrımcılığa, adaletsizliğe, ötekileştirmeye maruz kaldıkları gerçek. Fransa’da doğan 3. hatta 4. nesiller, çok iyi Fransızca konuşmalarına, Fransa vatandaşı olmalarına, entegre hatta asimile olmalarına rağmen derilerinin renkleri, inançları ya da kültürleri yüzünden aşağılanıyor, dışlanıyorlar. Bunu en çok da Almanya’daki vatandaş-soydaşlarımızdan biliyoruz.

Şüphesiz Fransa’daki mazlumlarla dayanışma son derece anlamlı, halis ve samimi bir tavır. Ancak Fransa’daki son olaylarda, Fransızların protesto geleneğinin ve gettoların ayaklanmasının ötesinde başka bir sorun daha var. Bunu olayların başında Macron da ifade etti: “Gençler video oyununda öğrendiklerini sokakta yaşıyor gibi görünüyorlar”.

Evet, bu büyük bir sorun; üstelik Türkiye’yi de bekleyen ciddi bir tehdit.

Ebeveynlerinin ve okulun eğitim alanından çıkıp kendisini internetin, oradaki oyunların ya da fenomenlerin tedrisatına bırakan genç kitlenin sayısı hızla artıyor. Bu kitleyi geçtiğimiz seçimlerde daha yakından tanıdık. FETÖ ile meselesi olmayan, PKK terörünü umursamayan, Selahattin Demirtaş’ı sempatik bulabilen, Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’yi, ekonomiyi düzeltebileceğine inanan, yani sosyal medya üzerinden çok kolay örgütlenebilen ve çok kolay manipüle edilebilen bir kitle geliyor. Gezi’de de bu kitleyi sokakta görmüştük: Aslında ne istediğini bilmiyor, anarşi ve vandallık dışında bir şey istemiyor.

Eğer önlem alınmazsa, mevcut şartlar altında sayısı artmaya devam edecek bu kitle, bugün Fransa’da olduğu gibi yarın da Türkiye’de sorun teşkil edecek, hatta milli güvenlik sorununa dönüşecek.

Sonuç olarak Fransa’daki olayları mülteciler çıkarmadı, onlar sürdürmüyor. Irkçılığın değirmenine su taşıyacak, ya da yaklaşan bir tehlikeyi perdeleyecek yaklaşımlardan uzak durmak gerekiyor.

#Politika
#Fransa
#Aydın Ünal
il y a 10 mois
Fransa tuzağı
İyi Ki Varsınız
Bir Başka Mesele: Neden cinsiyet değiştiriyorlar?
Birliğe çağrı
Adamın adı Filistin
Dünya bu gençlerle güzelleşecek