|
Ellerine fırsat geçse…
TBMM yeni yasama dönemi açılış
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Şahsım başta olmak üzere, şu salonda bulunan milletvekillerimizin tamamının milletimize can borcu olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız” dedi.


15 Temmuz'da millet, canını ortaya koyarak, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Bakanların, milletvekillerinin, bürokratların canını kurtardı; daha doğrusu devleti kurtardı.



O gece ezan, sala okuyan imam ve müezzinlere yönelik saldırı görüntüleri ortaya çarpıcı bir gerçek daha koyuyor: Millet, sadece devletin canını kurtarmadı; millet aynı zamanda kendi canını da kurtardı.



27 Mayıs ve 12 Eylül'de, darbe karşıtları sokağa çıkmadıkları, çıkamadıkları gibi, darbe taraftarları da sokağa çıkamamışlardı. 27 Mayıs sabahı, darbeye sevinen bir baba, oğlunu da yanına alarak sokağa çıkmış, aracına askerler tarafından ateş açılmış, 11 yaşındaki Ersan Özey aracın yan koltuğunda öldürülmüştü.



Görüyoruz ki, 15 Temmuz gecesinde darbeye direnen kahramanlar sokağa çıkarken, bazı alçaklar da içlerindeki öfke, şiddet ve öldürme duygusunu açığa çıkartmışlar.



Allah muhafaza, ya darbe başarılı olsaydı? 16 Temmuz öğle saatlerinde, sayısını hiç bir zaman tam olarak öğrenemeyeceğimiz, darbeciler tarafından katledilmiş muhtemelen binlerce şehidimiz, yaralı on binlerce gazimiz olacaktı. Daha kötüsü, camilere saldıran o alçaklar da cesaret kazanacaklar, sivil şiddet camilerle sınırlı kalmayacak, belki 16 Temmuz sabahından itibaren Türkiye'de kan gövdeyi götürecekti.



Millet, basiret ve feraset sahibidir. Millet, başına gelecekleri hissetmiş, o gece darbeye karşı direnirken, devletiyle birlikte kendi canını da kurtardığını bilerek mücadele etti.



Gezi darbe girişimi sırasında, 16 Temmuz sabahından itibaren yapılabileceklerin bir provasını görmedik mi zaten? Ezana, salaya, camilere, kutsallara, yaşam tarzlarına, değerlere, millete ve millet iradesine tahammülsüz; kibirli, bir o kadar da öfke, şiddet yüklü, gözlerini kan bürümüş kitlenin, eline fırsat geçtiğinde neler yapabileceğini Gezi sırasında tecrübe etmedik mi?



“Yüzde 50'yi evinde zor tutuyorum” diyen Tayyip Erdoğan'a karşı, ahlak ve edep sınırlarını aşarak dil uzatanlar, 15 Temmuz'da yaşananlardan sonra mahcup olmuşlar mıdır acaba?



Kömürle, makarnayla kandırıldığını düşündükleri, tepeden büyük bir kibirle baktıkları, aşağıladıkları köylü Mehmet'in, kapıcı Ayşe'nin, yoksul Fatma'nın, işçi Hasan'ın, muhtar Ahmet'in sokağa çıkıp tanklara kafa tutmasını, mermilere kafa atmasını gördükten sonra, Gezi olayları sırasında onların evlerinde tutulmasının ne kadar değerli olduğunu anlamışlar mıdır acaba?



Asla anlamayacak, asla da mahcup olmayacaklar. Ömürlerini verdikleri ideoloji ve teorilerinin, onlara bağlı yaşam tarzlarının 15 Temmuz gecesinde çürümüş, çökmüş olmasını asla kabullenmeyecekler.



Umarız ki, uluslararası kara propagandayla, bu kampanyanın Türkiye içindeki taşıyıcılarıyla, acımasızca ve insafsızca hedef yapılan Recep Tayyip Erdoğan'ın kimi zaman öfkeli, kimi zaman sert, her zaman özgüvenli ve cesur söylemi şimdi çok daha iyi anlaşılmıştır.



Tayyip Erdoğan, bu azgın kitlenin, eline fırsat geçtiğinde neler yapabileceğini çok iyi biliyor.



Erdoğan, Müslümanlara, onların değerlerine yönelik uluslararası ve ulusal tehdidi görüyor; sadece milli iradeye değil, milletin kutsallarına, milletin yaşam tarzlarına, hatta milletin canına kastedildiğini biliyor ve pozisyonunu da ona göre belirliyor.



Tayyip Erdoğan, bütün siyasi geçmişi ve siyasetiyle şiddetin tam karşısında durdu. Ancak, altını çizmekte fayda var, şiddete kesinlikle karşı oluşlarının, zafiyet, pasiflik, pısırıklık, korkaklık olarak algılanmamasını her fırsatta hatırlattı. Mehmet Akif'ten sıkça alıntıladığı “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum” dizeleriyle bir tahammül sınırının olduğunu her zaman vurguladı.



Önce Gezi'deki şiddet, ardından 15 Temmuz gecesindeki FETÖ'cü ve sivil şiddet, Erdoğan'ın hem öfkesinde, hem “kininin davacısı bir gençlik” vurgusunda ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.



Türkiye topraklarında şiddetin barınmaması için mücadele ediyoruz. Başta FETÖ ve PKK olmak üzere, şiddet üreten örgütler ve onların ipini tutan odaklara karşı amansız mücadele veriyoruz. 79 milyonun bir ve beraber yaşayacağı, birbirinin değerlerine, kutsallarına, yaşam tarzlarına saygı duyacağı bir Türkiye özlemi içindeyiz ve bunun davasını güdüyoruz.



Şiddete karşı bu mücadeleyi verirken, bu davayı güderken, aman ha bir noktayı kaçırmayalım:



Okumuş, modern, medeni görünecekler; bizi sürekli tahkir edip, sürekli şiddetle özdeşleştirmek isteyecekler. Ellerine fırsat geçerse de, 15 Temmuz gecesi yaptıkları gibi, camilerimize, müezzinlerimize, imamlarımıza saldıracaklar; ezanımıza, salalarımıza el uzatacaklar; durmayacak, canımıza kastedecekler.



Geçmişte yaptılar, yine yapmak isteyecekler.



İşte onun için, rehavet yok, gevşeme yok, uyumak ve uyuşukluk yok. Unutma; unutursan, yok olursun.


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#FETÖ
#15 Temmuz
#Gezi
8 yıl önce
Ellerine fırsat geçse…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset