Türkiye büyük bir imparatorluğun bakiyesi ve devamı bir ülke. Cumhuriyet, imparatorluk bakiyesi olmanın dayattığı zorunlulukla, herkesi kucaklayan bir şemsiye olmak yerine, Çankaya sofralarında sabaha karşı alınan mahmur kararlarla, geleceği de öngöremeyerek, İstanbul’un Beyoğlu semtindeki insan profilini standart kabul etti ve devletin tüm imkânlarını bu idealin arkasına koydu. “10 yılda 15 milyon genç yarattı” Cumhuriyet. 101 yılda, her çocuğa enjekte edilen milli eğitim müfredatına, Köy Enstitüleri’yle
Türkiye büyük bir imparatorluğun bakiyesi ve devamı bir ülke. Cumhuriyet, imparatorluk bakiyesi olmanın dayattığı zorunlulukla, herkesi kucaklayan bir şemsiye olmak yerine, Çankaya sofralarında sabaha karşı alınan mahmur kararlarla, geleceği de öngöremeyerek, İstanbul’un Beyoğlu semtindeki insan profilini standart kabul etti ve devletin tüm imkânlarını bu idealin arkasına koydu. “10 yılda 15 milyon genç yarattı” Cumhuriyet. 101 yılda, her çocuğa enjekte edilen milli eğitim müfredatına, Köy Enstitüleri’yle ülkenin her köşesine dağıtılan misyonerlere, yoğun propagandaya, sermayeye, devlet imkânlarına, darbelere, muhtıralara rağmen o 15 milyonun sayısı birkaç milyona kadar düştü. Bu ülkede kendisini “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak gören bir kitle var. Eyvallah. Arkalarında halen devlet var, sermaye var, milli eğitimin gücü var, uluslararası destek var, hatta AK Parti ve AK Parti Hükümeti’nin içinden bile destekçileri var. Yine de azlar, azalıyorlar, bugün daha da azınlıktalar. Ülkenin tek sakini, tek sahibi gibi davranmaktan, köhne fikirlerini ve yaşam tarzlarını tüm topluma dayatmaktan, keyfi standartlar belirlemekten, arkalarındaki devlet ve sermaye gücüne aldanarak kendilerini dev aynasında görmekten, darbe hülyalarına dalmaktan, kibirden, herkese tepeden bakmaktan vaz geçmelerinin vakti geldi de geçti. İmparatorluk bakiyesi bir Cumhuriyet olmanın renkliliği ve çeşitliliğiyle, hepimiz birbirimize tahammül edeceğiz, Mustafa Kemal’in askerleri de kendileri gibi olmayanlara tahammül edecek. Hakaret, tehdit, kışkırtma, darbe hayali kurmak ve kibir tahammülsüzlük doğurur; tahammülsüzlük de ülkeyi kavgaya, kaosa götürür. En başta şu, “Bu ülkenin yegâne sahibi biziz” duygusunu bir kenara bırakalım; bunu hepimiz yapalım ama en başta “Mustafa Kemal’in askerleri” yapsınlar. Bu ülke hepimizin ve ya tahammül edeceğiz, ya da… tahammül edeceğiz.
Narin yavrumuzun canice katline millet olarak hepimiz çok üzüldük. Bu acı hadiseyi dahi kendi kirli gayeleri için fırsata çevirmek isteyenleri de ibretle izliyoruz. Günlerdir, Narin cinayeti üzerinden, ideolojik, siyasi, etnik, örgütsel, dini ve mezhebi hesaplar görmek isteyenler alçakça bir gayret içindeler.
Masum, günahsız bir yavrucağı öldüren canidir, alçaktır, namussuzdur, şerefsizdir. Ama o masum yavrunun cansız bedeni üzerinden istismar faaliyeti yürüten de, hele hele, bu cinayeti fırsata çevirip milletin dini değerlerine saldıran da, katilden çok daha fazla canidir, alçaktır, namussuzdur, şerefsizdir.
İstanbul’dan, Ankara’dan Anadolu’ya bakıp uzaktan ahkâm kesme, eski bir elit hastalığıdır bizde. Diyarbakır’ın Tavşantepe Köyü ve orada yaşayanlar, sanki her şeyi biliyormuş da susuyormuş gibi toptan itham ediliyor. Yok ağalıkmış, yok feoda-liteymiş, korkuyor-larmış, başka cinayetler varmış da saklıyor-larmış, dinmiş, imanmış, vs. Bu toptancılık hukukun “masumiyet karinesi” ve “suçun şahsiliği” ilkesine olduğu kadar vicdana da aykırıdır. Hatta ithamlar köyü aşıyor, Diyarbakır’ı, Doğu-Güneydoğu Anadolu’yu, tüm Türkiye’yi, aile yapısını ve Müslümanlığı hedef alıyor. O köy sizin magazin malzemeniz olmak zorunda mı? Bütün köy, içinden her gün rezalet ve kepazelik akan, aile düşmanı programlarınıza reyting mezesi olmak zorunda mı? Hiç merak etmeyin, bir şey bilen varsa ve eğer yargıya güveniyorsa, gider orada konuşur. Köyün sizin kamera ve mikrofonlarınıza susması belki de ağırbaşlılığından, vakarından, acıyı kendi içinde yaşıyor olmasındandır.
İçimizde kötüler, caniler, alçaklar var, evet, ama Anadolu irfanı hâlâ dimdik ayakta, Anadolu’da aile, bütün saldırılara rağmen hâlâ sapasağlam. İçimizdeki kötülerden çok daha fazla iyimiz var. Konuşmuyorlar diye, rezil programlara çıkmıyorlar diye, iyileri yok sanmayın. Bu ülke o iyi insanların varlığı, irfanı, duası ve gayretiyle ayakta.
Narin’in cesedi bulunduğu anda DEM sokağa çıktı ve fırsatçılıkla, Hükümet’i, Hüdapar’ı, Müslümanları hedef alan bir gösteri yaptı. Bu ikiyüzlülüğü, bu fırsatçılığı en başta Kürtler iyi analiz etmeli. Daha bu yıl 22 Ocak’ta Rojin adlı 13 yaşında bir “çocuk terörist” dağda öldürüldü. Örgütten kaçtıkları için günlerce işkence ve tecavüze maruz kalan, infaz edilen ve nereye gömüldükleri bile belli olmayan 5 kadın unutulmadı. Dağdaki tacizler, tecavüzler hiç konuşulmuyor. Öcalan’ın Şam’daki ofisinde PKK’lı kadınları nasıl “özgürleştirdiği” konusunda mağdurların bile ağzını bıçak açmıyor. Teröristler arasında ilişki serbest bırakılmadan önce, birbirine âşık oldu diye infaz edilen kadın ve erkeklerin hikâyesi anlatılmıyor. Her şeyiniz sahte, gözyaşlarınız, duyarlılıklarınız dahi…
Bir sokak röportajında millete hakaret eden şahsı İzmir’de CHP protokolünde ağırlayan Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı ardından çıktı, o şahıs adına özür diledi. Ne alaka? Özgür Özel’den beklenen hakaret eden şahıs adına özür dilemesi değil, onu protokolde ağırladığı için kendi adına ve şartsız özür dilemesidir. Millete hakaret eden bir yarı cahili protokole getirip oturtan ve Özel’e tuzak kuran “derin CHP” müsaade ederse tabii…